Yeni Antlaşma’nın geri kalanından Vahiy kitabına döndüğümüz zaman sanki yabancı bir ülkeye ayak basmışız gibi hissederiz. Anlatılar ile gerçekler ve buyrukları sade bir şekilde ifade eden mektuplar yerine melekler, borazanlar, depremler, canavarlar, ejderhalar ve dipsiz kuyular ile dolu bir kitapla karşılaşırız.
Yorum bilimiyle ilgili sorunlar bu kitabın özündedir. Kitap, kanonun (Kutsal Kitap) bir parçasıdır, o zaman bizim için Tanrı’nın Sözü ve Kutsal Ruh’un esinidir. Ancak bu Söz’ü işitmek üzere önüne geldiğimizde okuduklarımızdan ne çıkaracağımızı bir türlü bilemeyiz. Yazar bazen açıkça konuşur: “İsa’ya ait biri olarak sıkıntıda, tanrısal egemenlikte ve sabırda ortağınız ve kardeşiniz olan ben Yuhanna, Tanrı’nın sözü ve İsa’ya tanıklık uğruna Patmos denilen adada bulunuyordum” (1:9). Bilinen kentlerde bulunan ve bilinen yedi kiliseye, her şeyin neye benzediğine ait bilgi sahibi olduğumuz ilk yüzyıl içinde yazmıştır.
Ancak aynı zamanda bir kısmı anlaşılabilir (deprem olarak gelen yargı, 6:12-17), bir kısmı ise hemen anlaşılamayan (iki tanık, 11:1-10) zengin ve çeşitli bir simgecilik vardır. Sorunların çoğu simgelerden ve kitabın ilk yüzyılın bilinen bağlamı içerisinde yer almasına rağmen gelecek olaylardan söz etmesinden kaynaklanır. Sorun, aynı zamanda Yuhanna’nın her şeyi çok detaylı bir şekilde Eski Antlaşma ışığında görmesiyle de ilgilidir. Eski Antlaşma’dan 250’den fazla alıntı ve hatırlatma vardır, bu da anlatısının neredeyse her anının Eski Antlaşma imgelerinin dilini konuştuğu anlamına gelir.1
Burada tüm konuları açıklığa kavuşturmayı hedeflemiyoruz, ne de okuyucularımızın söyleyeceğimiz her şeyden memnun olacaklarını hayal ediyoruz. En başta söylememiz gerekir ki hiç kimse Vahiy kitabına uygun bir alçakgönüllülüğe sahip olmadan yaklaşmamalıdır. Piyasada “Vahiy Kitabının Kolay Açıklaması” başlıklı yeterince kitap var. Ancak Vahiy kitabı hiç de kolay değildir. Tıpkı Mektuplar’daki zor bölümlerde olduğu gibi burada da dogmatiklikten uzak durmak gerekmektedir. Bunun başlıca nedenlerinden biri Vahiy üzerine en az beş büyük yorum ekolünün bulunmasıdır. Tek bir yorum ekolünün içeresinde bile ne kadar ciddi farklar olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Biz aynı zamanda cesur davranarak Yuhanna’nın ne söylemek istediği konusunda bir sezgiden daha fazlasına sahip olduğumuzu söyleyeceğiz. Size doğru olduğunu düşündüğümüz birkaç yorum önerisi getireceğiz. Ancak önce metin incelemesi gelir, ve bu konuda metin incelemesi özellikle yaşamsaldır. Bu kitap üzerinde birçok popüler kitap ve broşür yazılmıştır. Bu popüler kitapların neredeyse hiçbirinde metin incelemesi yapılmamıştır. Hemen yorum konusuna girerler. Bu yorumlar da genellikle Yuhanna’nın ne niyet ettiği ne de bugün işitseydi anlayabileceği düşsel spekülasyonlar şeklindedir.
Vahiy kitabı üzerinde yazılmış en iyi temel kaynak –bir kitap olarak işlevi, temel bakış açısı ve Kutsal Kitap’a teolojik katkısı– Richard Bauckham’ın The Theology of the Book of Revelation2 (Vahiy Kitabının Teolojisi) adlı kitabıdır.
Vahiy Kitabının Doğası
Diğer birçok Kutsal Kitap yazın tarzında olduğu gibi Vahiy kitabının metin incelemesinin ilk anahtarı edebi türünü incelemektir. Ancak burada farklı bir sorunla karşılaşırız, çünkü Vahiy üç farklı edebi türün incelikle karıştırıldığı eşsiz bir bileşimdir: apokalips (vahiy), peygamberlik ve mektup. Buna ek olarak asıl tür – apokalips– günümüzde artık var olmayan bir türdür. Daha önce üzerinde durduğumuz konularda kendi deneyimlerimiz Kutsal Kitap örneklerinden bir şekilde farklı olsalar da yine de bir mektubun, anlatının, mezmurun ya da özdeyişin ne olduğu hakkında temel bir anlayışa sahiptik. Ancak burada böyle bir anlayışa sahip değiliz. Bu nedenle Vahiy kitabını okurken ne tür bir edebi türle karşı karşıya olduğumuz konusunda net bir resme sahip olmamız gerekmektedir.
Apokalips Olarak Vahiy
Vahiy öncelikle bir apokalipstir. Tabi ki çok özel olmakla birlikte İ.Ö. 200’den başlayarak İ.S. 200’e kadar Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından iyi bilinen düzinelerce apokalipsten sadece birisi idi. Kanonun içerisinde yer almayan diğer apokalipsler farklı türlerde olmalarına karşın, Vahiy kitabı da dahil olmak üzere tüm apokalipsler bazı ortak özellikler taşırlar. Aşağıda bu ortak özellikleri bulacaksınız:
- Tüm apokalipslerin ana kaynağı özellikle Hezekiel, Daniel, Zekeriya ve Yeşaya’nın bazı bölümlerinde gördüğümüz Eski Antlaşma peygamberlik yazınıdır. Diğer bazı peygamberlik yazılarında olduğu gibi apokalipslerin de asıl kaygısı gelecek olan yargı ve kurtuluştur. Ancak apokalips ya büyük sıkıntı ya da büyük zulüm zamanlarında ortaya çıkar. O halde asıl kaygısı artık Tanrı’nın tarih içerisindeki etkinliği değildir. Apokalips yazarları özellikle Tanrı’nın tarihe şiddetli ve köklü bir şekilde son vereceği, iyinin zaferi ve kötünün son yargısı anlamına gelecek zamana
- Peygamberlik kitaplarının büyük çoğunluğunun aksine apokalipsler en baştan edebi eserler olarak düzenlenmişlerdir. Peygamberler temel olarak Yahve’nin sözcüleri idiler. Ağızlarından çıkan bildiriler daha sonra gelenlerce yazıya dökülüp kitaplaştırıldılar. Oysa apokalips bir edebiyat türüdür. Özel bir yazı yapısı ve biçimi vardır. Örneğin Yuhanna‘dan “gördüklerini yazması” istenir (1:19). Oysa peygamberlerden kendilerine söyleneni ya da gördüklerini anlatmaları istenmiştir.
