Noel (Doğuş) dönemi sadece bir günden oluşmaz, aslında on iki gün vardır. Noel Yortusu 25 Aralık’tan 5 Ocak’a, yani İsa’nın doğuşunu kutladığımız günden Yıldızbilimcilerin ziyaretini andığımız Epifani arifesine kadar sürer. Bu dönemeçler tanıdıktır, ancak aralarda daha az bilinen olaylar ve kişiler de kilise takviminde anılır. Kutsal Aile Yortusu gibi bazı günler daha yaygın bilinir. Bazıları ise diğer bayram günleri gibidir; örneğin 27 Aralık’taki Elçi Yuhanna Yortusu gibi.
Bazı günler ise bize tuhaf gelebilir. 26 Aralık, inancı uğruna taşlanarak öldürülen ilk şehit olan Aziz İstefanos’ı Anma bayramıdır. 28 Aralık,Kral Hirodes’in bebek İsa’yı bulma arayışında öldürdüğü bebekleri anma günü olan Kutsal Masumlar Bayramı’dır. Noel’in sekizinci günü olan 1 Ocak’ta ise İsa’nın sünnet edilmesi kutlanır.
Bunların her biri Noel döneminde dökülen kanla ilişkilidir – sonuncusu bile. Bununla birlikte, Noel dönemini genellikle hüzünlü kutlamayız: Kral’ın doğumu şerefine verilen büyük bir partidir. Advent tövbe içindir; Noel ise sevinç içindir (Matta 9:15). Bu dönem İsa’nın içine doğduğu dünyanın, kurtarmak için doğduğu dünyanın keskin bir hatırlatıcısıdırlar. Neşelenirken bile, bu çocuğun ölmek için doğduğunu hatırladığımızda Mesih’in doğuşunu önemsizleştirme olasılığımız azalacaktır.
“Kan dökülmeden bağışlama olmaz.” İbraniler 9:22 böyle der. İster Tanrı için (ebedi), ister Kutsal Yazılar için (bir anlatı olarak), ister bizler için (hikayenin sonunu bilen) olsun, Çarmıh zaten görüş alanındadır. Meryem’in oğlu bizim için kanını dökmek üzere doğmuştur. Bu bebek daha ana rahmindeyken Yusuf’un mezarına doğru yola çıkmıştır. Doğumunun koşulları ve bu mevsimde onurlandırılan kutsallar bu sarsıcı gerçeğe tanıklık etmektedir.
Şu üç olayda benimle birlikte geriye doğru çalışın: İstefanos’un taşlanması (26 Aralık), Beytlehem’de erkek çocuklarının katledilmesi (28 Aralık) ve İsa’nın sünnet edilmesi (1 Ocak). “Geriye doğru” diyorum çünkü takvimde ilerliyor olsak da anlatının akışını tersine çeviriyoruz: Elçilerin İşleri 7‘den (Pentekost’tan sonra) Matta 2’ye (İsa iki yaşına girdikten sonra) ve Luka 2’ye (İsa henüz sekiz günlükken).
Kutsalların Kanı
Noel’in ertesi günü ilk Hıristiyan şehidi anılır. Adı ve öyküsü birçoğumuza tanıdık gelebilir, ancak hatırlanmaya değerdir. Pentekost’tan kısa bir süre sonra 12 elçi, büyüyen Hıristiyan cemaatini korumak için gerekli her görevi tek başlarına yerine getiremeyeceklerini fark ederler. Böylece İstefanos’u ve diğer altı kişiyi hizmet etmeleri için görevlendirirler (Elçilerin İşleri 6:1-6).
Oldukça genç olan kilise daha şimdiden dışarıdan ve içeriden muhalefete maruz kalmıştır. Yine de İsa’nın öğrencilerinin sayısı “artmakta”, genç kilisenin çevresini genişletmektedir (2:41-47; 4:4; 5:12-16; 6:7). Petrus, Yuhanna ve diğer elçiler gözaltına alınmış, hapse atılmış ve dövülmüşlerdir (4:3-7; 5:17-42), ama henüz hiçbir Yol izleyicisi İsa’nın yaptığı gibi “sonuna kadar” (Yuhanna 13:1) onu izlemeye zorlanmamıştır. Ta ki İstefanos’a kadar.
