Günümüzün modern, seküler dünyasında cehennem ve sonsuz işkence gibi konulardan söz etmek kesinlikle hoş karşılanmaz. İnsanlar bu konuda konuşmak istemediği gibi, önderler de genellikle bu konuda vaaz vermekten kaçınırlar. Cehennem hakkında açık ve güçlü bir vaaz duymak neredeyse olmayacak bir şeydir. Buna rağmen Kutsal Kitap bize günahkârları bekleyen cehennemin son derece gerçek olduğunu öğretmektedir.
Bu kısa makalede öncelikle cehennem hakkındaki iki önemli yanlış öğreti özetlenecektir. Daha sonra Kutsal Kitap’ın cehennem hakkındaki öğretisi, Geleneksel Öğreti başlığı altında, cehennemin ve ölümden sonraki yaşamın doğasının incelenmesiyle özetlenecektir. Son olarak uygulama bölümünde doğru cehennem öğretisine sahip olmanın kilise için önemine değinilecektir.
Yok Oluş Öğretisi
Yok oluş öğretisi, cehennemin günahkârların acı çekeceği gerçek bir mekân olduğunu kabul eder; ancak, cehennemin doğası konusunda geleneksel öğretiden ayrılır. Bu öğretiye göre cehennem bir sonsuz işkence mekânı değil, yok olma mekânıdır. Cehennemdeki günahkârlar beden, can ve ruh olarak tamamen ölecektir.[1] Bu insanlar kesin olarak yok olacaklar; onlar için hiçbir biçimde dirilme, yenilenme ve iyileşme söz konusu olmayacaktır.[2]
Yok oluşçular aynı zamanda geleneksel cehennem öğretisinin insanlar için bir sürçme taşı olduğunu iddia ederler. Birçok Hristiyan, sevginin kaynağı olan Tanrı’nın günahkârları nasıl olup da sonsuz işkence için cehenneme gönderebileceğini anlamakta zorluk çekmektedir. Aynı zamanda bu öğreti Hristiyanlığa saldırmak için bir silah olarak kullanılmaktadır.[3] Kuşkucular, tamamen sevgi olan Tanrı anlayışı ile sonsuz işkencenin çelişkili olduğunu iddia ederler. Onlara göre kilise tutarlı olacaksa bu öğretilerden sadece birini benimsemelidir.
Duygusal olarak kişi sonsuz işkencenin gerçek olabileceğini kabul etmek istemez ve tamamen sevgi olan Tanrı ile sonsuz işkence düşüncelerini bir araya getiremez.[4] Yok oluş öğretisine göre, sonsuz işkence öğretisi sadece sevgi olan Tanrı ile bağdaşmamakla kalmaz, aynı zamanda adil olan Tanrı ile de bağdaşmaz. Günahkârları sonsuz işkence ile cezalandırmak aşırıdır ve işkenceyi Kutsal Kitap’ın Tanrısı yerine Şeytan’la ilişkilendirmek daha akla yatkındır.[5]
Yok oluşçular, geleneksel öğretiye kozmolojik düalizm içerdiğini söyleyerek karşı çıkarlar. Sonunda Mesih’in zaferi tüm yaratılışa ilan edilecektir. Onlara göre Şeytan hâlâ cehennemdeyken ve insanlar acı çekerken tam bir zaferden söz edilemez. Çünkü kötülük ve isyan cehennemde varlığını sürdürecektir. Cennet ve cehennemin aynı anda var olması kozmolojik düalizme yol açar, çünkü Tanrı’nın egemenliği bir yerde, Şeytan’ın egemenliği kısıtlı da olsa bir başka yerde hüküm sürecektir.[6] Bu Hristiyanlık için kabul edilemez bir sonuçtur ve antik Grek dünyasının kozmoz anlayışına daha uygundur. Tanrı’nın zaferinin kötülüğü ve isyanı tümden, sonsuza kadar yok ettiğine inanmak daha akla yatkındır.
