İsrail’in söz dinlemezliği, peygamber Hoşea’ya göre Adem’in söz dinlemezliği gibiydi. “Oysa onlar Adam Kenti’nde antlaşmaya uymadılar, orada bana ihanet ettiler.” (Hoş. 6:7). Adem (erkek ve dişi) eretz’i (toprakları) doldurma ve fethetme amacıyla kutsanıyor (Yar. 1:28). İsrail’in Mısır ülkesinde olağanüstü bir şekilde büyümesinin yaratılış buyruğuyla doğrudan bağlantısı vardır: “Ama soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı” (Çık. 1:7). Bu büyümenin Tanrı’nın İbrahim’in soyunu kutsama vaadinden başka bir şeyin sonucu olması mümkün değildir (karş. Çık. 1:9; Yar. 18:18; Say. 22:6). Tıpkı Adem’i bahçenin dışında yaratıp sonradan içine yerleştirmesi gibi Tanrı, Mısır’da küçük bir aileyi alıp ondan bir halk yaptı ve Vaat Edilen Toprakların dışında bir ulus yaptı. Hatta Adem’in bahçeye getirilişini ya da yerleştirilişini ifade etmek için kullanılan sözcüğün aynısı, Yasa’nın Tekrarı’nda ve Yeşu’da Tanrı’nın İsrail’i Vaat Edilen Topraklara getirişi için kullanılmıştır (Yar. 2:15; Yas. 12:20; Yşu. 22:4).[1]
Yaratılış buyruğunda denetim altına almak için kullanılan sözcüğün daha sonra Kral Davut’un ulusları yenmesi anlatılırken kullanılmış olması tesadüf değildir (karş. Yar. 1:28; 2Sa. 8:11). Yaratılış ve tüm hayvanlar üzerinde egemenlik sürmek anlamında kullanılan sözcük de Kral Süleyman’ın egemenliği anlatılırken kullanılmıştır (1Kr. 5:1, 4:21, 23). Adem’in ve daha sonra İsrail’in aldığı buyruk, İsrail’in egemen kralı aracılığıyla vekaleten yerine getirilmiştir (şurada da görülebileceği gibi: Mez. 8:4-8).
Adem’in bahçedeki hayatının devam etmesi Tanrı’nın buyruklarına uymasına bağlıdır. Söz dinlemek bahçede yaşamaya devam etmek demektir, söz dinlememek ise sürgünde ölmek anlamına gelir (Yar. 2:16-17; 3:19, 23-24). Benzer şekilde, İsrail’in Sina Antlaşması altında Vaat Edilen Topraklar’da yaşaması, Tanrı’nın buyruklarına uymasına bağlıdır. Söz dinlemek topraklar’da yaşamak, söz dinlemek ise sürgünde ölmek anlamına gelir (Yas. 30:15-20).[3]
Adem topraklara getirildiğinde, bahçeyi fethetme ve orada canlıları denetimi altına alma buyruğu ile ölüm yerine yaşamı seçme buyruğu, bahçede yaşayan, diğer canlılardan daha zeki (arum) olan bir canlının engeliyle karşılaşmışlardı (Yar. 3:1). Adem ve Havva ayartıcının etkisine çabucak yenildiler. Yılanın başkaldırışı lanetlenmesiyle sonuçlandı (Yar. 3:14). Benzer şekilde İsrail de, başta Toprakları ve oradaki ulusları fethetmedeki askeri başarılarının hemen ardından, çok zeki olan fakat sonradan lanetlenen yerli halklar tarafından baltalandı.
Yeşu’nun yerli halklarla olan antlaşmasının sonucu, imanın kaybedilmesi oldu. Çünkü İsrail onların ilahlarına taptı ve bunun cezası olarak Vaat Edilen Topraklar’dan sürüldü.[1] Bu yüzden o topraklarda Kenanlıların var olmaya devam etmesine bakarak Yeşu, İsrail’in başka ilahlara hizmet edeceğini öngörebilir ve kendinden önceki Musa gibi antlaşmanın çiğneneceğini kesinlikle söyleyebilirdi (karş. Yşu. 23:15-16; Yas. 31:16-21). Tora ve Yeşu’daki bu açık öngörülerin ışığında, Hakimler’de Kenanlılar o topraklarda yaşamaya devam ettikleri için İsrail’i korkunç tehlikeler beklediğini okumak bizi şaşırtmaz: RAB’bin meleği Gilgal’dan Bokim’e gitti ve İsrailliler’e şöyle dedi: “Sizi Mısır’dan çıkarıp atalarınıza söz verdiğim toprağa getirdim. ‘Sizinle yaptığım antlaşmayı hiçbir zaman bozmayacağım’ dedim. Dedim ki, ‘Bu topraklarda yaşayanlarla antlaşma yapmayın; sunaklarını yıkın.’ Ama sözümü dinlemediniz. Bunu neden yaptınız? Onun için şimdi, ‘Bu halkları önünüzden kovmayacağım; onlar böğrünüzde diken, ilahları da size tuzak olacak’ diyorum.” (Hak. 2:1-3).
