Uluslararası arenada küresel ısınma, bitki ve hayvan türlerinin yok olması, kirlilik ve diğer çevresel sorunlarla ilgili pek çok endişeyi duyuyoruz. İmanlılar olarak bunlar bizim de endişelenmemiz gereken konular mıdır? Bizler, önümüzde bizi yüce bir sonsuzluk beklediğini anladığımız için, bir gün nasıl olsa yok olacak bu dünya için endişelenmeli miyiz?
Çevreye ilişkin yaklaşımımıza rehberlik etmesi için Yaratıcısının sözünden yararlanılan ve aşağıda sıralanmış şu noktalar tespit edilmiştir:
- Yaratıcı olarak Tanrı. Tanrı, yeryüzü ve içindekiler de dahil, tüm evrenin yaratıcısı ve sürdürücüsüdür. Dünyanın ve evrenin şu anki yeri ve zamanı Tanrı’nın, tasarısını gerçekleştirmek için kullandığı ve yüceliğini gösterdiği sahnedir. Yaratılışın anlamı doğrudan yaratıcısıyla ilişkisine bağlıdır. Öyleyse Tanrı yaratılışın anlamını ve amacını belirleyendir. Tanrı dünyayı mutlak güçle, iyilikle ve bilgelikle yönetmektedir (Yar. 1 ve 2; Eyü. 38-41; Mez. 104; Kol. 1:15-20; İbr. 11:3).
- İnsanın rolü. İnsan Tanrı’nın benzeyişi olarak yaratıldı. Bizler O’nun yeryüzündeki temsilcileriyiz. İnsan doğaya, Tanrı’nın yaratılış için amaçları doğrultusunda davranırsa doğru düşünmüş ve doğru davranmış olur (Yar. 1:26-28). Tanrı insana bitkilere, hayvanlara ve dünyaya bakma, yani kâhyalık etme görevini verdi (Mez. 8). İnsanın kâhyalığı hayvanları evcilleştirmeyi de kapsıyor (Yas. 25:4; Özd. 27:23; Luk. 14:5). “Egemen olsun” ve “denetiminize alın” ifadeleri, erkek ve kadının yetki kademesindeki güçlü liderliklerini vurgulamaktadır. “Denetimine almak” ifadesi, çoğunlukla karşı çıkıştan, direnişten söz edilen yerlerde kullanılmıştır. Her iki ifade de insanın günahtan önce, denge ve düzen tutturmak için tanrısal bir güç ve bilgelik kullanarak yaratılış üzerinde kâhyalık yapmak üzere, gayret göstereceğini ifade eder. Günahtan önce de bir çaba gerekliydi, ancak o çaba şiddet içermiyordu veya şiddet gerektirmiyordu.
- İnsanın tasarlanan görevi. Tanrı Adem ile Havva’yı “bahçeye bakması, onu işlemesi için” (Yar. 2:15) görevlendirdi. Bu görev yalnızca tehlikeden korumayı değil, bahçenin yaratılışta amaçlandığı gibi bir hale getirilmesini de içeriyordu ki buna “tohumdan meyve üretmek” dahildi. İnsanın kâhyalık görevinin, “yeryüzünü doldurun” bereketinin bir parçasıydı. Onların işi bahçeyle sınırlı değildi; tüm dünyayı kapsıyordu (Yar. 1:26-28).
- Günahın etkisi. Adem günah işledikten sonra tüm yaratılış lanetlendi ve amaçsızlığa teslim edildi (Rom. 8:18-25). Sonuç olarak, insanoğlu görevini tanrısal bir güç ve bilgelikle artık yerine getiremez oldu. Önceleri keyifli olan çevreyi koruma işi artık daha da zorlaştı (Yar. 3:17-19). İnsanın kâhyalık görevini layıkıyla yerine getirebilmesi için çok daha fazla çaba sarf etmesi gerekmektedir ve bu çaba oldukça pahalıya mal olmaktadır. Çevreyi korumak artık acı ve zorluk içermektedir. Yaratılış artık eskisi gibi insanın bakımı ve çabasıyla ürün vermeyecektir ve aynı zamanda artık Tanrı’ya olması gereken biçimde övgüler sunmayacaktır. (Mezmur 148’de insanoğlu tüm doğanın Rab’be övgüler sunmasını teşvik eder.) Artık doğal yaşamda şiddet var; bir zamanlar mükemmel olan yaratılışta artık yozlaşma var. Bundan da ötesi, günahkâr insan şimdi yaratılışı istismar etmeye gönüllü hale gelmiştir. Çoğunlukla bunu ilgisizlik ve/veya şiddet arzusuyla yapmaktadır. Savaşların yaşandığı topraklarda ve hayvanlara kötü davranıldığı zamanlar bu üzücü sonucu görüyoruz.