Yine de, yok oluşçular öğretilerini tamamen kendi duygularına ve akıl yürütmeye dayanarak oluşturmamışlardır. Hristiyanlar’ın kendi içlerinden gelen sesi dinlemek yerine Kutsal Kitap’ın sözüne kulak vermeleri gerektiğini kabul ederler. Bu öğretiyi savunanlara göre Kutsal Kitap, günahkârların kesin olarak yok edilecekleri öğretisini destekleyen yeterli kanıt sunmaktadır. Matta 10:28’de dünyada sadece bedenin öldürülebileceği, cehennemde ise hem bedenin hem de canın öldürüleceği yazılmıştır: “Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı’dan korkun.” (Mat. 10:28). Bu ayette “öldürmek” ve “mahvetmek” olarak çevrilen Grekçe sözcük apolummi’dir. Aynı sözcük Matta 2:13’te, Hirodes’in bebek İsa’yı öldürmek istediği ve Matta 12:14’te Ferisiler’in İsa’yı öldürmek için anlaştığının anlatıldığı ayetlerde kullanılmıştır.[7]
Yok oluşçular, Grekçe’de sonsuz sözcüğünün karşılığı olan aionios’un anlamına dikkat çekerler. Onlara göre bu sözcük asla bitmeyen bir işkenceye değil, cezanın sonsuz sonucuna işaret etmektedir. Yok etme cezası özünde sonsuza kadar süren bir ceza olarak düşünülebilir, çünkü geri dönme olasılığı yoktur.[8] Buna paralel olarak, birçok işkence yöntemi olduğu halde neden özellikle cehennemin bir ateş gölü olarak betimlendiğini sorarlar. Hepimizin ateşle ilgili (özellikle kendimizi yaktığımızı hatırladığımız) acı veren bir anısı vardır. Ancak ateşin asıl işlevi acı vermek değil, ateşe atılan nesneyi tamamen yok etmektir. Kutsal Kitap ateşin sonsuz olduğunu söylemektedir, ancak ateş içinde sonsuza kadar acı çekileceğini söylemez. Bu bağlamda, insanların sonsuza kadar yok olacağına, ancak ateşin ebediyen yanmaya devam edeceğine inanmak daha anlamlıdır.[9]
Yok oluşçuların üzerinde durduğu bir diğer pasaj da Vahiy 14:9-11 ayetleridir. Burada, “Onları üçüncü bir melek izledi. Yüksek sesle şöyle diyordu: ‘Bir kimse canavara ve heykeline taparsa, alnına ya da eline canavarın işaretini koydurursa, Tanrı gazabının kâsesinde saf olarak hazırlanmış Tanrı öfkesinin şarabından içecektir. Böylelerine kutsal meleklerin ve Kuzu’nun önünde ateş ve kükürtle işkence edilecek. Çektikleri işkencenin dumanı sonsuzlara dek tütecek. Canavara ve heykeline tapıp onun adının işaretini alanlar gece gündüz rahat yüzü görmeyecekler’” yazılmıştır. Yok oluşçular bu metinde günahkârların sonsuza kadar işkence göreceklerinin söylenmediğini iddia ederler, sonsuza kadar sürecek olan dumanın tütmesidir. Evet, aralıksız olarak acı çekilecektir, ama pasajda bu acıların ne kadar süreceği belirtilmemektedir.[10] Sonsuz yaşam bedensel olarak ölümsüzlüğe sahip olmaktır ve sadece doğrular sonsuz yaşama sahip olacaktır. Çünkü bu sadece Tanrı’nın armağanıdır. Diğerleri, yani günahkârlar, cehennemde bile olsa yaşamaya devam etmeyecektir. Öyle olsaydı, günahkârların da sonsuz yaşama sahip olduklarını söylememiz gerekirdi.[11]
Yok oluş öğretisini benimseyenler, Vahiy 19:3’ü öğretilerinin en güçlü kanıtlarından biri olarak görürler. Onlara göre, bu ayet geleneksel öğretinin ışığında yorumlandığında, cennetteki kutsalların cehennemde acı çeken günahkârları gördükçe Tanrı’yı yücelttiklerini varsaymak gerekmektedir. Diğer bir deyişle, kutsallar cehennemde işkence çeken insanları görmekten iğrenç bir zevk almaktadırlar. Bunun olanaksızlığı göz önüne alındığında, baktıkları cehennemin boş olması gerektiği sonucuna ulaşmak gerekir.[12] Kutsallar cehennemde işkence çeken günahkârlara değil, cehennemin dumanına bakarak, tüm yaratılışın Tanrı’yla barıştırılmasını kutlamakta ve İsa’yı övmektedirler.