Babil Nehirlerinin Yanında
Adem ile Havva’nın hikayesinde, söz dinlemezlikleri yüzünden bahçeden atılıp doğuya sürülmeleri ve orada sürgün halindeyken ölmeleriyle sonuçlandığını okumuştuk (Yar. 3:23-24; 5:5). Adem’in çocukları özel bahçe-Ülke’den uzaklaşmaya devam ediyor, sürgüne gönderildikleri doğuya doğru ilerlemeyi sürdürüyor ve sonunda kendilerini Babil’de buluyorlar (Yar. 11:1-9). Tanrı bahçe-Ülke’ye dönerek orayı fethetmesi, orada egemenlik sürmesi ve Adem’in günaha düşüşüyle üzücü bir şekilde kaybedilen kutsamayı yeniden sağlaması için Babil’den birini (Adem ve Havva’nın, Set’in, Nuh’un ve Şem’in soyundan) seçiyor (Yar. 11:10-12:9). Kısaca Tanrı, yaratılışı üzerindeki kutsayıcı egemenliğini tekrar sağlamak için kadın soyundan Avram’ı seçiyor.
İsrail’in Önceki Peygamberler’deki hikayesi bu öngörülebilir akışı izler. Tanrı İsrail’in Adem’in çağrısını sonunda gerçekleştirecek bir krallar soyu seçse de (Davut’un soyu), bunun gerçekleşmesinden önce İsrail öngörüldüğü gibi söz dinlemeyecek ve bunun sonucu olarak onca yerin arasından Babil’e sürgün edilecektir (2Kr. 25; bkz. Yas. 4:26-30). Burada Önceki Peygamberler’in son ayetlerinin, Yaratılış 1-11’deki babaların işleri (ma’asei avat) motifindeki işareti oluşturduğunu görüyoruz. Adem’in söz dinlemezliği onu ve soyunu Babil’e götürmesi gibi (Yar. 11:1-9), İsrail’in söz dinlemezliği de onu ve soyunu Babil’e götürüyor (2Kr. 25). Dahası, Yaratılış 11’deki ‘ilk Babil sürgünü’ hikayesinin Tanrı’nın bir soy aracılığıyla (İbrahim) yaratılış amaçlarını gerçekleştirmeye devam edeceğine dair bir umutla son bulması gibi, ‘ikinci Babil sürgünü’ hikayesi de Tanrı’nın bir soy aracılığıyla (Yehoyakin) yaratılış amaçlarını gerçekleştirmeye yine devam edeceğine dair bir umutla son bulur (karş. Yar. 12:1-3; 2Kr. 25:27-30).
Tora’nın Şiirleri
O halde bütün İsrail’in Sina Antlaşması altındayken yaratılış buyruğunu yerine getiremeyeceği ve söz dinlemezliğinin cezası olarak sürgüne gönderileceği kesinlikle öngörülebiliyordu. Motif bir kez daha tekrarlanırken, İsrail’in yaratılış buyruğunu ancak Yahuda Oymağı’nın kralı aracılığıyla yerine getirebileceği umulabilirdi. Yasa’nın Tekrarı dönemini (Yasa’nın Tekrarı – 2. Krallar) tarihsel olarak incelediği çığır açan çalışmasında Martin Noth, Kutsal Kitap yazarlarının İsrail’in tarihini yorumlarken kullandıkları en önemli edebi araçlardan birine dikkat çekmektedir.