İstefanos büyük bir tartışmacıdır. Tanrı bilgisi ve Ruh’la doludur, Yahudi önderler ve bilginlerle halka açık tartışmalara girer (Elçilerin İşleri 6:8-10). Konuşmalarından öfkelenen yalancı tanıklar dedikodu ve söylentilerle ortalığı karıştırırlar ve başkâhine İstefanos’a söylediklerinin doğru olup olmadığını sorar (6:11-7:1). İstefanos’un yanıtı bir vaaz olur ve bu vaaz onun son vaazı olur. Vaazını bitirdiğinde kalabalık öfkeyle kaynamaktadır. Onu kentin dışına sürüklerler ve taşlayarak öldürürler (7:54-60). Saul adında genç bir adam başıyla onaylar (8:1).
İstefanos Mesih için şehit olan ilk kişidir, ilk şehittir ve kendisinden sonra gelecekler için bir örnektir. Neden? Ve neden Noel döneminde onu anıyoruz?
Biz imanlıların İstefanos’u örnek almamız gerekir çünkü İstefanos yaşamında ve ölümünde Mesih’i örnek almıştır. Tanrı’nın sözünü cesaretle duyurur. Belirtiler ve mucizeler gerçekleştirir (6:8), yüzü parlar (15. ayet). İsa gibi İstefanos da ruhunu İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Tanrısı’na emanet eder (7:32), O’nun ölülerin değil, dirilerin Tanrısı olduğundan emindir (Luk. 20:37-38). Kurtuluşu için Tanrı’nın gücüne güvenir (Rom. 1:16) -ki bu diriliş için kullanılan başka bir sözcüktür (2. Ti. 1:10). Son olarak, İsa gibi, İstefanos da kendi ölümüne razı olur. Bunu istemez, ama bunun olmasına izin verir. Karşılık vermez; aksine öteki yanağını çevirir (Mat. 5:38-48). Hatta bu günahın -masum bir adamın öldürülmesi- bağışlanması için Rab’be yalvarır (Elç. 7:60). Bu duayı İsa’nın kendi ağzından öğrendikten sonra (Luk. 23:34), son nefesini verirken başka bir dua eder: “Rab İsa, ruhumu al” (Elç. 7:59; Luk. 23:46). İsa’nın Baba’ya dua ettiği gibi, şehitler ve öğrenciler de Baba’nın sağında yücelik içinde hüküm süren İsa’ya dua ederler.
Bir şehit, İstefanos gibi sadece inancı uğruna ölen bir imanlı değildir. Bir şehit Mesih’e tanıklık eder. Grekçe ‘martys’ sözcüğünün anlamı budur. Bu nedenle her Hıristiyan buna çağrılır. Dirilişin görgü tanıkları olan elçilerin ardından, hepimiz dirilmiş olan Rab’be söz ve eylemle, yaşam ve ölümle tanıklık etmeye devam ediyoruz (Elç. 1:8, 22; 2:32). Luka uygun bir şekilde, İstefanos’un taşlanması sırasında bazı “tanıkların” varlığına dikkat çeker (7:58).
Bu daha geniş şekilde anlaşıldığında, şehitlik Noel Bayramı’nda anlam kazanır. Mesih’in gelişini bizi ölümden kurtardığı için değil, bize nasıl öleceğimizi, bu ölümlü yaşamda nasıl gerçek yaşama sahip olacağımızı gösterdiği için kutlarız. O bize bol yaşamı vermek için doğmuştur (Yu. 10:10). Yine de bu yaşama şimdi ve burada, ölümlü bedenlerimizde tutunsak bile, İsa gibi ölümün ötesine geçene kadar ona tam olarak sahip olamayacağımızı biliyoruz. ”Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha ölmeyeceğini, ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz.” (Rom. 6:9).