Özetle, yok oluşçular öğretilerini dilbilimsel ve teolojik argümanlarla desteklemektedirler. Dilbilimsel argümanları özellikle “sonsuz” sözcüğünün ve yok etme ile ilgili sözcüklerin analizine odaklanmaktadır. Teolojik olarak, Tanrı’nın sevgi ve adalet nitelikleri, canın ölümlü olması ve Tanrı’nın yaratılış üzerindeki nihai zaferi üzerinden argüman geliştirirler.[13]
Evrenselci Öğreti
Evrensel kurtuluş öğretisini savunanlar herkesin eninde sonunda kurtulacağını iddia etmektedirler. Cehennem gerçektir, ancak Tanrı’nın belirlediği zamanda boşalacaktır. Çünkü Tanrı’nın amacı her bir bireyi kurtarmaktır. Origenes evrenselci öğretinin babası sayılmaktadır. Cehennemi bir ceza yeri olarak değil, arınma yeri olarak düşünmüştür. Cehennem ateşi canı temizler, candaki kötülüğü tüketir, ama canın kendisi kalır.[14] Cehennem cezaya yönelik değil, ıslaha yöneliktir. Sonunda herkes kurtuluşa sahip olacaktır.
Evrenselciler bu öğretiye ilk kanıt olarak Tanrı sevgisini gösterirler. Tanrı karakterinden dolayı hiç kimsenin sonsuza kadar acı çekmesine izin vermeyecektir. İkinci olarak, Matta 25:46’daki Grekçe kolasis sözcüğünün asıl anlamının “sonsuz ceza” değil, “geçici acı” olduğunu iddia ederler. Evrenselciliği desteklediğini öne sürdükleri bir diğer kanıt ise, İsa’nın tüm insanların acılarını yüklenmiş olmasıdır. Bu, herkesin kurtulacağı anlamına gelir.[15] Her ne yapmış olursa olsun her günahkârın aynı cezayı çekerek sonsuz işkence göreceğini söyleyen geleneksel öğretiye, adil Tanrı’nın ne yapmış olursa olsun herkesi aynı cezaya çarptırmasının olanaksız olduğunu öne sürerek karşı çıkarlar. Bu, herkes aynı derecede suçlu olmadığı için adil değildir. Her günahın sonsuz cezayı hak ediyor olduğu kabul edilse bile, hepsi aynı cezayı hak etmez.[16]
Tanrı sevgisi agape sözcüğü ile ifade edilir ve philia, eros ve storge sözcükleriyle ifade edilen diğer sevgi biçimlerinden farklıdır. Agape karşılıksız ve hesapsız sevgidir. Evrenselciliğe göre, cehennemde günahkârların bulunması agape sevgisi için bir acı kaynağı olacaktır. Sevginin nihai zaferi evrensel kurtuluştur. Aksi takdirde, kötülük sorunu çözümsüz olarak var olmaya devam edecektir.[17]
Evrenselciler 1. Timoteos 2:4; 4:10; Koloseliler 1:20; Romalılar 5:18; 11:32; Efesliler 1:10; 1. Korintliler 15:22 ayetlerini öğretilerinin Kutsal Kitap kanıtları olarak sunarlar. Tanrı’nın “… bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesi…” isteğinin gerçekleşmesi için herkesin nihai olarak kurtulması gerekmektedir.[18]
Bir diğer destek noktaları da özgür irade problemidir. Eğer Tanrı her şeyi biliyorsa, her bir bireyin nihai kaderini de bilmektedir. Bu ya cennet ya da cehennemdir. Bu durumda Tanrı cehenneme gideceğini bildiği insanları yaratmaktadır. Ancak Tanrı her şeyi bilmekle kalmaz, aynı zamanda sevgidir. Sevgi olan Tanrı cehenneme gideceğini bildiği bir insanı nasıl yaratabilir? Bu sorunu özgür irademiz olduğunu ve istediğimiz yolu kendi özgür irademizle seçtiğimizi