- Apokalipslerin içeriği en çok görümler ve rüyalar şeklinde sunulur ve dilleri şifreli (saklı anlamlara sahip) ve simgeseldir. O halde apokalipslerin bir çoğu kitaba bir yıllanmışlık hissi vermek amacıyla icat edilmiş edebi araçlar içermektedir. Bu araçların en önemlisi takma isimler kullanmaktır. Böylece bu kitapların eski zamanların değerli isimlerince yazıldığı (Enoş, Baruk ve diğerleri), bu kişilerin sözlerinin son zamanlarda açılmak üzere mühürlediği izlenimi yaratılırdı. Sözü edilen “son zamanlar” ise tabi ki kitabın içerisinde yazıldığı zamandı.
- Apokalipslerde betimlenen imgeler gerçek olmaktan çok hayal ürünü imgelerdir. Bir karşılaştırma yapacak olursak, apokalips yazmayan peygamberler ve İsa sık sık simgesel dili kullanmakla birlikte, onlar tarafından betimlenen imgeler gerçekte var olan şeylere aittir: örneğin tuz (Mat. 5:13), akbabalar ve leşler (Luk. 17:37), akılsız güvercinler (Hoş. 7:11), çevrilmemiş pideler (Hoş. 7:8) ve diğerleri. Buna karşın apokalips imgelerinin büyük çoğunluğu hayal ürünüdürler. Örneğin yedi başı ve on boynuzu olan bir canavar (13:1), güneşe sarınmış bir kadın (12:1), akrebinkine benzer kuyrukları ve insan yüzü gibi yüzlere sahip olan çekirgeler (9:10), ve diğerleri. Buradaki düş gücü söz edilen varlıkların kendisinde değil (canavarın, başın ve boynuzun ne olduğunu biliriz), ancak dünyada görülmeyen bir şekilde sunulmalarında yatmaktadır.
- Apokalipslerin birçoğu, birer edebiyat ürünü oldukları için çok biçimsel bir şekilde düzenlenmişlerdir. Zamanı ve olayları sınırları özenle belirlenmiş bölümlere ayırma yönünde güçlü bir eğilim vardır. Rakamların simgesel bir şekilde kullanılması da oldukça sevilen bir yöntemdir. Bunun sonucunda ortaya çıkan son eserin resmi özenle düzenlenmiş ve çoğu zaman sayısal bir düzene sokulmuştur. Her resmin mutlaka önünde ve arkasındaki imgelerle birlikte anlaşılması gerekmese de, bu sayısal düzenler bir araya getirildikleri zaman çoğu zaman bir şey ifade ederler.
Yuhanna’nın Vahiy kitabı, apokalipslerin bir tanesi hariç tüm özelliklerine uyar. Ve bu tek fark o kadar önemlidir ki Vahiy bir anlamda kendi başına bir tür olarak değerlendirilebilir: Vahiy’de takma isimler kullanılmamaktadır. Yuhanna burada hep kullanılan formülü kullanma gereği hissetmemiştir. Kendisini okuyucularına tanıtmış ve yedi mektup (2 ve 3. bölümler) aracılığı ile Küçük Asya’da bilinen kiliselere, kendi çağdaşı ve çektiği zulümlere ortak olan insanlara seslenmiştir. Üstelik kendisine “bu peygamberliğin sözlerini mühürlememesi, çünkü beklenen zamanın yakın olduğu” söylenmiştir (22:10).
Peygamberlik Olarak Vahiy
Yuhanna’nın apokalipsinde takma isimlerin olmamasının nedeni büyük olasılıkla Yuhanna’nın son zamanları şimdiden/henüz değil şeklinde görmesi ile ilgilidir. Kendisinden önce gelen Yahudiler gibi sadece son günlerin gelmesini beklememektedir. İsa’nın gelişi ile sonun zaten başlamış olduğunu biliyordu. Bu anlayışın en önemli noktalarından biri, Ruh’un gelişidir. Diğer apokalips yazarları kendilerinden önce gelen peygamberlerin ağzından yazdılar çünkü “sönmüş olan Ruh’un” çağında yazıyorlardı, gelecek olan çağda Ruh’un döküleceğini vaat eden peygamberliğin gerçekleşmesini bekliyorlardı. Peygamberliklerin durmuş olduğu bir çağda yaşıyorlardı. Yuhanna ise yeni çağa aittir. Kendisine gördüklerini yazması söylendiğinde “Ruh’ta” idi (1:10-11). Yazdığı kitabı “bu peygamberlik sözleri” (1:3, 22:18-19) olarak adlandırır ve bunun hem kendisinin hem de kiliselerin uğruna sıkıntı çektikleri “İsa’ya tanıklık”, (20:4, 1:9 ile karşılaştırın) ve “peygamberlik Ruhu’nun özü” (19:10) olduğunu söyler. Bu büyük olasılıkla İsa’nın beyan ettiği ve Yuhanna ve kilisenin tanıklık ettiği bildirinin, Ruh’un geldiğine dair apaçık bir kanıt olduğu anlamına gelmektedir.
O halde Yuhanna’nın apokalipsini farklı yapan, en başta bu apokalips ve peygamberlik öğeleridir. Kitap bir yandan apokalips kalıplarına uygun olarak düzenlenmiştir ve bu türün edebi özelliklerinin büyük kısmını taşır. Bir zulüm dönemi sırasında ortaya çıkmıştır, Mesih ve kilisesinin son günlerdeki zaferi hakkındadır. Aynı zamanda özenle düzenlenmiş bir edebiyat parçasıdır, şifreli bir dil ve düş gücüne dayanan simgecilik ile sayıları kullanır.
