Yazının ilk bölümünde Akıllı Tasarımı destekleyen kozmolojik kanıtları özetledik. Bu bölümde gözlerimizi yıldızlardan indirip mikroskobik düzeydeki bazı kanıtlara bakacağız.
Bütün bilim dallarında olduğu gibi biyoloji biliminde de son yüzyılda inanılmaz ilerlemeler kaydedildi. Bugün sıradan bir insan bile 20. yüzyılın başında yaşayan bir bilim insanının sahip olmadığı verilere kolayca ulaşabiliyor. Darwin evrim teorisini 1859 yılında ortaya attı. Bu yıllarda, yaşamın temel taşı olan hücrelerin birbirine tutunan ya da birbirinden ayrılan basit birer mikroskobik jöle topağından ibaret olduğu düşünülüyordu.[1] Artık biliyoruz ki tüm canlıların yapı taşı olan hücreler, basit birer jöle damlasından çok daha fazlası. Her hücre adeta moleküler makine üreten birer fabrika gibi.
Darwinci Evrim Teorisi
Bu makinelere bakmadan önce Darwinci evrim teorisinin ne olduğunu hatırlayalım. Darwin 1859 yılında Türlerin Kökeni adlı kitabını yayınladığında o güne kadar hiç kimsenin yapamadığını yapmış oldu. Yaşamın çeşitliliğini, hiçbir dış etki olmaksızın sadece ve sadece tesadüfen gelişen doğal bir süreçle açıkladı. Amaçsız ve tamamen tesadüf eseri gelişen bu süreç, doğal seçilim ve rastgele değişim mekanizmalarına dayanıyordu.[2]
İndirgenemez Karmaşıklık
Bu yazıda biyolojik yapılardaki “İndirgenemez Karmaşıklık” olarak bilinen ilkeyi anlamaya çalışacağız. Bu ilkeye göre, belirli biyolojik yapılar sadece oldukları haliyle yararlıdır. Parçaları çıkarılmaya başlandığı takdirde söz konusu biyolojik yapı canlı organizma için yararsız hale gelmeye başlar.[3]
Yeterince parça çıkarıldığında yapı işlevsiz hale gelir. O halde biyolojik yapının canlı organizma için yararlı olabilmesi (ve böylece bir evrimsel üstünlük sağlayabilmesi) için daha ilk ortaya çıktığı anda mükemmel işlevselliğe sahip olması gerekir. Bu yüzden canlılardaki çeşitlilik Darwincilerin iddia ettiği gibi uzun süre birbirini takip eden küçük değişimlerle meydana gelmiş olamaz.[4]
Tıpkı günlük yaşamda kullandığımız makineler gibi, hücre düzeyindeki biyolojik makinelerin de işlevini yerine getirebilmesi için her parçasının mevcut olması gerekir. Michael Behe bunu açıklamak için çok basit bir mekanizma olan fare kapanı örneğini verir.[5] Tasarladığı basit fare kapanı yay, metal ağırlık, tahta platform gibi beş temel parçadan oluşur.[6] Bu parçalardan herhangi biri eksik olduğunda kapan işe yaramaz hale gelir. Hiç kimse fare kapanı yapmaya önce sadece yere bir tahta platform koyup bununla kaç tane fare yakalayacağını test ederek başlamaz. Yerde duran bir tahta parçası her defasında “sıfır” fare yakalayacaktır. Bu platforma bir yay ekleyebilirsiniz. Bu mekanizma da yine her defasında “sıfır” fare yakalayacaktır. Yerde duran tahta parçası üzerine yay iliştirilmiş olduğu halde işe yaramamaya devam edecektir. Bu fare kapanı ancak bir tasarımcının aklında plan yaparak gereken beş parçayı aynı anda bir araya getirmesiyle fare yakalama işlevini yerine getirebilir. Kapanı daha karmaşık hale getirebilirsiniz ama bundan daha sade hale getirirseniz işlevini yitirerek çalışmaz hale gelir. Bu “İndirgenemez Karmaşıklık” ilkesidir.
İndirgenemez İşlevsellik
William Dembski herhangi bir düzeneğin işe yarar olabilmesi için “minimum işlevselliğe” sahip olması gerektiğini söyler.[7] Buna “İndirgenemez İşlevsellik” ilkesi diyelim. Buna göre birdüzeneğin sadece bütün parçalarının tam olması yetmez. Hatta çalışıyor durumda olması da yeterli değildir. Bir düzeneğin kullanışlı olabilmesi için gerçekten işe yarıyor olması gerekir.