O halde bütün İsrail’in Sina Antlaşması altındayken yaratılış buyruğunu yerine getiremeyeceği ve söz dinlemezliğinin cezası olarak sürgüne gönderileceği kesinlikle öngörülebiliyordu. Motif bir kez daha tekrarlanırken, İsrail’in yaratılış buyruğunu ancak Yahuda Oymağı’nın kralı aracılığıyla yerine getirebileceği umulabilirdi. Yasa’nın Tekrarı dönemini (Yasa’nın Tekrarı – 2. Krallar) tarihsel olarak incelediği çığır açan çalışmasında Martin Noth, Kutsal Kitap yazarlarının İsrail’in tarihini yorumlarken kullandıkları en önemli edebi araçlardan birine, büyük konuşmalara ya da şiirlere dikkat çekiyor.[4] John Sailhamer de benzer şekilde Tora anlatısındaki büyük konuşmaların önemini vurgularken bunların tarz olarak şiirsel olduklarını ve Tora hikayesinin önemli bağlantı noktalarında yer aldıklarını belirtir.[5]
Tanrı’nın Günaha Düşüşe Cevabı (Yar. 3:14-19)
Genel olarak Yaratılış 3’ü ve özel olarak Yaratılış 3:14-19’u anlayabilmek için, Adem’in Tanrı’nın oğlu olarak tasvir edildiğini[8]ve Tanrı’nın ona yeryüzünü fethedip tüm varlıklar üzerinde egemen olmasını buyurduğunu hatırlayalım. Tora hikayesi günlerin ‘başlangıcı’ ile başladığından, Adem’in hikayesi insanlığın ilk ‘kralının’ hikayesidir. Bu kralın hükümdarlığı günlerin başlangıcında başlar, yılan tarafından ayartılır, bu yüzden yeryüzünü fethedemez ve onu denetimi altına alamaz. Tanrı’nın yeryüzünde verdiği hükümdarlığı kaybeder, sürgüne gönderilir ve bahçe-tapınaktan bu şekilde kovulduğu için kahinliğini kaybeder. Bu noktada, Tanrı’nın Sina Dağı’nda İsrail’e yaptığı çağrı Adem’in yaratılış üzerindeki kral-kahinlik çağrısı açısından anlaşılır olur: “Siz benim için kâhinler krallığı, kutsal ulus olacaksınız” (Çık. 19:6). Yaratılış 3:14-19’da Tanrı sadece yılana, kadına ve erkeğe yargı getirmiyor, aynı zamanda (kasıtlı olarak belirsiz bir ifadeyle[9]) krallığını ve kahinliğini insanlığa tekrar verme planını açıklıyor. Tanrı yaratılış üzerindeki egemenliğini kadının soyu aracılığıyla tekrar kurmayı istiyor!
Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların En lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu Birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.” (Yar. 3:14-15)
Bu metni Mesihlik ile ilgili olarak anlamak için öncelikle üç önemli soru soracağız:
(1) Yılan sadece bir sürüngen mi?
(2) Kadının soyu bir topluluk mu (İsrail) yoksa bir kişi mi (Mesih)?
(3) Öldürücü darbeyi kim alıyor, kadının soyu mu yılan mı?
Bahçedeki Sürüngen
Tora ya da Yahudi Kutsal Kitabı’nın tamamında yılan bu yüzden hiç açıkça şeytan olarak tanımlanmamış olsa da[10], açıkça diğer tüm yaratılmış varlıklardan farklı tasvir edilmiştir (tabi insanlar hariç). Yılan bahçedeki hayvanların en akıllısıdır; bunu konuşma, akıl yürütme ve hatta Tanrı’nın sözüne karşı gelme yetisiyle gösterir. Ayrıca yılanın başkaldırısının sonucu olarak yılanın soyuyla kadının soyu arasında devamlı bir savaşın başladığını da metinde açıkça okuyoruz. Ama bu savaş yılanın kendisiyle baş edilene kadar son bulmayacak. Başka bir ifadeyle, yılan kendi soyundan daha uzun yaşayacak. Yeni Antlaşma yazarları bu yüzden yılanı insanlığın baş düşmanı şeytan olarak tanımlamıştır.
Kadının Soyu: İsrail’in Tamamınımı Yoksa Sadece Mesih’imi İşaret Ediyor
Bu metni yorumlayabilmek için, ‘soy’ sözcüğünün bu paragrafta kasıtlı olarak belirsiz bir şekilde kullanıldığını belirtmek çok önemlidir. İbrani dilinde ‘soy’ hem topluluk (birinin soyundan gelen herkes) hem de tek bir şahıs (birinin soyundan gelen bir kişi) olarak yorumlanabilir. Yaratılış 3:15 okuyucularına stratejik önemde bir soru sordurur ve cevabı, Tora’nın hikayesinin geri kalanının dikkatlice okunmasıyla bulunur.