Diğer yandan ise Yuhanna bu apokalipsin açıkça kiliseye seslenen bir peygamberlik sözü olmasını amaçlar. Kitabı, gelecek için mühürlenmeyecektir. Tanrı’dan şu anda içinde bulundukları durum için verilmiş bir sözdür. 10. bölümden peygamberlik etmenin öncelikle gelecekten haberler vermek anlamına gelmediğini hatırlayacaksınız. Peygamberlik, ilk olarak Tanrı’nın içinde bulunulan an için verdiği Söz’dür, içeriği de genellikle gelecek olan yargı ya da kurtuluştur. Vahiy kitabında yedi mektup içerisinde bile bu peygamberliğin izini görürsünüz. O halde burada ilk yüzyılın ikinci yarısında dışarıdan sıkıntılarla, içeriden de bazen çürüme ile karşı karşıya kalan kiliselere Tanrı’nın Sözü yer almaktadır.
Mektup Olarak Vahiy
Son olarak bu apokalips ve peygamberlik öğeleri bileşiminin bir mektup biçiminde yazıldığı üzerinde durmamız gerekiyor. Örneğin 1:4-7 ve 22:21’i okuduğunuz zaman burada bir mektubun tüm özelliklerinin bulunduğunu göreceksiniz. Yuhanna bunun da ötesinde okuyucularına birinci şahıstan ikinci şahısa (ben…siz) formülü ile hitap etmektedir. Vahiy kitabı son şeklini aldıktan sonra Yuhanna tarafından Anadolu’daki yedi kiliseye bir mektup olarak gönderilmiştir.
Bunun önemi şurada yatar: Her mektubun olduğu gibi Vahiy kitabının da yazılmasını gerektiren bir durum vardır. En azından kısmen hitap ettiği kiliselerin belirli ihtiyaçlarını karşılamak üzere yazılmıştır. O halde bu mektubu yorumlarken asıl tarihsel bağlamını da anlamaya çalışmamız gerekmektedir.
Metin İncelemesinin Gerekliliği
Elinizde tuttuğunuz kitapta 12 bölüm geçmesine rağmen hâlâ metin incelemesinin önemi hakkında ısrarla konuşuyor olmamızı tuhaf bulabilirsiniz. Ancak Vahiy kitabının bu kadar kötü, spekülatif yorumlarının bulunmasının başlıca nedeni sağlam metin incelemesinin eksikliğidir. O halde burada sadece Vahiy kitabını aklımızda tutarak üçüncü bölümden itibaren kitapta şimdiye kadar zaten değindiğimiz temel metin incelemesi ilkelerini tekrarlayacağız.
- Vahiy kitabında metin incelemesinin ilk amacı yazarın, ve böylece Kutsal Ruh’un asıl amacını araştırmaktır. Mektuplar’da olduğu gibi Vahiy’de de ilk anlam Yuhanna’nın vermeyi amaçladığı ve okuyucularının da kitabı okudukları zaman anlamış olacakları anlamdır. Gerçekten de bu okuyucuların bize göre en büyük avantajları hem kendi tarihsel bağlamları (kitabın yazılmasına neden olan da budur), hem de apokalips türünün biçim ve imgeleriyle haşir neşir olmalarıdır. Aynı zamanda Eski Antlaşma’yı günümüz Hıristiyanları’nın birçoğunun bilmediği şekilde derinden biliyorlardı. Bunun sonucunda Yuhanna’nın imalarının ve Eski Antlaşma’ya yaptığı göndermelerin kaynağını hemen farkedebilir ve bunlarla ne yapmaya çalıştığını anlayabilirlerdi.
Vahiy bir peygamberlik kitabı olmayı amaçladığına göre, Kutsal Ruh tarafından esinlenmiş ancak yazarın ya da okuyucuların tamamen göremediği ikincil anlamların var olabileceği fikrine açık olunması gerekmektedir. Ancak bu tür ikinci anlamlar metin incelemesinin ötesinde daha geniş yorum bilimi alanına girmektedir. O halde metin incelemesinin amacı Yuhanna’nın asıl okuyucularının ne işitmelerini ve anlamalarını istediğini bilebilmektir.
- Vahiy’de metin incelemesi yaparken “Kutsal Yazılar’ın benzeşimi (analojisi)” kavramını aşırı bir şekilde kullanmamak konusunda dikkatli olunmalıdır. Kutsal Yazılar’ın benzeşimi (analojisi), Kutsal Yazılar’dan bir metnin, Kutsal Yazılar’dan diğer bir metnin ışığında okunması ilkesidir. Kutsal Yazılar’ın Tanrı’nın Sözü ve Tanrı’nın da bu yazıların mutlak kaynağı olduğuna inandığımız için söz konusu ilke bizim için geçerlidir. Ancak Kutsal Yazılar’ı diğer Kutsal Yazılar ile yorumlama ilkesi, bir kişinin Vahiy kitabını yorumlamak için Kutsal Yazılar’ın geri kalanını kullanmak zorunda olduğu şeklinde çarpıtılmamalıdır.
Bu şekilde Yuhanna’nın Daniel ya da Hezekiel’den ya da başka metinlerden apokalipse dair imgeler kullandığı kabul edilebilir. Ancak bazı yorum ekollerinin iddia ettikleri gibi Yuhanna’nın okuyucularının Matta’yı ya da 1. ve 2. Selanikliler’i mutlaka okumuş oldukları, ve bu metinlerden elde ettikleri bilgilerden dolayı Yuhanna’nın yazdıklarını zaten hemen anlayacakları düşünülmemelidir. O halde Vahiy’i yorumlamak için kullanılan her anahtar Vahiy kitabının kendi özünde ya da asıl okuyucuların kendi tarihsel bağlamları içerisinde bulunmalıdır.
- Kitabın apokalips/peygamberlik doğasından dolayı metin incelemesi aşamasında, özellikle kullanılan imgeler açısından ek bir zorluk söz konusudur. Bu alandaki önerilerimiz şunlardır:
- Vahiy kitabının düzenlenmesi sırasında var olan zengin fikir altyapısı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu fikirlerin ve imgelerin başlıca kaynağı Eski Antlaşma olmakla birlikte Yuhanna apokalipslerden ve hatta antik mitolojiden bile imgeler ödünç almıştır. Ancak çok çeşitli kaynaklardan gelmekle birlikte bu imgeler kaynaklarındaki anlamlarından başka anlamlar edinmiş olabilirler. Esinleme altında kırılmış ve dönüştürülmüş ve böylece “yeni peygamberlik” içerisinde harmanlanmışlardır.