Bir sandalınız olduğunu hayal edin. Kürek çekmek istemediğiniz için sandalınıza bir motor monte etmek istiyorsunuz. Motoru kendim yapabilirim diye düşünerek bir araştırma yaptıktan sonra gerekli tüm malzemeleri alıyorsunuz. Birkaç ay sonra motorunuz ilk deneme için hazır. Gerekli bütün parçaları bir araya getirdiğiniz için çalışacağına eminsiniz. Ve motor gerçekten çalışıyor, hatta gerçekten pervaneyi döndürmeye başlıyor. Ama tek sorun bu pervanenin saatte sadece bir tur dönecek hızda çalışıyor olması. Herhalde motorunuzu bu haliyle sandalınıza yerleştirip balığa çıkmazdınız. Bu makine çalışıyor olsa da, yeterince verimli olmadığı için, aslında işlevsizdir. Bu kadar yavaş dönen bir pervane kimsenin işine yaramaz.
O halde, biyolojik aygıtlar da dahil olmak üzere, herhangi bir düzeneğin kullanışlı olabilmesi için;
- tüm parçalarının eksiksiz olarak aynı anda mevcut olması,
- bu parçaların birlikte çalışarak bir işlevi tam olarak yerine getirmesi gerekir.
Biyolojik Makineler
Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabında, “herhangi bir karmaşık (kompleks) organın çok sayıda, birbirini takip eden küçük değişimlerin sonucunda oluşamayacağı ortaya çıkarsa teorim çöker” diye yazmıştı.[8] Şimdi biyoloji dünyasında örneklere bakarak, biyolojik makinelerin milyonlarca yıl süren rastgele bir evrim süreciyle meydana gelmesinin akla ne kadar yatkın olup olmadığına bakabiliriz.
Kamçılı Bakteriler
Biyoloji dünyasında bakacağımız ilk örnek kamçılı bakteriler. Kamçılı bakteriler tek hücreli canlılardır. Sahip oldukları kamçı adı verilen bir ya da birden çok uzantı sayesinde hızla hareket edebilirler.
Bu kamçı her gün kullandığımız mekanik motorlara benzer bir mekanizma sayesinde dönerek bakterinin kolayca ileri geri, sağa sola hareket etmesine olanak verir.[9] Kamçı kendi etrafında dönerek tek hücreli bakteriye sıvı içinde itiş kuvveti sağlar. Flagellin adı verilen proteinlerden oluşan bu kamçı, kanca işlevi gören başka proteinler tarafından çevirme miline bağlanır. Çevirme mili de döndürme motoruna bağlıdır. Döndürme motoru yakıt olarak bakterinin dışından içine ilerleyen asit akışını kullanır[10]. Bu tam olarak bir pervaneyi döndüren motoru tasvir etse de, bizim betimlememiz mekanizmanın hakkını vermekten uzaktır. Gözünüzde biraz daha iyi canlandırabilmek için dipnottaki linkten ilgili videoyu izleyebilirsiniz.[11]
Darwinci evrim teorisine göre bu bakterilerin kamçı mekanizması milyonlarca yıl içinde adım adım, tesadüf eseri bir araya gelerek oluşmuştur. Kuşkusuz bu organ, yazının başında örnek olarak verdiğimiz fare kapanından çok daha karmaşık bir düzenektir. Ama tıpkı Behe’nin fare kapanının beş öğesinin aynı anda bir araya gelmediği sürece işlevsiz olması gibi, kamçı organın da bakteriyi hareket ettirme işlevini yerine getirebilmesi için ilk ortaya çıktığı andan itibaren tüm parçalarının eksiksiz olarak bir arada olması gerekir. Bir fare kapanının tabanı sadece yerde duran bir tahta parçasıdır; kamçı organı da diğer parçaları olmadan sadece işe yaramaz bir ağırlıktır.
Darwinci evrim teorisine göre bir mutasyon canlıya kalıtım yönünden üstünlük sağladığı sürece korunur. O halde bu teoriyi savunan bilim insanlarının şu soruları yanıtlaması gerekir: Eğer kamçı organı yavaş yavaş, tesadüf eseri ortaya çıkan mutasyonlar sonucu zamanla meydana gelmişse, önce hangi parçası (hangi mutasyon) tesadüf eseri ortaya çıkmıştır? Bu parça organizmaya nasıl bir avantaj sağlayarak kalıtım yoluyla gelecek nesillere aktarılmıştır?