söyleyerek çözmeye çalışmak da işe yaramayacaktır. Çünkü bu durumda Tanrı’nın kimin cennete kimin cehenneme gideceğini bilmediğini iddia etmek zorunda kalırız. Üstelik, insanların tamamen bağımsız bir özgür iradeye sahip olduğunu varsaysak bile, hâlâ herkesin aynı fırsata sahip olduğunu söyleyemeyiz. Balta girmemiş bir ormanda kısacık bir ömür süren bir kişinin Mesih’i tanıyıp tövbe etme şansı, Hristiyan bir ailede doğup büyüyen ve uzun bir yaşam süren bir kişinin kurtulma şansından daha az olacaktır. Tanrı’nın herkese kendisini tanıması için eşit şans tanıdığını varsaymak akla daha uygundur. Bu dünyada eşit şans tanınmayanlara (çoğu insan için durum budur) ölümden sonraki yaşamda eşit şans tanınacaktır. Bu yüzden Tanrı’nın adil oluşu, evrensel kurtuluşu gerekli kılmaktadır.[19]
Roma Katolik Araf öğretisi de bir tür evrenselcilik olarak ele alınabilir. Roma Katolik Kilisesi’ne göre bu dünyadaki yaşam sürecinde arınma süreci tamamlanmaz. Çünkü en kutsal Hristiyan bile Tanrı önünde suçludur ve arınmaya ihtiyacı vardır. Birçok kişi “iman devi” olarak ölmez, bu yüzden arınmak için ikinci bir şansa ihtiyaç duyar. Bu süreç Araf’ta gerçekleşir.[20] Ancak burası imanlı olmayanlar için ikinci bir şans değildir. İmanlı olmayanlar kurtuluş elde etmek için ikinci bir şans olmaksızın cehenneme gidecektir. Araf’ta arınma sadece imanlılar içindir.[21] Bununla beraber, Araf öğretisinin Kutsal Kitap’ta açıkça yer aldığı bir ayet aranmamalıdır. Bu öğreti sadece Roma Katolik geleneğine ve Apokrif kitaplara dayanır.[22]
Geleneksel Öğreti
Yahudi dinsel yazılarında sheol, kişiye bağlı olarak mutluluğun ya da mutsuzluğun hakim olduğu bir ara dönem olarak tanımlanır.[23] Eski İngilizce çeviri olan KJV çevirisinde 31 defa cehennem 31 defa ise mezar olarak çevrildiği için Yehova Şahitleri gibi bazı gruplar bu sözcüğün mezar anlamına geldiğini düşünmüşlerdir.[24]
Yeni Anlaşma’da cehennem olarak çevrilen sözcükler Hades, gehenna ve tartaros’tur. Hades’in ne demek olduğunu anlamak için öncelikle ne demek olmadığına bakmak gerekir. Hades ölüm, mezar, cehennem ya da cennet demek değildir; bu sözcüklerin tam karşılıkları Yeni Anlaşma’da mevcuttur ve sırasıyla thanatos, mneema, gehenna ve ouranos’tur.[25] Hades asıl olarak ölüm ve dirilme arasındaki ara dönemdir.[26] Günahkârlar Hades’te sürekli olarak işkence görmektedirler. Ancak yargı zamanı geldiğinde Hades boşalacak ve günahkârlar gehenna’ya (cehennem) atılacaklardır.[27] Gehenna sözcüğü asıl olarak İbranice’dir ve Hinnom Vadisi’nden türemiştir. Geleneksel olarak Yahudi inancında günahkârların cezalandırıldığı yer olarak kabul edilen bu vadide insan kurban edildiği için vadi dinsel olarak kirli sayılmaktadır.[28] Gehenna günahkârların gece gündüz sonsuz işkence göreceği cehennemdir.[29] Tanrı’yla barışma olanaksızdır. Tartaros sözcüğü yalnızca 2. Petrus 2:4 ayetinde sonsuz ceza anlamında kullanılır. Yahudilerin son zamanlar konusundaki yazılarında günahkârların cezalandırıldığı ve cehennemden bile daha aşağıda olan yer olarak tanımlanır.[30] Yunan mitolojisinde tartaros karanlığın, kasvetin hüküm sürdüğü yerdir. Zeus’un evrende düzeni sağlarken başkaldıran Titanları tartaros’a hapsettiği anlatılır. Böylece Titanlar sürekli acı çekecek ve bir daha ışığı göremeyeceklerdir.[31] Petrus bu sözcüğü, başkaldıran melekleri hapseden tanrısal gücü açıklamak için kullanmıştır.[32]