- Günahın hayvanlar alemine etkisi. Tufandan sonra Tanrı insana hayvan eti yeme hakkı tanıdı (Yar. 9:1-4). Böylece insanın egemenliği, hayvanların kendisinden korkmasını da kapsayarak daha da yayıldı (9:2). Günümüzde, gerek vahşi hayatta ayakta kalma mücadelesi olsun gerekse sokak hayvanlarının hayatta kalma mücadelesi olsun, hayvanlar aleminde acı çekildiğini görmek çok üzücüdür. Ancak bu da lanetin bir sonucudur.
- Yeni yeryüzü. Tüm yeryüzü bir gün tüm bu yozlaşmadan kurtulacak (Rom. 8:20-21). Vahiy 21 bize öğretiyor ki yeryüzü ve gökyüzü yenilenecek (2Pe. 3:13; Yşa. 65:17). Kurtarışın son aşaması evrensel kurtuluştur (Rom. 8:18 vd.).
Tanrı Yaratılış 9. bölümde yeryüzünü bir daha tufanla yargılamayacağına söz verdi. Dünyanın nükleer bir savaşla yok olması ya da çevresel sorunlar nedeniyle giderek yaşanırlığını kaybetmesi korkusunun, aslında Vahiy 6-19. bölümlerde anlatılan Tanrı’nın uluslara ve İsrail’e yönelik gelecekle ilgili yargısı göz önünde bulundurulduğunda, oldukça yersiz olduğu anlaşılmaktadır. Tanrı’nın gazabının görüleceği zamana doğru yaklaşırken “esenlik ve güvenlik” olacaktır. Bu inanış ve anlayış yine de çevreye karşı duyarsız ya da zarar verici olmamızın özrü olamaz. Bu tür tutum, Tanrı’nın yaratılışına ilişkin bakış açısıyla ve insana verdiği kâhyalık göreviyle çelişmektedir. Gelecekteki evrensel yenilenme beklentisi, yaratılışın şimdiki haline ilişkin duruşumuzu belirlemelidir.
- İnsan yaratılışa zarar veriyor. İnsan tüketerek ve yerine yenisini koymayarak, güzelliği yok ederek, hayvan ve bitki türlerini yok ederek, toprağı, havayı ve suyu kirleterek ve şeklini bozarak yaratılışa zarar vermektedir. Doğanın Tanrı vergisi bir büyüme, yeniden üretme ve kendini yenileme kapasitesi vardır (insan tarafından gerçekleştirilen veya doğal afetlerden sonra görülen kapasite). Yaratılış 1. bölümdeki yaratılış öyküsüyle ilgili olan bu dinamizm, doğanın kendini bir yere kadar yenileyebildiği düşüncesini desteklemektedir. İnsanın dünyayı kullanışı bu yenileme kapasitesini engellememelidir. Ayrıca insan yine bu kendini yenileme kapasitesine güvenerek doğaya yönelik davranışlarında duyarsız davranmamalıdır. Tüm yeryüzü Tanrı’yı yüceltmek üzere yaratılmıştır! (Eyü. 12:7-10; Mez. 96:10-13; Yşa. 43:20-21). Bizler çevreye karşı saygısızlık ettiğimizde, onu hor gördüğümüzde, aslında onu Yaratan’a karşı saygısızlık etmiş oluyoruz.