Göz
Darwin’in dönemindeki biyologlar günümüzdekilere göre oldukça sınırlı bilgilere sahip olmasına rağmen göz gibi organların son derece karmaşık olduğu onların da dikkatini çekmişti. Darwin’in kendisi de bunun farkındaydı. Evrim teorisini sunduğu Türlerin Kökeni adlı kitabında gözün nasıl evrimleşmiş olabileceğini açıkladı. Bu açıklamasına bir itirafla başladı: “Göz gibi … (mükemmel bir organın) … doğal seçilim sonucu ortaya çıkabileceğini söylemenin büyük bir saçmalık olduğunu rahatlıkla itiraf ediyorum.”[12] Bununla birlikte tamamen hayal gücüne dayalı bir açıklama uydurmaktan da geri kalmadı.
Darwin açıklamasına şu sözlerle başladı: “…bazı gerçekler beni duyarlı bir sinirin ışığa duyarlı hale gelmiş olabileceği konusunda şüphelendiriyor…”[13] Darwin’e göre bu sinir canlıya karanlıkta ya da aydınlıkta olduğu bilgisini vererek türün diğer bireylerinden daha uzun hayatta kalmasını sağlamıştı. Daha uzun hayatta kalan bireyin üreme şansı daha yüksek olduğu için bu değişimi daha çok yavruya aktarması mümkün oldu. Darwin sonraki sayfalarda hayal gücünü çalıştırmaya devam etti: Belki bu basit sinir zamanla tesadüfen bir girintinin içinde belirmişti ve bu sayede canlı girintinin belirli noktasında oluşan gölgeye göre ışığın yönünü tayin edebilir hale gelmişti. Ve belki bu girinti zamanla tesadüfen jölemsi bir maddeyle dolmuş ve bu madde ilkel bir mercek vazifesi görerek canlının görmesini sağlamıştı.[14] Ve bu ilkel göz zamanla şimdiki göz haline gelmişti. Bu kadar basit!
Darwin’in açıklamasını okuyup bunu kabul etmiş görünmeye hazır birçok kişi vardı. Ama Darwin herkesin bu satırları okurken şu soruyu soracağını biliyordu: “Peki ışığa duyarlı bu sinir ilk olarak nasıl ortaya çıktı?” Darwin bu soruyu, “Bir sinirin nasıl ışığa duyarlı hale geldiği konusu bizi yaşamın kendisinin nasıl başladığı konusundan daha çok ilgilendirmiyor…”[15] diye cevapladı.
Darwin’in şapkadan tavşan çıkarır gibi gözün evrimini açıklamasını birçok insan etkileyici buldu. Onlara göre, Darwin’in evrim teorisi göz gibi mükemmel ve karmaşık bir organın nasıl oluştuğunu açıklayabiliyorsa her şeyi açıklayabilirdi.[16]
İndirgenemez İşlevsellik ilkesinin ışığında baktığımızda ise gözün ilk önce basit bir sinir olarak ortaya çıktığını söylemenin aslında hiçbir soruya cevap vermediğini görüyoruz. Her şeyden önce Darwin’in aksine “basit bir sinirin” kendi içinde bile hiç de “basit” olmadığını, son derece karmaşık bir yapıya sahip olduğunu biliyoruz. Ama bunun ötesinde bir canlının vücudunda beliren bir sinirin gerçekten işe yaraması için kendisinden başka parçalara ihtiyacı olduğunu da biliyoruz. Aksi takdirde bu sinir bilgisayara bağlı olmayan bir klavyeden farksız olurdu.[17]
Bilgisayara bağlı olmayan bir klavyenin tuşlarına ne kadar basarsanız basın yazamazsınız. Beyine doğru bağlanmamış bir sinir de bilgisayarsız bir klavye kadar yararsızdır. Darwin’in birdenbire oluşan hayali ışık algılayıcı siniri beyine bağlanması gerektiğini nasıl biliyordu? Nasıl olup da birdenbire beyine bağlanmış olarak ortaya çıktı? Beyinin anlayacağı dilde konuşmayı nasıl biliyordu? Bu sorular en karmaşık göz yapısından en basit canlılarda görülen ışık algılayıcılara kadar açıklanması gereken sorulardır. İndirgenemez İşlevsellik ilkesine göre, evrim için üreme avantajı sağlayan ışık algılayıcı bir sinirin bu avantajı sağlaması için daha başlangıçta bu işlevi tam olarak yerine getirecek biçimde çalışması gerekir. Bunun için de daha en baştan itibaren beynin doğru bölümüne doğru bir şekilde bağlanmış olarak ortaya çıkmış olması ve beynin anlayacağı dilde konuşuyor olması gerekir.