Aion ve aionios (“sonsuz” olarak çevrilir) Yeni Anlaşma’da çeşitli biçimlerde yüzlerce defa geçer. Aion Grekçe sözlüklerde başlangıcı olmayan sonsuz geçmişi, şimdiki zamanı ve sonu olmayan gelecek zamanı kapsayacak biçimde tanımlanır. Aionios temel olarak aion ile anlama gelir. Her ikisi de Tanrı’nın başı ve sonu olmayan sonsuz doğasını betimlemek için kullanılır (1Ti. 1:17). Aynı sözcükler cehennemi tanımlamak için de kullanılırlar. Bazı örnek pasajlar arasında Yahuda 21, 25; Matta 18:8; 25:41,46; Vahiy 14:11; 20:10; 2. Petrus 3:18; 2. Selanikliler 1:9 sayılabilir. Bu ayetler açıkça sonu olmayan, aralıksız bir cezadan söz etmektedir.[33] Aion ve aionios sözcüklerinden yola çıkarak “belli bir zaman dilimi” betimlemek olanaksızdır, çünkü sonsuzlukta zaman kavramı yoktur.
Geleneksel öğretiyi destekleyen birçok Kutsal Kitap metni bulunmaktadır. Luka 12:47-48’de İsa, cezanın dereceleri olduğunu söylemektedir. İkiyüzlüler daha katı biçimde cezalandırılacaklardır. Cehennem hakkındaki en önemli pasaj Vahiy 20:13-14 ayetleridir. “Deniz kendisinde olan ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler. Her biri yaptıklarına göre yargılandı. Ölüm ve ölüler diyarı ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş gölü ikinci ölümdür” (Va. 20:13-14). Pasaja göre günahkârlar bedensel olarak öldüklerinde varlıkları sona ermeyecektir. Hades’te (ölüler diyarı) azap çekmişlerdir, ancak burası şimdi boştur, günahkârlar ateş gölüne atılmışlardır.[34]
Vahiy 20:10’da, “Onları saptıran İblis ise canavarla sahte peygamberin de içinde bulunduğu ateş ve kükürt gölüne atıldı. Gece gündüz, sonsuzlara dek işkence çekeceklerdir” diye yazılmıştır. Bin yıl sonra Şeytan’ın kendisi, sahte peygamber ve canavarın içinde bulunduğu ateş gölüne atılacaktır. Yuhanna burada sonuç değil eylem bildiren “işkence” sözcüğünü kullanmaktadır. Üstelik “gece gündüz” ifadesi aralıksız işkenceyi işaret etmektedir. Sonu olmayan işkenceyi işaret eden “sonsuzlara dek”, günahkârları sonsuz ve aralıksız bir işkencenin beklediğini göstermektedir.[35]
İsa’nın deliceler benzetmesi cehennemde acı çekileceğine işaret etmektedir. “Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da böyle olacaktır. İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük yapan herkesi O’nun egemenliğinden toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır” (Mat. 13:40-42). İsa delicelerin yakılacaklarını söylemektedir, “ağlayış ve diş gıcırtısı” büyük bir acı ve ıstırap olacağını ima etmektedir.[36] İsa, Matta 13:49-50’de aynı betimlemeyi kullanmıştır.