- Doğayı koruma motivasyonumuz. Yaratılışı korumalıyız, çünkü bu Tanrı’nın bize verdiği bir görevdir. Tanrı kendi yaratılışından zevk alır (Yar. 1; Mez. 19). Pek çokları için Tanrı’nın verdiği bu görev hiçe indirgenmiştir ve tek kaygıları dünyanın geleceği olmuştur. Tanrı’nın verdiği görevi, diğer bir deyişle teolojiyi anlamak, çevreyle ilgili kaygılar bakımından çok daha güçlü, uygun ve iyi bir motivasyondur. Doğa tanrı değildir ve doğaya tanrı muamelesi yapılmamalıdır. Çevreyle ilgili kimi düşünceler ve gruplar doğaya yönelik pagan bir bakış açısına sahiptir. Onların inanç sistemi hayvanlar ve doğayı tanrısallaştırmaktadır. Bireyler çevreyle ilgili tartışmaları dikkatlice akıl süzgecinden geçirmelidir. Yine de yaratılışa saygıyla yaklaşan pagan bir grup, doğayı korumamıza yardım etkinlikleri hakkında bizi eğitebilir. Ancak maalesef bazen Hristiyanlar paganizmi ya da bazı çevrecilerin putlaştırmalarını reddetmek ve bu tip gruplara karşı olmak adına, bilgece yapılan ve işe yarayan çevre politikalarına ve uygulamalarına düşünmeden karşı dururlar.
- Doğayı sevmek başkalarını sevmeye karşı. Doğaya duyduğumuz sevginin ve önemsemenin insana ve Tanrı’ya karşı duyulan sevgi ve önemsemeden çok daha üstün tutulmamasına dikkat etmeliyiz. Aksi halde doğayı bir put haline getirir (günah) ve o iki büyük buyruğu görmezden gelerek yaşamaya başlarız (Mat. 22:37-39).
- Doğayı ve hayvanları insanın amaçları için kullanmak. Tanrı doğayı insana yiyecek olarak ve ondan zevk alsın ve kullansın diye verdi (Yar. 2:8-17; 9:1-4; 1Ti. 4:3-5). İnsanın kâhyalık yapmak ve çevreyi yönetmek konusundaki görevi, Tanrı’nın hepimize sağladığı ortak lütfun bir parçasıdır. Bu demektir ki insan biyosferdeki ve ekosistemdeki kaynakları kendi amaçlarını gerçekleştirmek ve dünyayı yönetmek için kullanabilir. Ancak yine de spor merakı veya yalnızca materyal toplamak, çevreye veya hayvanlara zarar verdiği sürece geçerli motivasyonlar değillerdir. Doğal kaynakların sürdürülebilmesi ve etik kullanımı dünyayı yönetirken bize rehberlik eden bir faktör olmalıdır. Doğaya kâhyalık etmek hem zevkli (Tanrı’ya itaat ettiğimiz için) hem de zor (kötü olana karşı savaştığımız için) olabilir.
Yaratılış 3:21, 9:3 ve 1. Samuel 17:34-37 ayetlerinde, insanın hayvanları giyecek ve yiyecek olarak ve bir kişi veya bir yerin savunulması amacıyla kullanmasına izin verildiğini görüyoruz. Hayvanların, insanın yararı için yapılan tıbbi araştırmalarda kullanılmasına izin verilmesinin altında işte bu prensip yatmaktadır. Örneğin, domuz kalp kapakçıkları, hayvan kaynaklı insülin, tedavi uygulamaları vs. gibi insana oldukça yararlı olan, ancak hayvanlardan alınan veya onların üzerinde test edilmiş pek çok ürün ve ilaç bulunmaktadır. Yine burada da amaç “acıyı dindirmek, hastalığı iyileştirmek, hastalıkları önlemek veya işlevi artırmak için bilgi toplamak olmalıdır, merakımızı gidermek değil.”[1] Kutsal Kitap’taki merhamet, koruma ve saygı prensibine dayanarak yapılan tıbbi araştırmalar, hayvanlara acı çektirilmesini önlemeli veya en azından verilen acının en aza indirgenmesine çalışmalıdır. Bu da anestezi, güvenli barınma, beslenme, su verme ve veterinerlik hizmetlerinin kullanımı gibi şeyleri içerir. Bunun yanı sıra doku kültürü veya bilgisayar simülasyonları gibi muhtemel alternatif test yolları da kullanılmalıdır (Yas. 22:10; 25:4; Özd. 12:10; 27:23; Mat. 6:26).
- Çevreye yaklaşım. Toprağın, suyun ve havanın kirlenmesi çevreye yıkıcı zararlar vermektedir. Bu da insana hem fiziksel hem de ekonomik olarak zarar vermektedir. Bir imanlı, kâhyalık görevinin sorumluluğunu bilerek kaynakları yok edilmekten korumak için tüm gücünü kullanmalıdır. Yaratılışı, onun potansiyelini Tanrı’nın yaratma amaçlarına göre azami seviyeye kadar yükseltecek şekilde korumamız gerekir. Bir imanlı bireysel olarak çevreyi kirletmekten ve kaynakları boşa harcamaktan kaçınır. Suyu, elektriği dikkatli kullanmak, araba yerine toplu taşıma araçlarını kullanmak veya yürümek, geri dönüşüme katkıda bulunmak ve birilerinin çöpünü temizlemek gibi katılımlar, her bireyin yapabileceği temel katkılardır.