Yılanın başını ezecek olan ‘soy’ bir grup insan mı (İsrail), yoksa tek bir kişi mi? Bu soruyu cevaplamak için bu paragrafı sözdizimsel ve bağlamsal olarak inceleyelim. Jack Collins ‘soy’ sözcüğünün topluluk ve tek bir kişi anlamı arasındaki sözdizimsel farkı titizlikle incelediği çalışmasında[11], ‘Soy’un topluluk anlamında mı tek bir kişi anlamında mı olduğunu saptamak için cümledeki diğer ipuçlarına bakmak gerektiğini söyler. ‘Soy’ topluluk ifade ettiğinde onunla birlikte kullanılan ifadeler bir halkın kast edildiğini belli eder. Örneğin Yaratılış 15:13’te şu ayeti okuruz: “RAB Avram’a şöyle dedi: “Şunu iyi bil ki, senin soyun yabancı bir ülkede, gurbette yaşayacak. Dört yüz yıl kölelik edip baskı görecek.”[12] (vurgular sonradan eklendi).
Collins’e göre ‘soy’ tek bir kişiden bahsettiğinde bunu cümleden anlarız: “Cariyenin oğlundan da bir ulus yaratacağım, çünkü o da senin soyun” (Yar. 21:13).[13] Burada ‘soy’ açıkça İsmail’i kast etmektedir ve bu yüzden ‘o’, söz konusu oğlu ifade eder. Yaratılış 3:15’teki durum da budur: “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.”
Collins’in sözdizimsel önerileri genel itibariyle kabul görse de nihai bir ölçüt haline gelmedi. Teorisine uymayan bir ayet Yaratılış 22:17-18’di: “Seni fazlasıyla kutsayacağım; soyunu göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım. Soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek. Soyun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.” Burada ‘soy’ sözcüğünün üç kez kullanıldığını görüyoruz ve ilkinde (“soyunu göklerin yıldızları kadar… çoğaltacağım”) topluluk anlamının olduğu açık. Ama ‘soy’un geçtiği ikinci seferde (“soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek”) topluluk anlamı mı yoksa tekil anlam mı olduğu belli değil. Burada yorumsal bir zorluk var. İlk cümlede ‘soy’ açıkça topluluk anlamında kullanıldığı için burada düşmanları olan soy bir topluluk mu? Yoksa ikinci ve üçüncü cümledeki ‘soy’u ulusların kendisi aracılığıyla kutsanacağı tek bir kişi olarak yorumlayabilir miyiz?
İyi ki Yahudi Kutsal Kitabı’nın başka bir yerinde bize bu ayeti yorumlamamız için yardımcı olan bir işaret var. 72. Mezmur, yapısal açıdan önemli bir mezmurdur. Çünkü Mezmurlar’ın Birinci ve İkinci kitabın kapanış kısmında bulunur. [14] 72. Mezmur, 2. Mezmur ile önemli benzerlikler içerir. 2. Mezmur birçok bilgin tarafından 1. Mezmur ile birlikte Birinci Mezmurlar kitabının girişi olarak kabul edilmiştir. 2. Mezmur ile 72. Mezmur, hükmü dünyanın dört bucağına uzanan Davut torunu bir kraldan bahseder (Mez. 2:8; 72:8). Ayrıca 72. Mezmur’da Tora’daki şiirsel konuşmalardan bazılarına yönelik çok sayıda referans vardır. [15] Yani yazar bu Mesih Kral’ı, Tora’nın kilit peygamberliklerini gerçekleştirecek kişi olarak görmektedir. Ayrıca, Mezmurlar 72:9 ve 17 de soyun kim olduğuyla ilgili olarak Yaratılış 22:17-18’in bir Kutsal Kitap içi yorumunu sunar:
Çöl kabileleri diz çöksün önünde, düşmanları toz yalasın…Kralın adı sonsuza dek yaşasın, güneş durdukça adı var olsun, onun aracılığıyla insanlar kutsansın, bütün uluslar “Ne mutlu ona” desin! (Mez. 72:9, 17)!