- Apokalips imgelerinin farklı türleri vardır. İmgeler bazı durumlarda tıpkı Amerikan politik karikatürlerindeki eşek ve fil (Amerika’daki iki siyasi partinin simgeleri; eşek her zaman birini simgeler, fil de ötekini. Bunlar asla değişmez) gibi sabit anlamlar taşırlar. Örneğin denizden gelen canavar bir hükümdarı değil, ama dünya çapında bir imparatorluğu tasvir etmek için kullanılan standart bir imgedir. Diğer yandan bazı imgeler değişkendir. Yahuda oymağının “Aslanının” –Vahiy’de bulunan tek aslanın– aslında bir “Kuzu” (Va. 5:5-6) olduğu anlaşılır. 12. bölümdeki kadın açık bir şekilde olumlu bir imgedir, oysa 17. bölümdeki kadın kötüdür. Aynı şekilde bazı imgeler açıkça belirli şeyleri işaret ederler. 1:12-20’deki yedi kandillik yedi kilise olarak tanımlanır ve 12. bölümdeki ejderha Şeytan’dır. Diğer yandan birçok diğer imge büyük olasılıkla geneldir. Örneğin 6. bölümdeki dört atlı büyük olasılıkla belirli bir fetih, savaş, kıtlık ya da ölümü simgelemezler. Bunlar kilisenin çektiği sıkıntıların (6:9-11) kaynağı olan insanların düşmüş durumunun ve bunun karşılığında gelecek olan Tanrı yargısının (6:12-17) ifadeleridir. Bütün bunlar, imgelerin metin incelemesinin en zor bölümü olduğu anlamına geliyor. Bu nedenle iki noktanın daha üzerinde durmakta yarar var:
- Yuhanna’nın kendisi imgeleri yorumladığı zaman bu imgelere sıkı bir şekilde bağlı kalınmalı ve söz konusu imgeler diğer imgeleri anlamamız için bir başlangıç noktası teşkil etmelidirler. Bu şekilde altı yorumlanmış imge vardır: İnsanoğluna benzer biri (1:13) “ölmüş ama sonsuzluklar boyunca diri” (1:18) tek kişi olan Mesih’tir. Altın kandillikler (1:20) yedi kilisedir. Yedi yıldız (1:20) kiliselerin yedi meleği ya da yedi habercisidir (bunun ne anlama geldiği ne yazık ki hâlâ tam olarak açıklığa kavuşmamıştır çünkü “melek” sözcüğü başlıbaşına bir imge olabilir). Büyük ejderha (12:9) Şeytan’dır. Yedi baş (17:9) kadının üzerinde oturduğu yedi tepedir (aynı zamanda yedi kral, demek ki bu da değişken bir imge). Fahişe (17:18) büyük şehirdir, açık bir şekilde Roma’yı işaret etmektedir.
- Görümler kendi içlerinde birer bütün olarak değerlendirilmeli ve tüm detaylardan alegoriler çıkarma çabası içine Görümler bu anlamda İsa’nın anlattığı öykülere benzerler. Görüm bir bütün olarak bir şeyler söylemeye çalışmaktadır; detaylar ya (1) çarpıcı bir etki yaratmak (6:12-14) ya da (2) okuyucunun dayanak noktalarını kaçırmamaları için imgeyi güçlendirmek amacını taşırlar (9:7-11). Bu şekilde güneşin bir çul gibi kararması ya da yıldızların incirler gibi yeryüzüne düşmeleri gibi detaylar büyük olasılıkla hiçbir “anlama” gelmemektedir. Bunlar sadece deprem ile ilgili imgelemeyi daha etkileyici bir hale getirmeye yardımcı olurlar. Ancak 9:7-11’deki başlarında altın taçlar olan insan yüzlü ve kadınlarınki gibi uzun saçlara sahip çekirgeler, okuyucuların neden söz edildiğini kaçırmalarını imkansız kılacak bir imgedir: Roma İmparatorluğu’nun kapılarına dayanmış olan barbar orduları.
- Yuhanna, okuyucularının Eski Anlaşma dayanaklarını Eski Antlaşma öyküsünün bir devamı –ve tamamlanması– olarak görmelerini beklemektedir. Bunu her köşede görebilirsiniz. Örneğin Mesih’in okuyuculara sunuluşu, 1:5b-6’da kurban sistemini anımsatacak şekilde bir övgü şarkısı ile başlar ve Mısır’dan Çıkış 19:6’nın dilini kullanarak kilisenin Tanrı’nın Mesih tarafından kurtarılmış yeni halkı olduğunu anlatır. Bu, Mesih’in gelişinin Daniel 7:13 ve Zekeriya 12:10’un bileşimi şeklinde bildirilmesi ile devam eder. Bunu izleyen Mesih imgesi temel olarak Daniel 10:6’ya dayanmakla birlikte bu metin Daniel 7:9,13, Yeşaya 49:2 ve Hezekiel 1:24 ile mükemmel bir şekilde birleştirilmiştir. Vahiy 5’te Mesih’in sunuluşu, “Yahuda oymağının Aslanı” (Yar. 49:9) ve “Davut’un Kökü’nün” (Yşa. 11:1) aslında boğazlanmış Kuzu (Fısıh ve kurban sistemi) olduğunun bildirilmesi ile doruk noktasına ulaşır. Benzer şekilde yedi borazan (8. ve 9. bölümler) ile resmedilen ilk ve geçici yargı Mısır’dan Çıkış 7-10 arasında Mısır’ın üzerine gelen belaları anımsatırken 17-18. bölümlerde Roma’nın üzerine gelen son yargı Yeşaya, Yeremya ve Hezekiel’de Babil ve Sur’a bildirilen yargı bildirilerinin dilinde ifade edilmiştir. Roma’nın kendisi de Babil olarak adlandırılır. O halde Vahiy kitabının iyi metin incelemesi kişinin Eski Antlaşma göndermelerinin sürekli farkında olmasını gerektirir. Çünkü karşılaşılan durumların büyük bir çoğunluğunda bu göndermelerin Eski Antlaşma bağlamları, okuyucuya Yuhanna’nın imgeleriyle ne anlatmak istediği konusunda ipuçları verir.