Yok oluşçular, geleneksel öğretinin Grek dünyasının etkisiyle ortaya çıktığını iddia etmektedirler. Onlara göre, geleneksel öğretinin temelinde Grek düalizmi bulunmaktadır. Grek dünyasına iyi ve kötü, karanlık ve ışık, ruh ve madde arasındaki düalizm damgasını vurmuştur. Yok oluşçulara göre geleneksel öğreti düalist bir evren öngörmektedir: Tanrı’nın egemenlik alanı ve Şeytan’ın egemenlik alanı. Ancak Tanrı yaratılmamıştır, Şeytan ise Tanrı’nın yaratıklarından biridir. Aslında Şeytan’ın sonsuza kadar var olacak olmasıyla Tanrı’ya karşı kalıcı olarak başkaldırmasını karıştırmaktadırlar. “Bağlanmış ve sürgün edilmiş bir yaratığın Tanrı’ya karşı gerçek bir başkaldırı içinde olduğunu söylemek Şeytan’ın ateş gölündeki cezasını anlayamamaktan kaynaklanmaktadır.”[37]
Geleneksel cehennem öğretisine karşı çıkanların bir diğer hatası da “sonsuz yaşamı” sadece sonu olmayan var oluş biçimi olarak ele almalarıdır. Ancak sonsuz yaşam aynı zamanda sevinç ve esenlik dolu yaşam anlamına gelir. Bu yüzden sadece nicelik olarak değil, nitelik olarak da anlaşılmalıdır. Diğer bir deyişle sonsuz yaşam nicelik olarak sonsuz olmakla kalmaz, nitelik olarak da sonsuzdur.[38]
Aynı zamanda, sevgi olan Tanrı’nın insanları sonsuz işkenceye gönderemeyeceğini söylemek Tanrı’nın karakterini yanlış değerlendirmektir. Tanrı’nın sevgi olduğu doğrudur, ama Tanrı’nın adil olduğu en az sevgi olduğu kadar doğrudur. Tanrı’nın yüreği doğruluktan zevk alır, kötülükten ise nefret eder. Bu yüzden kötülüğü hoş görmesi ya da sevmesi mümkün değildir. Kötü olanı yapan insanların cezalandırılması Tanrı’nın doğasına aykırı değildir.[39]
Uygulama
Bir teolojinin “meyvelerinin” ne olduğu her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Teoloji, yaşamda karşılığı bulunmayan saf akademik bir disiplin değildir. Aksi takdirde özünü kaybetmiş oluruz, çünkü teolojinin amacı doğru öğretiyle kişilerin tamamen dönüşmesine yardımcı olmaktır. “Gerçek zihinsel dönüşüm yaşamda dönüşümü sağlayacaktır.”[40]
Sonsuz ceza öğretisi müjdecilikle yakından ilgilidir. Mesih’in müjdecilik buyruğuna uymak her Hristiyan’ın sorumluluğudur (Mat. 28:19). Eğer kaybolmuş insanlar varsa ve sonsuz işkenceye mahkum olacaklarsa, kilise gayretle bu kişilere Müjde’yi götürmelidir. Bu İsa’nın yüreğini anlamanın tek yoludur. Ancak sonunda onlar da kurtulacaksa ya da sadece yok olacaklarsa, kiliseyi Müjde için ne motive edebilir? Bir cankurtaranın boğulmakta olan bir kişiye kararsızlık göstermeden müdahale etmesi gerekir. Suya atlamadan önce kurbanın gerçekten boğulmakta olduğundan emin olmaya çalışmaz. Sorumluluğu bir an önce suya atlamak ve kişiyi kurtarmaktır.[41] Vaizin sorumluluğu ruhsal gerçekleri Kutsal Kitap’a sadık bir biçimde olduğu gibi aktarmaktır. Bununla beraber, cehennem insanları “zorla” kurtuluşa itmek için kullanılmamalıdır. Vaizlerin sürekli olarak cehennemden söz etmesi gerekmez, ama 2. Timoteos 2:24-26’da yazıldığı gibi, insanlara yanlış yollarını dürüstçe ve cesurca, ama aynı zamanda şefkat ve sabırla göstermek gerekir:[42] “Rab’bin kulu kavgacı olmamalı. Tersine, herkese şefkatle davranmalı, öğretme yeteneği olmalı, haksızlıklara sabırla dayanmalıdır. Kendisine karşı olanları yumuşak huyla yola getirmeli. Gerçeği anlamaları için Tanrı belki onlara bir tövbe yolu açar. Böylelikle ayılabilir, isteğini yerine getirmeleri için kendilerini tutsak eden İblis’in tuzağından kurtulabilirler” (2Ti. 2:24-26).
