TANIM
Yaratılış, Tanrı’nın kendi yüceliği için evrendeki her şeyi, yaratıcı sözünden önce var olmayan şeyleri var ettiği tek başına bir eylemdir.
ÖZET
Yaratılış, Kutsal Kitap’ın Tanrı’yı tanıttığı eylemdir. Bu, Tanrı’nın kendi yüceliği için evrendeki her şeyi, yaratıcı sözünden önce var olmayan şeyleri var ettiği, yalnızca Tanrı’ya ait bir eylemdir. Yaratılışta, Tanrı’nın her şey üzerindeki kontrolü, tüm evren üzerindeki yetkisi ve yaratılışın her parçasındaki varlığıyla sergilenen efendiliğini görürüz. Yaratılış doktrini Tanrı’nın tüm yarattıklarından övgü almalıdır ve bizim kurtuluşumuzla da önemli paralellikler sunar. Yaratılışın altı gününün doğası, dünyanın yaşı ve evrimin geçerliliği gibi önemli sorular hala tartışılsa da, Yaratılış, var olan her şeyin yaratılışı ve sürekli olarak sürdürülmesi için yalnızca Tanrı’nın övgüyü alabileceği konusunda açıktır.
Kutsal Yazılar Yaratılış 1:1’de bizi Tanrı ile ilk tanıştırdığında, bize Tanrı’nın bir tanımını ya da niteliklerinin bir listesini değil, bir eylemini sunar: “Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı.” Yine de bu eylem bize Tanrı’nın kim olduğu ve yarattığı dünyadan nasıl farklı olduğu hakkında çok şey anlatır. Gerçekten de bu ayet bize Kutsal Kitap’ın dünya görüşünü özetle sunmaktadır: Gerçeklik iki yönlüdür. Her şey Yaratıcı ve yaratılan arasındaki ayrım bağlamında anlaşılmalıdır.
Bu nedenle, Yunan filozoflarının yaptığı gibi, dünyayı genel olarak “Varlık” olarak anlamak yanıltıcıdır. İki ayrı gerçeklik vardır ve bunlar birbirine karıştırılamaz ya da birbiriyle karıştırılamaz. Dünya hakkındaki tüm bilgilerimiz bu ayrımla nitelendirilir. Sıfatları, güçleri, eylemleri, hakları ve yükümlülükleri bakımından farklı olan ilahi varlık ve yaratılmış varlık vardır.
Yaratılış terimi hem (1) Tanrı’nın varlığı yoktan var etme (ex nihilo) eylemine (Yar. 1:1) hem de (2) Tanrı’nın yaratılmış varlığa yapı kazandıran sonraki eylemlerine (Yar. 1:2-2:3) uygulanır. Bu iki aşama bazen ilk ve sonraki yaratılış olarak adlandırılır. Dolayısıyla iyi bir yaratılış tanımı bunların her ikisini de kapsayacaktır: Yaratılış, Tanrı’nın kendi yüceliği için evrendeki her şeyi, yaratıcı sözünden önce var olmayan şeyleri var ettiği tek başına bir eylemdir. Bazıları yaratılışı “her şeyin sürekli olarak Tanrı’ya bağlı olması” olarak tanımlamıştır, ancak bu tür tanımlar Kutsal Yazılar’ın Yaratılış 1’deki olaylarda yaptığı gibi kavramı sabitlemekte başarısız olmaktadır. Elbette, yaratılış gerçekten de sürekli olarak Tanrı’ya bağlıdır, ancak bu gerçek en iyi şekilde takdir, koruma ve eşzamanlılık başlıkları altında tartışılır.
Aşağıda Kutsal Yazılar’ın yaratılıştan söz ettiği bazı ana bağlamlar yer almaktadır. Bunlar kavrama ek açıklıklar getirecektir.
Efendilik
Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın başlıca adı Yahve’dir ve İngilizce çevirmenler bunu yaklaşık 7000 kez Rab olarak çevirmiştir. Tanrı’nın efendiliği, her şey üzerindeki kontrolünü, tüm evren üzerindeki yetkisini ve yaratılışın her parçasındaki varlığını içerir. Tanrı’nın yaratma işi, bu üç açıdan da O’nun efendiliğinin altını çizer.