- Son bir not: Genel olarak apokalipsler ve özellikle Vahiy kitabı çok nadiren geleceğin detaylı bir kronolojik açıklamasını yapma amacı taşırlar. Bildirileri bu tür kaygıları aşar. Yuhanna’nın asıl kaygısı, içinde bulunulan durumda öyle görünmese de tarihin ve kilisenin Tanrı’nın denetimi altında bulunduğunu anlatmaktır. Ve kilise zulüm ve ölümle karşılaşacak olsa da düşmanlarını yargılayıp halkını kurtacak olan Mesih’te zaferli olacaktır. Bütün görümler genel amaçları çerçevesinde değerlendirilmelidirler.
Tarihsel Bağlam
Diğer tarzların bir çoğunda olduğu gibi Vahiy kitabında da metin incelemesine başlarken yapılabilecek en iyi şey, kitabın içinde bulunduğu şartları geçici olarak yeniden oluşturmaktır. Bunu iyi yapabilmek için başka yerlerde daha önce önerdiğimiz şeyleri yapmalısınız: İlk olarak tüm kitabı bir oturuşta okumaya çalışın. Büyük resmi görebilmek için okuyun. Her şeyi çözmeye çalışmayın. Okumanızın kendisi başlıbaşına bir olay olsun; yani imgeler, kitap ve mesajı hakkında bir fikre varana kadar kıyıya vuran dalgalar gibi art arda gözünüzün önünden geçsinler.
Kitabı okurken yazar ve okuyucuları hakkında aklınızda ya da kağıt üzerine küçük notlar tutun. Bunun ardından ikinci kez metne dönüp özellikle Yuhanna’nın okuyucularının onun sıkıntıdaki ortakları (1:9) olduğunu anlatan dayanakları okuyun. Bunlar büyük önem taşıyan tarihsel göstergelerdir.
Örneğin yedi mektupta 2:3, 8-9, 13; 3:10’u ve tekrarlanan “galip gelene” ifadesini not edin. Dört atlının getirdiği yıkımı takip eden beşinci mühür (6:9-11), Tanrı’nın sözü ve tanıklıkları nedeniyle şehit edilenleri göstermektedir (Yuhanna da tam bu nedenle sürgündedir [1:9]). 7:14’de bir daha asla sıkıntı çekmeyecek olan (7:16) büyük kalabalık, “büyük sıkıntıdan” çıkıp gelmiştir. 12:11 ve 17’de sıkıntı ve ölüm bir defa daha İsa’nın tanıklığını sürdürenler ile ilişkilendirilmiştir. Ve 13. ile 20. bölümler arasında sıkıntı ve ölüm özellikle “canavara” atfedilmektedir (13:7, 14:9-13, 16:5-6, 18:20, 24, 19:2).
Bu motif, tarihsel bağlamı anlamanın anahtarıdır ve kitabın içinde yazıldığı şartlar ile yazılma nedenini tamamen açıklar. Yuhanna imanından dolayı sürgündedir. Diğerleri de sıkıntı çekmektedir, hatta içlerinden birisi “İsa’ya tanıklığı” nedeniyle ölmüştür (2:13). Yuhanna “Ruh’ta” iken içinde bulundukları sıkıntıların, “canavara tapmayı” reddedenlerin başlarına geleceklerin sadece başlangıcı olduğunu anlar. Aynı zamanda Yuhanna kilisenin ileride yaşayacaklarına tamamen hazır olup olmadığından tam olarak emin değildir. Bunun üzerine gördükleri hakkındaki bu “peygamberliği” yazmıştır.
Ana fikirler oldukça nettir: Kilise ve devlet çarpışma yolundadır ve zafer başlangıçta devletinmiş gibi görünecektir. Bu nedenle kiliseyi ileride sıkıntılar ve ölümün beklediği konusunda uyarır, her şey iyileşmeye başlamadan önce çok daha kötüsü yaşanacaktır (6:9-11). Yuhanna’nın en büyük kaygılarından biri zulüm dönemlerinde teslim olmamalarıdır (14:11-12; 21:7-8). Ancak bu peygamberlik sözü aynı zamanda teşvik sözüdür, çünkü her şey Tanrı’nın denetimi altındadır. Mesih, tarihin anahtarlarını ve kiliseyi ellerinde tutmaktadır (1:17-20). Böylece kilise ölümden geçerken bile zaferli olacaktır (12:11). Tanrı gazabını en sonunda bu sıkıntıya ve ölüme yol açanların üzerine dökecek ve sadık kalanlara sonsuz huzur verecektir. Bu bağlamda yargılanacak olan düşman tabi ki Roma’dır.
Vahiy’i yorumlamanın anahtarlarından birinin Yuhanna’nın iki sözcük ya da fikir arasında yaptığı ayrım olduğuna değinmemiz gerekir: “sıkıntı” ve “gazap”. Bu iki sözcüğü karıştırmak ya da aynı anlama gelecek şekilde kullanmak kişinin metnin anlamını umutsuzca yüzüne gözüne bulaştırmasına yol açabilir.
Sıkıntı (zulüm ve ölüm) net bir şekilde kilisenin karşı karşıya kaldığı ve kalacaklarının bir parçasıdır. Diğer yandan Tanrı’nın gazabı Tanrı’nın halkına sıkıntı verenlerin üzerine dökülecek olan yargıdır. Vahiy’deki her türlü bağlamda açık bir şekilde görüyoruz ki Tanrı, düşmanların üzerine korkunç yargısını dökerken, Tanrı halkı bu yargı ile yüz yüze kalmayacaktır. Ancak Tanrı halkının düşmanlarının elinde sıkıntılar çekeceğini de aynı şekilde açık olarak görüyoruz. Bu ayrımın Yeni Antlaşma’nın geri kalanıyla uyum içinde olduğunu belirtmemiz gerekir. Örneğin 2. Selanikliler 1:3-10’da Pavlus’un Selanikliler’in katlandıkları “sıkıntı ve zulümler” ile nasıl övündüğünü, ama aynı zamanda Tanrı’nın “size sıkıntı çektirenlere” en sonunda karşılık vereceğini söylediğini görüyoruz.