Dolayısıyla, İsa’nın doğumunu hatırladığımız günün ertesinde İstefanos’un ölümünü hatırladığımızda, aslında vaftizimizi hatırlamış oluruz: aynı anda hem ölüm günümüzü hem de doğum günümüzü. ”Mesih İsa’ya vaftiz edildiğimizde, hepimizin O’nun ölümüne vaftiz edildiğimizi bilmez misiniz? Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük.” (3-4. ayetler) Çünkü “sudan ve Ruh’tan doğmadıkça hiç kimse Tanrı’nın Egemenliği’ne giremez” (Yuhanna 3:5).
Her doğum ölümü çağırır; bu ikisi birbirinden ayrılamaz. Doğum kanla gerçekleşir ve doğan her canlı ölümlüdür. Dolayısıyla Noel’de İsa’nın doğumu aynı anda onun bize yaşam vermek için öleceğine; onun ölümünde birleşerek ikinci doğumumuz olan vaftize; dirilişi, göğe yükselişi ve dönüşüyle ise tüm düşmüş döngünün nihai sonuna işaret eder.
İstefanos, Mesih’in yeryüzüne ektiği sayısız tohumlardan ilkidir. Petrus ve Pavlus’un ölümlerinden yaklaşık bir yüzyıl sonra doğan Tertullian’ın sözleriyle, “Hıristiyanların kanı kilisenin tohumdur.” Ya da daha yaygın olarak bilinen ifadesiyle, “Şehitlerin kanı kilisenin tohumudur.” Mesih’teki ölüm yaşamı doğurur. Noel bize her ikisini de hatırlatır.
Masumların Kanı
İlk bakışta İstefanos’u Noel’le ilişkilendirmek zor olsa da, Kutsal Masumların katledilmesi çok daha az zordur. Hikâye basittir: Doğudan gelen adamlar Hirodes’e “Yahudilerin kralı olarak doğan” (Matta 2:2) çocuktan bahsedince, Hirodes İsa’yı bir tehdit haline gelmeden önce öldürmek için komplo kurar. Yıldızbilimcilerin bebeğin yerini gizlemesine öfkelenen Hirodes, “Beytlehem ve civarındaki iki yaş ya da daha küçük olan tüm erkek çocukların” öldürülmesini emretti (16. ayet). Meleklerin müdahalesiyle İsa, Yusuf ve Meryem’le birlikte Mısır’a kaçtı (13-15. ayetler), ama Rahel’in çocukları için yaktığı ağıt Tanrı’yı teselli etmez (18. ayet). Kutsal aile ancak Hirodes öldükten sonra Mısır’dan döner ve Meryem’in (Luka 1:26-27) ve şimdi de Mesih’in (Markos 6:1; Yuhanna 1:46; 7:40-42) memleketi olan Nasıra’ya yerleşti (19-23. ayetler).
İstefanos’un ölümü İsa’nın ölümünü tekrarladığı gibi, İsa’nın doğumu da İsrail’in doğumunu tekrarlar. Musa gibi o da bir acımasız birinin toplu çocuk öldürme eyleminden kurtarılmalıdır (Çık. 1:8-2:10). Rahel’in oğlu Yusuf gibi (Yar. 30:22-24), yabancı bir ülke olan Mısır’da kendi akrabalarından koruma aramak zorundadır (39:1-6). Yakup’un tüm oğulları gibi Mısır’dan çıkıp İbrahim’e vaat edilen İsrail topraklarına girmelidir (12:7; Hoş. 11:1).