Aynı zamanda cehennem öğretisi günah, yargı ve kefaret gibi diğer öğretilerle yakından ilgilidir. Cehennem hakkında doğruları tam olarak söylememek Hristiyanlığın diğer öğretilerini de yıpratır ve cehennemin yok sayılması eninde sonunda cennetin de yok sayılmasına yol açar.[43] Cehennemle ilgili Kutsal Kitap’taki açıklamalar mantıksal ve yorumsal olarak cennetle aynı temele dayandığı için, cehennemin dehşeti olmadan cennettin sevincini düşünmek olanaksızdır.[44]
Özet
Bizler Ortaçağ kilisesinin varlığını sürdürdüğü dünyada değil, seküler bir dünyada yaşıyoruz. Geçmişte vaizler çekinmeden cehennem konusunda vaaz verirlerdi ve kimse bunu saldırgan bulmazdı. Cehennemin Hristiyan öğretisinin bir parçası olduğunu herkes kabul ederdi. Onlar için cehennem cennet kadar gerçekti. Günümüzde ise, kilise kürsüsünden bile cehennem hakkında vaaz vermek kolay değildir. Vaiz, dinleyenlerin tepkisini çekmemek için sözcükleri çok dikkatli seçmek zorundadır.
Bununla beraber Kutsal Kitap cehennemin doğası hakkında açıktır. Burası, Tanrı’yla yeniden barışma şansı olmaksızın sonsuz işkence çekilen yerdir. Kutsal Kitap’taki birçok ayet cehennemi bu şekilde betimlemektedir. Ayetlerde yok oluşçuların iddia ettiği gibi günahkârların yok edildikleri bir cehennemden söz edilmez. Ne de yaşarken Mesih’i kabul etmedikleri halde cenneti dolduran insanlardan söz edilir. Tanrı’nın sevgisi adaletinden daha üstün değildir. İnsanlığa duyduğu sevgisi ve merhameti cennette tüm gerçekliğiyle kendini göstereceği gibi, kutsallığı ve adaleti de cehennemde aynı gerçeklikle sergilenecektir.
-
[1] Stanley N. Gundry, ed., Four Views on Hell (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 1992), s. 137.
-
[2] Edward W. Fudge, The Fire that Consumes (Carlisle, UK: The Paternoster Press, 1994), s. 4.
-
[3] Stanley N. Gundry, ed., Four Views on Hell (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 1992), s. 136.
-
[4] David L. Edwards and Stott, John, Evangelical Essentials: A Liberal-Evangelical Dialogue (Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 1988), s. 314.
-
[5] Chris Morgan, Jonathan Edwards & Hell (Ross-shire, UK: Christian Focus Publications, 2004), s. 62-63.
-
[6] Stanley N. Gundry, ed., Four Views on Hell (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 1992), s. 154, 155.
-
[7] David L. Edwards and Stott, John, Evangelical Essentials: A Liberal-Evangelical Dialogue (Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 1988), s. 314, 315.
-
[8] Chris Morgan, Jonathan Edwards & Hell (Ross-shire, UK: Christian Focus Publications, 2004), s. 59-60.
-
[9] David L. Edwards and John Stott, Evangelical Essentials A Liberal-Evangelical Dialogue (Downers Grove: Illinois: InterVarsity Press, 1988), s. 314, 316.
-
[10] David G. Moore, The Battle for Hell (New York: University Press of America, 1995), s. 25-26.