Yaratılış, Tanrı’nın gökteki ve yerdeki her şeye sahip olduğunu ortaya koyar (Çık. 20:11; Neh. 9:6; Mezm. 146:5; Elç. 14:15; 17:24; Kol. 1:16; Vah. 4:11; 10:6; 14:7). Her şey O’nun olduğu için, O’nun kontrol gücünde hiçbir sınırlama yoktur.
Bu aynı zamanda onun yetkisini, tüm yaratıklara ne yapmaları gerektiğini söyleme hakkını da tesis eder. Yaratılış 1’de yaratılışın yöntemi O’nun sözüdür: O emreder ve her şey itaatkâr bir şekilde meydana gelir (ayrıca bkz. Mez. 33:6, 9; Yuhanna 1:3; Kol. 1:15-16). İsa, buyruklarının dalgaları sakinleştirmesi (Markos 4:35-41) ve şifa getirmesiyle (Luka 7:1-10) kendisinin yaratıcı olduğunu gösterir.
Yaratılış aynı zamanda Tanrı’nın evrenin her yerindeki varlığının da temelidir. Bazı yanlış aşkınlık görüşlerinin aksine, Tanrı hiçbirimizden uzakta değildir, çünkü bizler O’nun yaratıcı gücünün doğrudan dokunuşuyla var oluruz. Bazı yanlış içkinlik görüşlerinin aksine, bizler Tanrı değiliz, çünkü bizler O’nun yaratıklarıyız. Tanrı her şeyi yoktan var ettiğine göre, yaratılışındaki her şeye doğrudan dokunmuştur. Tanrı ile dünya arasında bir “varlık zinciri”, bir süreklilik yoktur; Tanrı’nın doğrudan dokunuşuyla bizi yarattığı ve yönettiği ilahi ve yaratılmış varlık ikiliği vardır.
İbadet
Dolayısıyla Tanrı’nın yaratılışı, O’nun Rabliğinin evrensel bir ifşasıdır. Bu rablikle, O’nun kontrolü, yetkisi ve varlığıyla karşı karşıya kaldığımızda, zorunlu yanıtımız tapınmadır. Kutsal Yazılar’da sık sık, yaratılışı düşünmek tapınmayı motive eder (Neh. 9:6; Mezm. 8:3-9; 33:6-9; 95:3-7; 146:5-6; Vahiy 14:7). Pavlus Listra ve Atina’daki Yahudi olmayanlara her şeyi Rab’bin yarattığını ve bu nedenle insanlara ya da putlara tapmamaları gerektiğini söyler (Elç. 14:15; 17:24-25). İnsanların “sonsuza dek kutsanmış olan Yaratıcı yerine yaratığa tapınması ve kulluk etmesi” (Rom. 1:25) ne kadar saçmadır! Tanrı dünyayı kendi yüceliği için yaratmıştır; bu nedenle yaratılışı düşündüğümüzde ona övgü getirmeliyiz (Rom. 11:36).
Kefaret
Kurtuluş Rab’dendir (Yunus 2:9). Yaratılış Tanrı’nın efendiliğinin canlı bir ifşası olduğundan, yaratılış ile günahtan kurtuluşumuz arasında önemli paralellikler beklemeliyiz. Yaratılış’ta, yaratılış öyküsü Tanrı’nın İsrail’i esaretten kurtarmasını ve kendi özel halkı, yeni yaratığı olarak kurmasını öngörür (bkz. Mezm. 89; Yeş. 43:1-7, 14-15; Yer. 33:20-25). Yeni Ahit’te Mesih’teki kurtuluşumuz “yeni bir yaratılış “tır (2Ko. 5:17; Gal. 6:15; Efes. 4:24; Kol. 3:10). Tanrı başlangıçta evreni yoktan var ettiği gibi, Mesih’te de bize günahın ölümünden yeni bir yaşam getirir. Hıristiyan imanının en büyük modeli olan İbrahim’in imanı, “ölülere yaşam veren ve var olmayan şeyleri var eden” (Romalılar 4:17) Tanrı’ya olan imandı.