Beşinci ve Altıncı mühürlerin açılmalarının kitapta iki önemli soruyu nasıl gündeme getirdiğine de dikkat etmemiz gerekmektedir (6:9-17). Beşinci mühürde Hıristiyan şehitler “…Efendimiz! Yeryüzünde yaşayanları yargılayıp onlardan kanımızın öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin?” diye yakarırlar. Yanıt iki yönlüdür: (1) “Kısa bir süre daha” beklemeleri gerekmektedir çünkü daha fazla şehitler olacaktır; (2) altıncı mühürün de gösterdiği gibi yargı günü kesinlikle gelecektir.
Altıncı mühürde, Tanrı’nın yargısı geldiği zaman yargılananlar yakarmaya başlarlar: “[Kuzu’nun gazabına] kim dayanabilir?” Bunun yanıtı 7. bölümde verilmektedir: Kaftanlarını Kuzu’nun kanıyla yıkamış, bembeyaz etmiş olanlar (7:14).
Edebi Bağlam
Vahiy’deki görümlerden herhangi birini anlayabilmek için sadece altyapı ve imgelerin anlamları üzerinde durmak değil (içerik soruları), aynı zamanda söz konusu görümün kitabın tamamı içerisinde ne işlev gördüğünü sormak gerekmektedir. Vahiy bu anlamda peygamberlik kitaplarından çok Yeni Antlaşma mektuplarına benzer.
Peygamberlik kitapları birbirleri ile her zaman işlevsel bir ilişki içerisinde olmayan bir bildiriler koleksiyonudur. Hatırlayacağınız gibi Mektuplar’da ise “paragraf paragraf” düşünmek gerekir, çünkü her paragraf tartışmanın bütünü içerisinde bir yapı taşıdır. Vahiy de böyledir. Kitap yaratıcı bir şekilde düzenlenmiş bir bütündür ve her görüm bu bütünün bir parçasıdır.
Vahiy Yeni Antlaşma içinde apayrı bir tür olduğu için size bir ya da iki model ya da yöntem sunmaktansa tüm kitap boyunca rehberlik edeceğiz. Ana yapının açık olduğunu ve tartışma konusu olmadığına en baştan dikkat etmek gerekmektedir; farklılıklar bu yapının nasıl yorumlandığı konusunda ortaya çıkar.3 Kitap büyük bir dram gibidir. İlk sahneler konunun çerçevesini hazırlar ve karakterleri tanıtır. Sonraki sahneler kendilerinden önce gelen sahneler üzerine kurulmuştur ve öykünün örgüsünü takip edebilmemiz için bu şekilde anlaşılmaları gerekir.
Bu şekilde 1 ve 3. bölüm arasında konu hazırlanır ve önemli karakterlerin çoğu tanıtılır. İlk başta “gören” ve kitap boyunca anlatıcı olarak Yuhanna’nın kendisi vardır (1:1-11). Mesih’e olan imanından dolayı sürgüne gönderilmiştir ve peygamber kavrayışı ile içinde bulunulan zulmün sadece gelecekte yaşanacakların öncüsü olduğunu anlamıştır.
İkinci olarak Yuhanna tarafından Daniel 10’dan ödünç alınan muhteşem imgelerle betimlenen, ve başka yerlerde tarihin ve kilisenin Rab’bi olarak adlandırılan Mesih vardır (1:12-10). İçinde bulunulan sıkıntılara rağmen Tanrı kontrolü yitirmemiştir, çünkü ölümün ve ölüler diyarının anahtarları Mesih’in ellerindedir.
Üçüncü olarak kilise gelir (2:1-3:22). Yuhanna gerçekten var olan, ama aynı zamanda temsilci özelliği taşıyan yedi kiliseye gönderdiği mektuplarda kiliseyi teşvik eder ve uyarır. Sıkıntı zaten bulunmaktadır, ancak kiliseye daha fazla sıkıntı vaat edilir. Kilisenin sağlığını tehdit eden birçok iç sorun da bulunmaktadır. Galip gelenlere sonsuz yücelik vaadi verilir.
4 ve 5. bölümler konunun daha da geliştirilmesine yardımcı olurlar. Nefes kesici tapınma ve övgü imgeleri arasında, kiliseye Tanrı’nın görkemli bir şekilde egemenlik sürdüğü anlatılır (4. bölüm). Yuhanna, Tanrı’nın gerçekten de var olup olmadığını ve kendileri için harekete geçip geçmediğini merak eden inanlılara Tanrı’nın “Aslanı’nın” aslında “Kuzu” olduğunu, ve çektiği acılar aracılığı ile insanlığı kurtardığını anlatır (5. bölüm). Bunun sonucunda tüm gökler “taht üzerinde oturanın ve Kuzu’nun” övgüleriyle dolup taşar.
6 ve 7. bölümler dramı yavaş yavaş aralamaya başlarlar. Görümler Kitap boyunca üç defa özenle düzenlenmiş yedili setler halindedirler. (6-7, 8-11 ve 15-16. bölümler). Her birinde ilk dört öğe bir imge oluşturacak şekilde bir aradadır; 6-7 ve 8- 11’de izleyen iki öğe yine aynı gerçekliğin ikinci yönünü gösterecek şekilde bir aradadırlar. Bunlar yedinci öğe ortaya çıkmadan iki görümden oluşan bir ara ile kesilirler. 15 ve 16. bölümlerde son üç öğe ara olmadan birlikte gruplanırlar çünkü bunlar doğrudan 17-22. bölümlerin son görümlerine doğru ilerler. Bunun 6 ve 7. bölümlerde nasıl göründüğüne bakalım:
- Beyaz atlı = Fetih
- Kızıl atlı = Savaş
- Siyah atlı = Kıtlık
- Soluk renkli atlı = Ölüm
- Şehitlerin sorusu = “Ne zamana dek?”
- Deprem (Tanrı’nın yargısı): [Gazaba] kim dayanabilir?
- Mühürlenmiş 144.000 kişi
- Büyük bir kalabalık
- Tanrı’nın öfkesi: 8-11. bölümlerdeki yedi borazan
8-11. bölümler Tanrı’nın Roma üzerindeki geçici yargısının içeriğini bildirir. İlk dört borazan, Mısır’ın başına gelen belaları anımsatan bir şekilde (Çık. 7-10) yargının bir kısmının büyük doğal felaketler içereceğini anlatır. Beşinci ve altıncı borazanlar ise yargının aynı zamanda barbar orduları ve büyük bir savaş aracılığıyla geleceğini gösterir. Tanrı’nın kendisine “tanıklık” edenleri ölseler bile yücelteceğini ifade eden aranın ardından yedinci borazan son kararı bildirir: “Dünyanın egemenliği Rabbimiz’in ve Mesihi’nin oldu” (Va. 11:15).