Her adım tehlike, şiddet ve kan ile doludur ve Rab’bin halkının kurtuluşuyla ilgili planını yerine getirmek için ilahi müdahaleden başka bir şey gerekmez. O halde kutsal masumları anıyoruz, çünkü onlar kötülüğün Tanrı’nın iyi amaçlarıyla karşılaştığında ödediği tipik bir bedeldir. Onları hatırlıyoruz çünkü çocukları öldüren bir dünya, bir şekilde, Tanrı’nın sevdiği bir dünya olmaya devam ediyor. Ve onları Mesih’in doğumuyla birlikte anıyoruz, çünkü inananların duaları ve ezgileri yüzyıllar boyunca fedakarlıklarını onurlandırırken, kutsal masumlar çarmıhtaki fedakarlığı beklemektedir.
İbrahim’in Tohumunun Kanı
Noel’in sekizinci gününde kilise Mesih’in sünnet edilişini anar. Yahudi olmayanlar için bu garip bir şeydir. Bu günün Noel’in sekizinci gününe denk gelmesinin nedeni, Tanrı’nın İbrahim’le yaptığı antlaşmada her Yahudi erkeğin doğumunu takip eden sekizinci günde sünnet edilmesinin emredilmesidir (Yar. 17:12).
Luka tam olarak bunu kaydeder: ”Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi.” (2:21) Sünnet, vaftizi önceden haber verir. Vaftiz nasıl eski benliğin ölümü yoluyla yeni bir doğumsa, sünnet de Rab’le antlaşma yaşamı uğruna bedeni yaralar. Kan yoluyla, bu çocuğun İbrahim’in çocuğu olduğu için Tanrı’ya ait olduğunu ve yaşamının tüm günlerinde öyle yaşamasının bekleneceğini ilan eder.
Tanrı İbrahim’e şöyle der: ”Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak. Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir.” (Yar. 17:13-14)
İsa sünnet oldu, çünkü Meryem’in oğludur ve Meryem de İbrahim’in kızıdır. İsa bir Yahudi’dir ve Yahudi yasasına tabidir. Ancak İsa sadece bir Yahudi değil, aynı zamanda Yahudilerin Tanrısı’dır. O, insan beden almış Tanrı’dır. O Yasa’nın yazarıdır. Musa’nın dostudur. O, Avram’ı Ur’dan çağıran ve ona vaatlerde bulunan sestir. Sünnet olma emrinin kaynağı O’dur. Bu nedenle İsa kendi antlaşmasına boyun eğer. Sünnet eden Tanrı’nın kendisi de sünnet edilmiştir. Efrem’in bir doğuş ezgisinde şöyle der:
İşte sekizinci gün bir bebek olarak
Sünnet edilmesini buyuran sünnet olmaya geldi.
İbrahim’in işareti O’nun bedenindeydi.
Bu büyük bir gizemdir. Kilisenin Noel’in sekizinci gününü İsa’nın bebekliğinin sıradan bir bölümü olarak geçiştirmeyip bir bayramla onurlandırmasının nedenlerinden biri budur. Bir başka neden ise, sünnetin Kurtarıcı tarafından dökülen ilk kan damlası olmasıdır. İstefanos ve kutsal masumların İsa’nın öyküsünü şehitlikle sonlandırması gibi, İsa da kendi bedeninde kanını dökerek yaşamına başlar ve sonlandırır. Dünyadaki yaşamı bir Yahudi bıçağıyla açılır ve Roma çivileriyle kapanır. İsa en başından beri yaralıdır ve Tomas’tan öğrendiğimiz gibi, Diriliş’te yaraları iyileşir ama kapanmaz (Yuhanna 20:19-29).
Pavlus bize İbrahim’in soyunun (ya da “tohumunun”) çoğul değil tekil olduğunu öğretir, çünkü Tanrı’nın vaatleri İsrail’in Mesih’i ve ulusların Kurtarıcısı olan İsa’da gerçekleşir (Gal. 3:1-4:7). Noel bayramında sevinçle ilahiler söylerken, bu doğuşun bedelini unutmayalım.
KAYNAKÇA: https://www.christianitytoday.com/2024/12/blood-cries-out-christmas-feasts-incarnation-cross/