Sonuç
Darwincilerin evrimin adımlarını açıklama çabaları hayal dünyalarıyla sınırlı gibi görünüyor. Bakteri kamçısı ve göz gibi karmaşık organların adım adım, tesadüfen gerçekleşen değişimlerin sonucunda nasıl ortaya çıkmış olabileceği konusunda hiçbir bilimsel açıklama yapılabilmiş değil.[18] Eğer Darwinci evrim doğruysa ayrıntılar nerede? Kamçı mekanizmasının önce hangi parçası ortaya çıktı? Bu parça (diğer parçalar ortaya çıkana kadar) ne işe yarıyordu? Eğer bir işe yaramıyorduysa bakteriler neden ‘milyonlarca’ yıl enerjilerini işe yaramaz parçaları üretmek için kullandılar?
Darwinci bilim insanları, Darwin’in gözün evrimi konusunda yaptığı gibi, gözlem ve deneye dayanmayan çocukça açıklamalarına inanıyor görünmeyi daha ne kadar sürdürecekler?
Saygın biyokimyacı Bruce Alberts’ın 1998 yılında dünyaca ünlü Cell dergisinde yazdığı satırlarla bitirelim: “Hücreleri hep hafife aldık… Hücreler birbiri içine geçen seri üretim hatlarından oluşan fabrikalar gibidir. Bunların her biri büyük protein makinelerinden oluşur. Bunlara neden protein makineleri diyoruz? Çünkü tıpkı makro düzeyde işleyen insan yapısı makineler gibi, protein üreten bu makineler tamamen eşzamanlı çalışan hareketli parçalardan oluşur.”[19]
-
[1] M.J. Behe, “Evidence for Design at the Foundation of Life”, Science and Evidence for Design in the Universe, Vol. 9. (San Francisco: Ignatius Press, 2000), s. 116-117.
-
[2] A.g.e., s. 115.
-
[5] Michael Behe, Darwin’s Black Box (New York: Simon & Schuster, 1996), s. 42
-
[6] Elbette siz daha az parçayla çalışan bir fare kapanı da tasarlayabilirsiniz. Bu sadece Michael Behe’nin tarif ettiği geleneksel bir düzenek örneğidir. Ama ana fikir değişmez: Sizin tasarladığınız fare kapanı da İndirgenemez Karmaşıklığa sahiptir.
-
[7] W.A. Dembski ve H.F. Schaefer III, Mere Creation: Science, Faith & Intelligent Design (Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 1998), s. 178.
-
[8] “Online Variorum of Darwin’s Origin of Species: Second British Edition (1860), page 189,” Darwin Online < http://darwin-online.org.uk/Variorum/1860/1860-189-c-1859.html > (22.11.2019 tarihinde erişildi.)
-
[9] W.A. Dembski ve H.F. Schaefer III, Mere Creation, s. 180.
-
[10] Behe, “Evidence for Design at the Foundation of Life”, s. 123-124.
-
[11] “Bacterial flagellum,” YouTube < https://www.youtube.com/watch?v=B7PMf7bBczQ > (22.11.2019 tarihinde erişildi.)
-
[12] “Online Variorum of Darwin’s Origin of Species: second British edition (1860), page 186,” Darwin Online < http://darwin-online.org.uk/Variorum/1860/1860-186-c-1859.html > (22.11.2019 tarihinde erişildi.)
-
[13] “Online Variorum of Darwin’s Origin of Species: second British edition (1860), page 187,” Darwin Online < http://darwin-online.org.uk/Variorum/1860/1860-187-c-1859.html > (22.11.2019 tarihinde erişildi.)
-
[14] Behe, “Evidence for Design at the Foundation of Life”, s. 115.
-
[15] “Online Variorum of Darwin’s Origin of Species: second British edition (1860), page 186,” Darwin Online < http://darwin-online.org.uk/Variorum/1860/1860-186-c-1859.html > (22.11.2019 tarihinde erişildi.) “Online Variorum of Darwin’s Origin of Species: second British edition (1860), page 187,” Darwin Online < http://darwin-online.org.uk/Variorum/1860/1860-187-c-1859.html > (22.11.2019 tarihinde erişildi.)
-
[16] Behe, “Evidence for Design at the Foundation of Life”, s. 123-124.
-
[17] D. Powell, Holman QuickSource Guide to Christian Apologetics (Nashville, Tennessee: Holman Reference. 2006), s. 66.
-
[18] W.A. Dembski, The Design Revolution: Answering the Toughest Questions About İntelligent Design (Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 2004), s. 249.
-
[19] B. Alberts, “The Cell as a Collection of Protein Machines. Preparing the Next Generation of Molecular Biologists”, Cell 92 (8 Şubat 1998), s. 291.
KAYNAKÇA: https://www.e-manetdergi.org/tr/dergi/makale/akilli-tasarim-2-bolum