- Hayvan teolojisi. Hayvanların tümü Tanrı’nın yaratılışıdır (Yar. 1). Onlar yaratılış haftasında Tanrı tarafından iyi olarak ilan edilmiş ve bereketlenmişlerdi. Tanrı’nın yaratılışı olarak onlar da saygıyı hak ediyorlar. Bir imanlının hayvanlara tavrı, sözleri ve davranışları bu teolojik gerçeklikten yola çıkarak şekillenmelidir (Özd. 12:10; 27:23). Buna ek olarak göz önünde bulundurulması gereken bir diğer teolojik gerçeklik de günahın yaratılış üzerindeki etkisidir. Bütün hayvanlar günaha düşüşün bir sonucu olarak lanetlendiler (Yar. 3:14). Tanrı’nın yılanı lanetleme sözlerinde, İbranicesinde yılanın “daha çok” veya “ondan ziyade” lanetlendiği anlamı da mevcuttur, ancak Romalılar 8:18-25 “daha fazla” lanetlendiğinden söz eder. Yılan bütün evcil ve yabanıl hayvanlar arasında çok daha fazla lanetlenendi. Buna ek olarak, Romalılar 8. bölüm amaçsızlıkla lanetlenmiş olmayı vurguluyor. Bu durumda doğa (hayvanlar da dahil) şu anda Tanrı’nın yaratılış amacına uygun biçimde yaşamıyor.
Hayvanlar insanların ve ailelerin harika dostları olabilirler. Çoğunlukla insanların göstermediği sadakat ve dostluk gösterileri yaparlar. İnsanları eğlendirirler. Tanrı kesinlikle pek çok insanın yaşamına dokunmak ve zenginleştirmek için hayvanları, özellikle evcil hayvanları, terapi aracı olarak kullanıyor. Doğaya ve hayvanlara kâhyalık etmek, yok olma tehlikesi altındaki türlerin Yaratıcı’nın yaratış amacına uygun biçimde yaşamaları için onlara uygun çevreyi sağlama konusunda bilgece davranmak olarak görülmelidir. Ancak yine de hayvanlar insanlaştırılmamalı veya onlara tapınılmamalıdır. İnsanın bunu yapmaya eğilimi Romalılar 1:18-23 ayetlerinde görülür. Bu, büyük olasılıkla hayvanların görünür olmasından ve insanın arzuladığı bazı özellikleri barındırmasından kaynaklanır. Eski zamanlarda tanrıların hayvan heykellerde barındıkları düşünülmüş ve onların yanıt vermesi için manipüle edilmeleri gerektiğine inanılmıştı. Hayvanlara böylesi bir onur bahşetmek ve onlara tapınmak Tanrı’nın gazabını çeker (Rom. 1).
Hayvanların Tanrı’nın ilk, bozulmamış yaratılışın, Aden’in bir parçası oldukları düşünüldüğünde, büyük olasılıkla yeni göğün ve yeni yerin de bir parçası olacakları sonucuna varılabilir.
Bazı imanlılar evcil hayvanlarımızın yeni göğün ve yeni yerin bir parçası olma ihtimalinden söz ederler. Kutsal Yazılarda bununla ilgili kesin bir bilgi yoktur. Hayvanların bu dünyadaki hayatının sonrasında da bir yaşamı olduğuna ilişkin herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Yine de, yeni yer ve yeni gökte imanlıların evcil hayvanların kaybını hissetmeyeceklerini biliyoruz (Va. 21:1-7; Yşa. 65:17).
Tanrı’nın doğada bize verdiği armağan için sevinelim ve şükredelim. Tanrı doğayı kendi yüceliğini sergilemek ve insana zevk vermesi için kullanır. Tanrı’nın yarattığı dünyaya iyi bir şekilde kâhyalık ettiğimizde bizi bereketler.
KAYNAKÇA: https://www.e-manetdergi.org/tr/dergi/makale/kutsal-kitapa-gore-insan-ve-cevre