-
[11] Robert A. Morey, Death and the Afterlife (Minneapolis, Minnesota: Bethany House Publishers, 1984), s. 217.
-
[12] David G. Moore, The Battle for Hell Moore (New York: University Press of America Inc, 1995), s. 47.
-
[13] Chris Morgan, Jonathan Edwards & Hell (Ross-shire, UK: Christian Focus Publications, 2004), s. 58.
-
[14] Larry Dixon, The Other Side of the Good News (Wheaton, Illinois: Bridgepoint, 1992), s. 27-29.
-
[15] Robert A. Morey, Death and the Afterlife (Minneapolis, Minnesota: Bethany House Publishers, 1984), s. 232-242.
-
[16] Jonathan L. Kvanvig, The Problem of Hell (New York: Oxford University Press, 1993), s. 27-28.
-
[17] Christopher W. Morgan and Robert A. Peterson, eds., Hell Under Fire (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 2004), s. 185-186.
-
[18] Samuele Bacchiocchi, Immortality or Resurrection (Berrien Springs, Michigan: Biblical Perspectives, 1997), s. 220-221.
-
[19] Gordon Knight, “Universalism for Open Theists.” Religious Studies (June 2006): s. 213-223.
-
[20] Stanley N. Gundry, ed., Four Views on Hell (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 1996), s. 95, 104.
-
[21] Harry Blamires, Knowing the Truth about Heaven and Hell (Ann Arbor, Michigan: Servant Books, 1988), s. 85.
-
[22] Stanley N. Gundry, ed., Four Views on Hell (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 1996), s. 95, 104.
-
[23] Robert A. Morey, Death and the Afterlife (Minneapolis, Minnesota: Bethany House Publishers, 1984), s. 78-81.
-
[24] A.g.e., s. 74-75.
-
[25] A.g.e., s. 83.
-
[26] A.g.e., s. 86.
-
[27] A.g.e., s. 83-86.
-
[28] David L. Edwards and John Stott, Evangelical Essentials: A Liberal-Evangelical Dialogue (Downers Grove, Illinois: InterVarsity Press, 1988), s. 302.
-
[29] Stanley N. Gundry, ed., Four Views on Hell (Grand Rapids: Zondervan, 1996), s. 19.
-
[30] A.g.e., s. 22.
-
[31] Alan E. Bernstein, The Foundation of Hell (Ithaca, New York: Cornell University Press, 1993), s. 33-34.
-
[32] A.g.e., s. 251.
-
[33] Robert A. Morey, Death and the Afterlife (Minneapolis, Minnesota: Bethany House Publishers, 1984), s. 128-150.
-
[34] Stanley N. Gundry, ed., Four Views on Hell (Grand Rapids, Michigan: Zondervan, 1996), s. 21-23.
-
[35] Robert A. Morey, Death and the Afterlife (Minneapolis, Minnesota: Bethany House Publishers, 1984), s. 137-138.
-
[36] Robert A. Peterson, “Does the Bible Teach Annihilationism?”. Bibliotheca Sacra 156 (January-March 1999): s. 15.
-
[37] David G. Moore, The Battle for Hell (New York: University Press of America, 1995), s. 34.
-
[38] Robert A. Morey, Death and the Afterlife (Minneapolis: Bethany House Publishers, 1984), s. 97, 98.
-
[39] Chris Morgan, Jonathan Edwards & Hell (Ross-shire, UK: Christian Focus Publications, 2004), s. 116-117.
-
[40] David G. Moore, The Battle for Hell (New York: University Press of America, 1995), s. 63.
-
[41] Ajith Fernando, Crucial Questions about Hell (Wheaton, Illinois: Crossway Books, 1991), s. 126-127.
-
[42] David G. Moore, The Battle for Hell (New York: University Press of America, 1995), s. 67.
-
[43] A.g.e, s. 67.
-
[44] Vernon C. Grounds, “The Final State of the Wicked,” Journal of the Evangelical Theological Society (September 1981): s. 211-220.
KAYNAKÇA: https://www.e-manetdergi.org/tr/dergi/temmuz-eylul-2010/makale/cehennem-ogretisi