Seni fazlasıyla kutsayacağım; soyunu göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım. Soyun düşmanlarının kentlerini mülk edinecek. Soyun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin (Yar. 22:17-18).
Mezmurlar 72:17’in Yaratılış 22:18’i neredeyse birebir alıntıladığı açık; yani mezmur yazarı Yaratılış ayetindeki ‘soy’u İbrahim’in torunu bir kişi olarak görüyor. Bu yüzden Yaratılış 22:18’de tüm ulusların kendisi aracılığıyla kutsanacağı söylenen soyu tek bir kral olarak yorumlamış oluyor. Bu, yılanın “başını ezecek” olan kadın ‘soyu’nun tek bir kişi olduğuna dair ilk ipucumuz.
Peki yılanın soyu kim, ya da ne? Tora’nın hikaye akışında, yılanın soyunun bebek yılanlar değil, kadının seçilmiş soyunun düşmanları olacağını ima eden çok sayıda ipucu vardır. Örneğin hemen sonraki bölümde Habil’i öldürdükten sonra lanetlenen Kayin’in hikayesini okuruz (karş. Yar. 4:11; 3:14). Benzer şekilde Ham’ın sapkın davranışları, oğlunun yılanla aynı kaderi paylaşmasıyla sonuçlanmıştır: “Kenan’a lanet olsun” (Yar. 9:25). Daha sonra Yaratılış 12:3’te İbrahim’i (ve soyunu) lanetleyenin de yılanla aynı kaderi paylaşacağını okuyoruz: “Seni lanetleyeni lanetleyeceğim”. Bu yüzden Tora’nın hikaye akışına göre, yılanın soyu seçilmiş soyu lanetleyenlerdir, çünkü yılanın kaderini paylaşırlar.
Hemen sonraki bölümde Adem’in ilk oğlu kardeşi Habil’i öldürüyor ve bu yüzden Tanrı Havva’ya bir başka çocuk veriyor. İlginç bir şekilde, Havva’nın Tanrı’nın sağlayışıyla ilgili söylediklerinde, Yahudi Kutsal Kitabı’nda sadece Yaratılış 3:15’te bulunan sözcükler kullanılmıştır:
Adem KARISIYLA [kadın] yine yattı. Havva bir erkek çocuk doğurdu. “Tanrı Kayin’in öldürdüğü Habil’in yerine bana başka bir oğul [SOY] BAĞIŞLADI” diyerek çocuğa Şita adını Verdi (Yar. 4:25).
Seninle KADINI, onun soyuyla senin SOYUNU birbirinize düşman EDECEĞİM. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın (Yar. 3:15).
Yaratılış 4:25’te geçen ‘karısı’ sözcüğü Yaratılış 3:15’te ‘kadın’ için kullanılan sözcükle aynıdır. Ayrıca Havva’nın “Tanrı bağışladı” ifadesinde, Yaratılış 3:15’teki “düşman edeceğim” ifadesinde geçen aynı fiil kullanılır. Son olarak, Havva Tanrı’nın ona bir başka ‘oğul’ [soy] bağışladığını söylüyor. Havva’nın Yaratılış 4:25’teki sözlerinde bulunan bu Yaratılış 3:15 referansı, İbranice metinde açıkça görülüyor. Havva’nın Yaratılış 3:15’teki ‘soy’u topluluk anlamında değil, yılanı yenecek tek bir kişi anlamında yorumladığı oldukça açıktır.
Ölümcül Darbeyi Kim Alıyor? ‘Soy’ Mu Yılan Mı?
