1979 yapımı Rocky II filminde, Apollo Creed’e karşı aldığı mağlubiyetin ardından ünlenen Rocky Balboa, bir TV reklamında oynaması için işe alınır. Reklam filminin çekimleri sırasında, işaret kartlarını okuyamadığı kısa sürede anlaşılır. Çekimlerin uzun sürmesine sinirlenen yönetmen Rocky ile acımasızca alay eder: “Okuyamadığın için bize binlerce dolara mal oldun!”
Rocky aşağılanır ve utanır. Neden mi? Çünkü bizim modern batı toplumumuzda çoğu insan okuyabilir. Okumak bir normdur. Okuma yazma bilmemek istisnadır. Ne kadar ünlü olduğunuz ya da ne kadar yetenekli olduğunuz önemli değildir. Eğer okuyamıyorsanız, kendinizi dışlanmış hissedersiniz. Ama eski çağlarda durum böyle değildi. Rocky tam olarak uyum sağlayabilirdi. Birinci ve ikinci yüzyılların zaman dilimine bakarsak, çoğu araştırma okuryazarlık oranlarının yüzde 10 ila 15 civarında seyrettiği sonucuna varmıştır. Bu da antik dünyada yaşayanların neredeyse yüzde 90’ının okuyamadığı anlamına gelmektedir.
Aynı durum ilk Hıristiyan toplulukları için de geçerliydi. Hıristiyanların büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu. Ancak bunda skandal yaratacak bir şey yoktu, çünkü herkes aynı durumdaydı. Bununla birlikte, dikkate değer bir fark vardı. Hıristiyanlık metin odaklıydı. En başından itibaren Eski Antlaşma Kutsal Yazıları’yla dikkate değer bir derinlikte ilgilendiler. Çok geçmeden, kendi kitaplarını yazmaya başladılar.
Metin odaklı -temeli kutsal metinler olan- bir din fikri günümüzde bize oldukça normal geliyor. Ancak antik dünyada durum böyle değildi. Diğer eski dini sistemler (Yahudilik istisnadır) dini faaliyetlerini kitaplara dayandırmamışlardır. Onlar için konu doktrinden ziyade ritüellerle ilgiliydi. Bu da temel bir soruyu gündeme getirmektedir. İlk Hıristiyanlığın metin odaklı bir din olduğu gerçeğini, Hıristiyanların çoğunun okuyamadığı gerçeğiyle nasıl bağdaştırabiliriz? Bize yardımcı olabilecek bazı hususlar önermeme izin verin.
Halka Açık Okuma
Günümüzde, Kutsal Kitap’ın içeriğini öğrenmek isteyen biri kitap rafına gider, kendi Kutsal Kitap çevirisini çıkarır ve okumaya başlar. Ya da giderek daha yaygın bir şekilde yapıldığı gibi, akıllı telefonlarından Kutsal Kitap’ı açıp okumaya başlarlar. Her iki durumda da çoğu insan Kutsal Kitap metniyle kişisel olarak karşılaşır. Ancak ilk Hıristiyan hareketinde durum böyle değildi. O dönemde çoğu insan Kutsal Kitap metniyle yüzyüze karşılaşıyordu. Bu genellikle Kutsal Yazılar’ın yüksek sesle okunduğu toplu ibadetlerde, genellikle çok uzun süreler boyunca gerçekleşirdi.Bu uygulama daha önceki uygulamaların, yani Yahudilerin Kutsal Yazıları sinagogda okumasının ve hatta Pavlus’un kendi mektuplarının alenen okunmasını istemesinin üzerine inşa edilmiş olmalıdır (2. Ko.10:9; Kol.4:16; 1. Se.5:27; Va.1:3).
Justin Martyr zamanında hem İncil’in hem de Eski Antlaşma’nın yüksek sesle okunduğunu görüyoruz (1 Apol. 67.3). Buna ek olarak, 2. Klement’in mektubunda Kutsal Yazıların halka açık bir şekilde okunmasına atıfta bulunulur (2. Klem. 19.1), Melito’nun Fısıh Bayramı üzerine vaazının girişinde olduğu gibi (Peri Pascha 1). Hıristiyanlık bağlamında, Kutsal Yazıların halka açık okunmasının önemi Augustinus’un Kuzey Afrika’daki bir cemaatle ilgili anlattığı hikâyede örneklenir. Bu cemaatin piskoposu genellikle Kutsal Yazılar’ın Eski Latince çevirisinden okurken, bir Pazar günü Yunus kitabının okunması sırasında Jerome’un yeni Latince çevirisine geçmeye karar vermiştir.