Böylece kilisenin sıkıntıları ve Tanrı’nın kilisenin düşmanları üzerindeki yargısından son zaferine doğru ilerledik. Ancak görümler burada sona ermemiştir. 8-12. bölümler arasında büyük resmi görürüz; 12—22 ise bu yargının ve zaferin detaylarını açıklar. Bu, Mikelanj’ın Sistin Şapel’deki eserine bakmaya benzer. İlk anda kişi tüm şapelin görüntüsü karşısında hayranlıkla dolar, her detaya harcanan muhteşem emeği ise ancak zaman içerisinde farkeder. 12. bölüm, kitabın teolojik anahtarıdır. İki görümde Şeytan’ın Mesih’i yok etme çabasını ve bunun yerine kendisinin yenilgiye uğradığını görürüz. Bu şekilde, Yeni Antlaşma’da sürekli tekrarlanan şimdien/henüz değil çerçevesi içinde Şeytan’ın sonu henüz gelmemiş ama (şimdiden) yenilgiye uğramış düşman olduğunu görürüz. Bunun sonucunda “Tanrımız’ın kurtarışı…[şimdi] geldiği” için sevinçli olmakla birlikte kiliseye uyarı vardır çünkü Şeytan zamanının kısıtlı olduğunu bilmekte, ve Tanrı’nın halkından öç almaktadır.
13 ve 14. bölümlerde bu öcün Yuhanna’nın çağında kendisini nasıl Roma İmparatorluğu şeklinde gösterdiği anlatılır. Roma İmparatorları, halkın kendilerine tapınmasını istiyorlardı. Ancak İmparatorluk ve İmparatorlar’ın sonu gelmiştir (15-16. ayetler). Kitap, “İki Şehrin Hikayesi” ile sona erer (17-22. ayetler). Dünyadaki şehir (Roma) Tanrı halkının sıkıntılarındaki rolünden dolayı mahkum edilir. Bunun ardından Tanrı halkının sonsuza dek yaşayacağı Tanrı şehri anlatılır.
Bu genel yapı içerisinde birkaç görüm hem içeriklerinin anlamı hem de bağlam içindeki işlevleri açısından ciddi oranda zorluk içerirler. Bu tür sorularınız için iyi bir yorum kitabından yardım almanızı öneriyoruz.
Yorumla İlgili Sorular
Vahiy kitabı ile ilgili yorum bilimi zorlukları, 10. bölümde değindiğimiz peygamberlik kitaplarındaki zorluklara benzerler. Tüm diğer tarzlarda olduğu gibi Tanrı’ın bize olan sözü öncelikle onlara olan sözünde bulunabilir. Ancak diğer tarzlar ile karşılaştırıldığında hem peygamberler hem de Vahiy daha çok – kendi çağlarında – henüz gerçekleşmemiş şeyler ile ilgilidirler.
“Hâlâ gerçekleşecek olan” çoğu zaman geçici bir acillik taşımaktaydı. Bizim tarihsel avantajımız ise bunların zaten gerçekleşmiş olmalarıdır. Bu şekilde Yahuda gerçekten sürgüne gitti, ve Yeremya’nın bildirdiği gibi tekrar bir araya geldi. Roma İmparatorluğu gerçekten de geçici olarak yargılandı, ve bu Yuhanna’nın gördüğü gibi kısmen barbar orduları aracılığı ile gerçekleşti.
Bu gibi gerçekler için yorumla ilgili pek ciddi zorluk yoktur. Yargının nedenlerini hâlâ Tanrı’nın sözü olarak işitebiliriz. Tanrı’nın yoksulun başını çiğneyip yoksulu bir çift çarık için satanları (Amos 2:6-7) yargılayacağını varsaymamız uygun olacağı gibi Hıristiyanlar’ı katleden uluslar üzerine Tanrı’nın yargısının Roma’da olduğu gibi döküleceğini varsaymamız da doğrudur. Bunun da ötesinde İsa’nın öğrencisi olmanın yolunun çarmıhtan geçtiğini, Tanrı’nın bize sıkıntılardan ve ölümden özgürlük değil, ama bunlar aracılığı ile zafer vaat ettiğini hâlâ işitebiliriz –ve aslında işitmeliyiz. Martin Luther’in “ Tanrımız Güçlü Kaledir” adlı ilahisinde haklı olarak belirttiği gibi “Karanlığın prensi zulmeder, biz ise ondan korkmayız…bedeni öldürebilirler; ama Tanrı’nın gerçeğini asla: Egemenliği sonsuzdur.” Vahiy, bu şekilde sıkıntı çeken ve özellikle devlet tarafından Hıristiyan oldukları için zulmedilen Hıristiyanlar’a Tanrı’nın teselli ve teşvik sözüdür. Tanrı egemendir. Boğazlanmış Kuzu ejderha üzerinde zafer kazanmıştır (Va. 12:7-12).
Bunların tümü kilisede –her coğrafi konumda ve her çağda– defalarca tekrarlanması gereken sözlerdir. Ve bu sözleri anlamamak kitabı anlamamaktır.
Ancak yorum bilimi ile ilgili zorluklarımız bu sözü –uyarı ve teselli sözünü- işitmek alanında değildir. Zorluğumuz, peygamberliğe has diğer olguda, yani “geçici” sözün sık sık son eskatolojik gerçekler ile iç içe olmasında yatmaktadır. Bu özellikle Vahiy kitabı için geçerlidir. 18. bölümde Roma’nın düşüşü sanki son olayların başlangıcının ilk bölümü gibi görünmektedir. “Geçici” yargının imgelerinin birçoğu da büyük resim içinde aynı zamanda her şeyin sonuna işaret eden sözcük ve fikirler ile iç içe geçmişlerdir. Kimsenin bu gerçeği reddetmesi olası görünmemektedir. Sorulması gereken şudur: Bu gerçekle ne yapacağız? Bu soruya 10. bölümde değinmiştik. Burada sadece birkaç öneri ile yetineceğiz:
- Gelecek hakkındaki imgelerin sadece imgeler olduğunu öğrenmeliyiz. İmgeler bir gerçeği ifade etmekle birlikte gerçeğin kendisi değildirler. Ne de her imgenin her detayının belirli bir şekilde “gerçekleşmesi” gerekmektedir. Böylece ilk dört borazan Tanrı’ın yargısının bir parçası olarak doğal felaketleri ilan ettikleri zaman bu imgelerdeki her detayın mutlaka harfiyen yerine gelmesini beklememeliyiz. Bunların amacı, Tanrı’nın Firavun’a karşı gönderdiği belaların da açıkça gösterdiği gibi, inanlıları Roma’nın yakında gelecek olan baskısına karşı yüreklendirmek ve Tanrı’nın “belalarının” Roma’nın üzerine de geleceğini bildirmektir.