Birçok insan için bu sorunun cevabı zaten belli olduğundan sormaya değmez. Aslında bu yanıltmaca bir soru. Çünkü cevabı ikisinden biri değil, ikisi de. Bazıları buna şöyle diyerek karşı çıkabilir: “Bir dakika, başa alınan darbe ayağa alınan darbeden daha ölümcüldür.” Eğer insanla insan dövüşüyor olsaydı bu doğru olabilirdi. Ama değil. Burada insanla yılan dövüşüyor. İnsan yılanı öldürmek istediğinde elbette başına vurur. Ama yılan insanı öldürmek istediğinde ayağını ısırır; bu Yaratılış 49:17’de son derece açık ifade edilmiştir: “Yol kenarında bir yılan, toprak yolda bir engerek olacak; atın topuklarını ısırıp atlıyı sırt üstü düşüren bir engerek.” Yani Tanrı’nın yılanla ilgili yargısında, kadının soyunun ölümcül bir darbe alacağı öngörüsü de var. Peki bu, Tora’nın hikayesinin trajediyle bittiği anlamına mı geliyor? Kimse kazanmıyor ve herkes kaybediyor mu? Yoksa yılanın sonunda yenileceği, ama bunun büyük bir maliyetinin olacağını mı anlamalıyız? Tora’daki son günlerle ilgili (Yaratılış 49 ve Çölde Sayım 24) diğer iki şiirsel konuşmaya baktığımızda, Tora’nın hikayesinin mutlu bir sonla bittiğini görürüz. Ama Yaratılış 3:15 okuyucuyu sadece gelecek olan Mesih Kral’ın yüceliğine hazırlamakla kalmaz, aynı zamanda gelecek olan Mesih Kral’ın çekeceği acıyı anlayabilmek için zemin hazırlar. Tanrı’nın Yaratılış 1:28’deki amaçları gerçekleşecek, ama yaratılışın üzerindeki egemenliğinin tekrar sağlanması sürecinde acı ve ölüm olacak.
Kadının Soyundan Biri: Nuh
Yaratılış 3:15, gerçekten de Tora’daki Mesihlik işaretinin kaynağıdır. Adem yaratılış üzerindeki krallığını ve kahinliğini bıraktığı halde topluluk olarak İsrail, Adem gibi olacaktıysa da, Yaratılış 3:15 kadının soyundan bir kahin kralın, bir başka Adem’in gelip sonunda yılanı ve onun soyunu yeneceğini, ama bunun büyük bir zorlukla birlikte gerçekleşeceğini öngörür. Yaratılış 3:15’in anlamını keşfetme yolculuğunu tamamlamak için, şimdi Tanrı’nın yaratılış amaçlarını gerçekleştirmeye çağrılan bir başka Adem’e, bir başka kral kahin olan Nuh’a kısaca bakalım.
Tora yazarının kadının soyunu gelecek yeni Adem olarak gördüğü, Nuh’u anlatış şeklinden açıkça anlaşılır. Bu, Nuh’a isminin verilmesinde belirgindir (Nuh İbranice’de ‘rahatlık’ demek). ”RAB’bin lanetlediği bu toprak yüzünden çektiğimiz eziyeti, harcadığımız emeği bu çocuk hafifletip bizi rahatlatacak[16] diyerek çocuğa Nuh adını verdi” (Yar. 5:29). Yaratılış 3:14-19’daki şiirsel konuşmaya ve özellikle de Yaratılış 3:17-19’a açık referansların olması, Nuh’un kısmen de olsa yaratılışı günaha düşüşten önceki haline döndürecek kadın soyu olarak tasvir edildiğini gösterir. Nuh, yaratılışı nasıl rahata kavuşturacaktı? Bu soruyu birazdan cevaplayacağız. Ama önce, Tora’nın yazarına göre Yaratılış 3:15’i gerçekleştirecek kişinin Nuh olması hakkında düşünmeliyiz. Kadının soyu Adem’in başarısızlığını tersine çevirecek bir başka Adem olacaktı.
“Babaların yaptıkları oğulları için belirtidir” (ma’asei avot) anlayışına göre Nuh ile Adem arasında hem zaferleri hem de maalesef düşüşleri bakımından birçok bariz benzerlik bulmayı bekleriz. Öncelikle Tanrı’nın Nuh’a, ondan önceki Adem için yaptığı gibi, yaratılış üzerindeki egemenliğinin bir ifadesi olarak, hayvanları getirdiğini görüyoruz (Yar. 2:19; 7:9; karş. 1:28). İkinci olarak, Tanrı Nuh’u ve çocuklarını yargısından koruyup güvende tuttuğunda, ona yaratılış buyruğunun ve bereketinin biraz değiştirilmiş bir halini verir.