Cemaat sadece tek bir kelimenin değiştirildiğini fark ettiğinde, “cemaatte, özellikle de Yunanca konuşanlar arasında, okunanları düzelten ve çevirinin yanlış olduğunu söyleyen öyle bir kargaşa çıktı ki, piskopos yardım istemek zorunda kaldı.” Augustinus Jerome’a, neredeyse bir isyanı önlemek için piskoposun “cemaatsiz kalmak istemediği için bu pasajdaki versiyonunuzu düzeltmek zorunda kaldığını ve bu felaketten kıl payı kurtulduğunu” söyler (Augustinus, Ep. 71.5).
Kateşizm
Halka açık okumanın yanı sıra, Hıristiyanlar metinleri başka yollarla da öğrenebiliyordu. Örneğin, Hristiyanlığı kabul edenlere vaftizden önce genellikle kapsamlı (ve bazen uzun süreli) bir eğitim verilirdi. Bu “kateşizm” dönemi kesinlikle Kutsal Yazıların öğretilmesini ve muhtemelen Hristiyanları bir araya getiren Hristiyan inançlarının özeti olan inanç kurallarının öğrenilmesini de içeriyordu.
Kesinlikle, ilk imanlıların Kutsal Yazıları ve Hristiyan doktrinini sözlü olarak öğrenmelerinin bir yolu olarak erken dönem Hristiyan vaazlarını göz ardı edemeyiz. Yine Justin’in anlatımına göre, Kutsal Yazılar sadece okunmakla kalmaz, “okuyucu bitirdiğinde, Yönetici bir söylevle bu iyi şeylerin taklit edilmesini öğütler ve teşvik eder” (1 Apol. 67).
Özel Okuma
Hıristiyanların çoğu Kutsal Yazılar’ın metnini halka açık okuma ya da kateşizm yoluyla öğrenmiş olsalar da, bazı Hıristiyanların okuyabildiğini gözlemlemek önemlidir. Ve genellikle kendi özel kopyalarını okuyarak Kutsal Yazılarla kişisel olarak ilgilenmişlerdir. Bu tür özel okumalar eğitimli (ve varlıklı) azınlığın ayrıcalığı olsa da, Hıristiyan liderlerin cemaatlerini Kutsal Yazıları evde okumaları için sık sık teşvik ettiklerini belirtmek ilginçtir. Bu tür öğütlerin sıklığı, Hıristiyanlar arasında okuma yazma oranının düşündüğümüz kadar düşük olup olmadığı konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Cemaatinizin yüzde 90’ı bunu asla yapamayacakken, onları özel okumaya teşvik etmenin ne anlamı var?
Belki de tüm patristik yazarlardan daha fazla, John Chrysostom özel/bireysel okumayı teşvik etmiştir. Dinleyicilerine “Her biriniz haftanın ilk günü aranızda okunacak olan İncil’in o bölümünü eline alsın ve evinde oturup baştan sona okusun” (Hom. Jo. 11.1) der.
Burada Pazar ibadeti sırasında litürjik okuma ile evde özel/bireysel okuma arasında açık bir karşıtlık görüyoruz. Diğer patristik kaynaklar da özel okumaya yönelik benzer teşviklerde bulunur (örneğin, İskenderiyeli Clement, Hippolytus, Origen). Ayrıca, birçok Hıristiyan el yazmasının küçük, taşınabilir ve “cep boyutunda” olması da özel okumaya dair kanıtlar sunmaktadır. Bunlar minyatür kodeksler olarak bilinir ve neredeyse tüm akademisyenler özel okumayı kolaylaştırmak için tasarlandıkları konusunda hemfikirdir. Bu küçük kitaplardan elimizde etkileyici sayıda var. Bu da özel okumanın belki de düşündüğümüzden daha yaygın olduğunu gösteriyor.
İşte önemli nokta. Hıristiyanların çoğu okuma yazma bilmese de, bu Hıristiyanlığın metin odaklı bir kültür olmadığı anlamına gelmez. İnsanlar Kutsal Yazılar’ın metnini başka yollarla, yani halka açık okuma ve kateşizm eğitimi yoluyla özümsemişlerdir. Dahası, özel okumanın ilk düşündüğümüzden daha bol olabileceğine dair oldukça fazla kanıt vardır. Bu, ilk Hıristiyanların çoğunun okuyabildiği anlamına gelmese de, Hıristiyanlıktaki okuryazarlık oranlarının diğer dini gruplarla tam olarak aynı olmayabileceğini göstermektedir.
Gerçek okuryazarlık oranları ne olursa olsun, bu durum ilk Hıristiyanlığın “kitapsever” bir kültüre sahip olduğu gerçeğini değiştirmez. Diğer dinlerin aksine, Hıristiyanlar yaptıkları her şey için yol gösterici ışık olarak Kutsal Yazılarına bağlıydılar.
KAYNAKÇA: https://michaeljkruger.com/were-the-earliest-christians-illiterate/