İhtilaflı Sorular
Altı Gün
Yaratılış 1, sonraki yaratılış olarak adlandırdığımız şeyin altı günde gerçekleştiğini ve ilahi bir dinlenme günüyle sonuçlandığını gösterir. Mısır’dan Çıkış 20:8-11’e göre, bu model insanların çalışma haftası ve Şabat dinlenmesi için bir model oluşturur. Şabat’ın aynı zamanda bir ibadet günü olması, insan ibadetinin motivasyonu olarak yaratılış hakkında daha önce söylediklerimi pekiştirir. İlahiyatçılar bu günlerin uzunluğunu tartışmışlardır. Bazıları bunların “gerçek” ya da “sıradan” günler olduğunu savunurken, diğerleri her birinin uzun jeolojik çağları temsil ettiğini söylemiştir. Bazıları ise “çerçeve hipotezi” olarak adlandırılan, yani tüm anlatının edebi bir araç olduğu ve kronolojik bir iddiada bulunmadığı görüşünü savunmuştur.
Dünya’nın Yaşı
Yaratılış’taki Adem, Nuh, İbrahim ve diğerlerinin soyağaçları, dünyanın 10.000 yıl civarında bir yaşta olduğuna dair bir “genç dünya” görüşüne işaret etmektedir. Ancak birçok ilahiyatçı bu tür sorularda dünyanın 4,5 milyar yaşında olduğu ve homo sapiens’in (modern insan) kökeninin yaklaşık 200.000 yıl öncesine dayandığı şeklindeki mevcut bilimsel uzlaşıya uymamız gerektiğini söylemiştir. Buna “eski dünya” görüşü denmektedir. Bazıları da Yaratılış anlatılarında görünen kronolojide boşluklar olabilecek yerleri gözlemleyerek, genç dünya görüşünün varsaydığından daha uzun bir zaman dilimine izin vererek ya da jeolojik zamanı ölçmenin olağan yollarıyla ilgili sorunlar öne sürerek arabulucu pozisyonlarda bulunmuşlardır.
Evrim
Üçüncü bir tartışma alanı da Yaratılış 1’de bahsedilen canlıların (özellikle Adem ve Havva’nın) doğrudan Tanrı tarafından mı yaratıldığı yoksa her bir canlı türünün (insanoğlu da dahil olmak üzere) evrim teorisinde tarif edilene benzer bir süreçle önceki türlerden mi geliştiğiyle ilgilidir. Yukarıdaki 1. ve 2. sorular hakkında ne sonuca varılırsa varılsın, Yaratılış’tan Adem ve Havva’nın özel yaratımlardan başka bir şey olduğunu iddia etmek çok zordur, çünkü (1) Yaratılış 2:7’ye göre, Tanrı Adem’i topraktan yaratmış ve özel bir nefesle onu hayata getirmiştir. 21-22. ayetlerde kadının (Adem’in kaburga kemiğinden) yaratılışı daha da açık bir şekilde doğaüstü bir olaydır. (2) Yaratılış 1’de “türlerine göre” ifadesinin sık sık tekrarlanması, en azından üremeden kaynaklanabilecek şeylere ilahi olarak konulmuş sınırlar olduğunu gösterir. Bu tür sınırları evrim teorisiyle bağdaştırmak zordur. (3) Evrim teorisi, türlerin çevrelerindeki değişime yanıt olarak kendi içsel genetik olasılıklarına göre değiştiği ilkesinin bir genellemesi gibi görünmektedir. Bu ilke “mikroevrim” olarak adlandırılır ve bilimsel olarak iyi bir şekilde ortaya konmuş gibi görünmektedir. Ancak bu ilkenin, mevcut genetik olasılıkların ötesinde bile (“makroevrim”) yaşam formlarındaki tüm farklılıkları açıklamak için evrensel olarak genelleştirilip genelleştirilemeyeceği şüphelidir (bkz. John Frame, Systematic Theology, 195-203, 803-06).
KAYNAKÇA: https://www.thegospelcoalition.org/essay/god-the-creator/