Tanrı, Nuh’u ve oğullarını kutsayarak, “Verimli olun, çoğalıp yeryüzünü doldurun” dedi, “Yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümü sizden korkup ürkecek. Yeryüzündeki bütün canlılar, denizdeki bütün balıklar sizin yönetiminize verilmiştir. Bütün canlılar size yiyecek olacak. Yeşil bitkiler gibi, hepsini size veriyorum.“Yalnız kanlı et yemeyeceksiniz, çünkü kan canı içerir. (Yar. 9:1-4)
Onları kutsayarak, “Verimli olun, çoğalın” dedi, “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere –soluk alıp veren bütün hayvanlara– yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.” Ve öyle oldu. (Yar. 1:28-30)
Nuh atası Adem gibi kutsandı (KUTSAMA), yeryüzünü doldurması buyruldu (SOY) ve ona yaratılıştaki varlıklar üzerinde yetki verildi (YERYÜZÜ/TOPRAK). İkisinde de buyrukların ardından yiyecekle ilgili talimatlar ve kısıtlamalar geliyor.
Nuh sadece hayvanların üzerindeki egemenliği ve yaratılış buyruğu bakımından Adem gibi değil; düşüşü de ona benziyor. Adem’in günaha düşüş anlatısıyla Nuh’un günaha düşüş anlatısı arasındaki benzerlikleri fark edin: Bahçenin/bağın dikilmesi (Yar. 2:8; 9:20), meyvesinin yenilmesi/içilmesi (Yar 3:6; 9:21), utanç veren çıplaklık (Yar. 3:7, 21; 9:24) ve boyun eğdiren bir lanetin ilan edilmesi (Yar. 3:14; 9:25). Maalesef Nuh’un günaha düşüşü onun kadının soyu değil, soyundan biri olduğunu gösterir. Zaferi sınırlıdır, nihai değildir. Bu yüzden kadının soyuyla yılanın soyu (Yar. 9:25) arasındaki savaş sürecektir.
Ama şimdi kendimize şunu sormalıyız: Nuh Yaratılış 3’teki laneti nasıl hafifletti? Gemi yaparak mı? Tufandan sağ çıkarak mı? Hayır! Nuh’un hikayede anlatılan en büyük başarısı gemiyi yapmak ve tufandan sağ çıkmak değil, sunak yaparak ve sunu sunarak kahinlik rolünü yerine getirmekti! Bu, Nuh’un adının ve bu ada benzeyen sözcüklerin hikaye boyunca şiirsel bir dille kullanılmasından açıkça görülür. Nuh (noah) toprağa rahatlık (noham) getirir (Yar. 5:29). Tanrı insanı yarattığından pişman olur (naham), ama Nuh (noah) Tanrı’nın gözünde lütuf (haen = noah’ın tersi) bulur (Yar. 6:6-8). Gemi yedinci ayda dağın tepesine oturur (nuah) (Yar. 8:4), ama güvercin konacak (manoah) bir yer bulamaz (Yar. 8:9). Anlatının zirve noktasında Nuh bir sunak yapar ve Rab’be sunular sunar (Yar. 8:20); bu sununun kokusu Rab’bi hoşnut (nihoah = Nuh’un adıyla aynı kök) eder (Yar. 8:21). Hikayenin tam da bu noktasında Nuh’un yaptıkları adına layık hale gelir: “Yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim (İbranice: lanetini kaldıracağım/hafifleteceğim/rahatlatacağım). Yaratılış 8:21’de şunu okuruz:
Güzel kokudan hoşnut olan RAB içinden şöyle dedi: ‘‘İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim. Çünkü insan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür. Şimdi yaptığım gibi bütün canlıları bir daha yok etmeyeceğim.’’
Yaratılış 3:15’te yine kadının soyundan fakat Nuh’tan öte olan Yeni bir Adem vardır. Sadece kral olarak hüküm sürmekle kalmayıp aynı zamanda kahin olarak hizmet ederek yaratılışı Tanrı’nın amaçlarına tekrar döndürecektir. Kahin esenliği ve rahatlığı tekrar sağlamak için kurban sunar ve dinlenir. Yeni Adem (soydan tek bir kişi) zaferin yüceliğini alacak (yılanın başı ezecek) fakat aynı zamanda Yaratılış 3’te kaybolanı geri getirmek için acı ve ölümle (topuğu ısırılacak) bedel ödeyecektir. Tanah’taki tüm krallıkların ve kahinliklerin kökleri Adem’e uzanır. Yahudi Kutsal Kitabı’ndaki Mesihliğin de (krallık ya da kahinlik) kökleri Adem’dedir.
KAYNAKÇA:
[1] Vaat Edilen Ülke’de olduğu gibi bahçenin coğrafi konumu da etrafındaki nehirlerle tarif edilmiştir (Yar. 2:10-14; 15:18).