- Öncelikle Tanrı’nın yargısının kesinliğini ifade etmeyi amaçlayan bazı imgeler, bu yargının aynı zamanda “çok yakında” -en azından bizim sınırlı bakış açımız içerisinde “çok yakında”- geleceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Şeytan, Mesih’in ölümü ve dirilişi ile yenilgiye uğratıldığında ve kiliseye yıkım getirmek için dünyaya “fırlatıldığında” zamanının kısa olduğunun farkındadır. Ancak buradaki “kısa”, yakın olarak değil ama daha çok “kısıtlı” olarak anlaşılmalıdır. Şeytan’ın gerçekten de sonsuza dek bağlanacağı bir zaman gelecektir, ancak o günü ve saati hiç kimse bilmemektedir.
- Geçici olanın sıkı bir şekilde eskatolojik olan ile iç içe geçtiği imgeler, asıl okuyucular bu şekilde anlamış olsalar bile “aynı anda” şeklinde değerlendirilmemelidirler. Yargının ve kurtuluşun eskatolojik boyutları bizi bu imgelerin birçoğunda bulunan “henüz gelmedi” olasılığı konusunda uyarmalıdır. Diğer yandan ise (bizim için) gelecek konusunu nasıl ele almamız gerektiği konusunda belirli sabit kurallar varmış gibi görünmemektedir. İçinde bulunduğumuz çağdaki olaylardan hangilerinin Vahiy içerisindeki imgelere uydurulabilecekleri konusunda spekülasyon yapmaktan uzak durmalıyız. Vahiy kitabı örneğin komünist bir Çin’in var olacağı ya da tarihin detaylı bir şekilde nasıl sonuçlanacağını bildirmek için yazılmamıştır.
- Bu imgelerin ikincil ve henüz gerçekleşmemiş bir boyutları olma olasılığı bulunmasına rağmen, bize bunları bir bir açığa çıkarmamız için bir anahtar verilmemiştir. Yeni Antlaşma bu alanda oldukça ciddi bir belirsizlik içerir. Örneğin Mesih karşıtı karakteri özellikle zordur. Pavlus’un yazılarında (2Se. 2:3-4) tanımlanmış bir kişidir; Vahiy 13-14’de ise Roma İmparatoru şekline bürünmüştür. Her iki durumda da ortaya çıkışı eskatolojik gibi görünmektedir. Ancak 1. Yuhanna’da bunların tümü bir genelleme yapılarak yeniden yorumlanmış ve Mesih karşıtının kiliseyi ele geçiren sahte peygamberler olduğu söylenmiştir (1Yu. 2:20-23). O halde bu kişiyi kendi geleceğimiz açısından bizim nasıl anlamamız gerekir?
Kilise, tarihsel olarak Mesih karşıtının bir ifadesi olarak (bir anlamda peygamberliğe uygun düşecek şekilde) çok çeşitli hükümdarlar görmüştür. Adolf Hitler kesinlikle resme uymaktadır, aynı şekilde bir nesil Ugandalı için İdi Amin bu resme uygun düşer. Bu anlamda birçok Mesih karşıtı sürekli gelmektedir (1Yu. 2:18). Peki ya dünyanın sonundaki olayların bir parçası olacak dünya çapında bir karakter? Vahiy 13- 14 bize bunun gerçekleşeceğini mi söylemektedir? Bizim kendi yanıtımız, bunun böyle gerçekleşmesinin gerekmediği olacaktır. Ancak yine de bu olasılığa açığız. Yeni Antlaşma metinlerinin belirsizliği bizi ihtiyatlı olmaya ve dogmatik bir kesinlikten uzak durmaya yönlendirir.
- Tamamen eskatolojik olmaları amaçlanan imgeler bu şekilde ele alınmalıdır. Böylece 11:15-19 ve 19:1-22:21 tamamen eskatolojik metinlerdir. Bunları Tanrı’nın gerçekleşecek olan sözleri olarak kabul etmeliyiz. Ancak bunlar bile imgelerdir ve gerçekleşmeleri Tanrı’nın zamanlamasıyla, O’nun yollarıyla -ve şüphesiz söz konusu imgelerden bile daha görkemli– olacaktır.
Kutsal Yazılar’ın açılış cümleleri Tanrı ve yaratılış hakkında olduğu gibi son söz de Tanrı ve her şeyin tamamlanması hakkındadır. Bazılarımız için detayların nasıl olacağı ile ilgili belirsizlikler varsa da Tanrı’nın her şeyi –kendi zamanlaması ve kendi yollarıyla- kesin olarak tamamlayacağı hakkında hiçbir belirsizlik bulunmamaktadır. Bu kesinlik kitabın ilk okuyucuları için olduğu gibi bizim için de bir uyarı ve teşvik olmalıdır.
Mesih gelene dek, geleceği zaten gerçekleşmiş bakış açısıyla yaşıyoruz. Bunu Söz’ü işitip Söz’e itaat ederek yapıyoruz. Ancak bunun gibi kitapların artık gerekli olmadığı bir gün gelecek, çünkü “Bundan böyle kimse komşusunu ya da kardeşini, ‘RAB’bi tanıyın’ diye eğitmeyecek. Çünkü küçük büyük hepsi tanıyacak beni” (Yer. 31:34) Ve Yuhanna ile, Ruh ve gelin ile birlikte biz de “Amin. Gel Rab İsa” diyoruz.
Dipnot:
1 Bkz. How to Read the Bible Book by Book, 428-29.
2 Cambridge: Cambridge University Press, 1993.
3 Bkz. How to Read the Bible Book by Book, 430-36.