[2] Yas. 30:15-20’de İsrail’in seçimleri ve söz dinlemezliğinin sonuçlarını anlatılırken kullanılan sözcükler, kasıtlı olarak Yar. 2-3’teki Adem’in seçimleri ve söz dinlemezliğinin sonuçlarını anlatılırken kullanılanlara benzetilmiştir: Yaşam ve ölüm, iyi ve kötü, kutsama ve lanet.
[3] Yas. 7:1-4’teki buyruklarla ilgili (İsrail’i diğer ilahları izlemeye ayartmasınlar diye Kenanlılara antlaşma yapmamak) Yeşu 9’da verilen çok sayıda referans (a. 15, 24) açıkça gösterir ki yazar, Yeşu’nun Gidyonlularla antlaşma yapmasını, İsrail’in Vaat Edilen Toprakları fethetmeye ve daha da önemlisi Adem’in yerine getirmesi gereken yaratılış fermanını gerçekleştirmeye yönelik başarılı harekatın sonunun başlangıcı olarak görmektedir (bkz. Yas. 11:16).
[4] Martin Noth, The Deuteronomistic History (1981)5. Bu konuşmaların ‘edebi araç’ olduğunu söylerken, tarihsel gerçekliklerini asla reddetmiyoruz. Bundan ziyade, bu konuşmaların İsrail’in Önceki Peygamberler’de anlatılan tarihinin kilit anlarında bulunduğunu ve sıkça tekrarlanan temalarla sadece İsrail’in tarihsel dönemlerini birbirine bağlamakla kalmayıp, aynı zamanda anlam ve anlaşılırlık da sağladığı ifade ediyoruz.
[5] Sailhamer, Pentateuch as Narrative, 36.
[6] Bu listeye dahil edilmeyen fakat şiirsel olan başka konuşmalar için bkz. Yar. 2:23; 9:25–27; 12:1–3; 24:60; 27:28–29; Çık. 17:16; Say. 21:17–18, 27–30.
[7] Dördüncü şiir, Çık. 15:1-21’dedir ve Kurtuluş Ezgisi olarak bilinir.
[8] Tanrı Adem’in soyağacının en tepesinde bulunduğundan dolaylı olarak, Adem Tanrı’nın kendisi aracılığıyla yaratılış üzerinde egemenlik sürmeyi istediği oğlu olarak tasvir edilmiş olur (bkz. Yar. 5:1-4). Adem Şit’in babasıysa, Şit de Enoş’un babasıysa, Adem’in babası kimdir? Bunun cevabı açıktır: Tanrı!
[9] Sailhamer, Genesis, EBC vol. 2; ed. Frank E. Gaebelein and J. D. Douglas (Grand Rapids: Zondervan, 1990), 56, Yar. 3:15 yorumunda şöyle yazıyor: “Ama 15. ayette kafa karıştırıcı fakat önemli bir belirsizlik var: Kadının ‘soyu’ kimdir? Bu ayetin amacının bu soruyu cevaplamak değil, sormak olduğu açıktır. Kitabın geri kalanı, yazarın bu soruya cevabıdır.”
[10] Ama Yeni Antlaşma yılanı şeytan olarak tanımlar (Va. 12:9; 20:2; Rom. 16:20 muhtemelen Yar. 3:15’e referans veriyor).
[11] Jack Collins, “A Syntactical Note (Genesis 3:15): Is the Woman’s Seed Singular or Plural,” TynB 48.1 (1997), 139–49.
[12] ‘Soy’ sözcüğünün topluluk anlamında kullanıldığı başka örnekler için bkz. Yar. 17:7-10; 48:11-12.
[13] Başka örnekler için bkz. 1Sa. 1:11; 2Sa. 7:12-15.
[14] 1. Kitap (Mez. 1-41), 2. Kitap (Mez. 42-72).
[15] Karş. Mez. 72:8 ile Say. 24:19 ve Zek. 9:10–11, Mez. 72:9 ile Yar. 3:14 ve Mez. 72:11 ile Yar. 27:29.
[16] İbranicede ‘hafifletmek’ anlamına gelen sözcükle ‘rahatlık’ anlamına gelen sözcüğün iki ünsüz harfi ortaktır, bu yüzden Nuh’un adında bilinçli bir kelime oyunu var.