Her bir imanlı iki “krallığın” vatandaşıdır. Kendisi hem “göğün vatandaşı”dır (Flp. 3:20) hem de bir ülkenin vatandaşıdır. İmanlının her iki “krallık”ta ayrıcalıkları ve yükümlülükleri vardır.
Özellikle insan, kurtuluş, günah teolojisi ve gelecekte olacaklarla ilgili teoloji dahil, teolojinin her öğretisi imanlının hükümetin rolüyle ilgili düşüncesi ve imanlının politikaya katılımı hakkında Kutsal Kitap’a dayalı bir görüş oluşturmaya yardımcı olur.
Günahlı ve bencil insan kendi çıkarını kovalar, gerekirse zorla ulaşır kendi isteğine. Devletin işlevlerinden biri günahı kontrol altında tutmaktır (bkz. Yar. 9; Tanrı’nın yeryüzündeki varlıkları insanın yönetimine verdiğini söylediği ayetler). Ayrıca insanın kendi çıkarını elde etmek için gücü kötüye kullanma eğilimi asgari (minimal) de olsa bir devlet gerektirir. Böyle bir devlet özgürlük, hukuk ve sorumluluğu dengede tutar. İnsanın günahını inkâr eden veya hafife alan herhangi bir devlet felsefesi reddedilmelidir. Hem devlet hem de insanlar denetlenmelidir.
İnsan Tanrı’nın “benzeyişi” olduğu için seçme yeteneğine sahiptir. Yasaya boyun eğmekle sorumlu tutulabilir, yasayı bozduğunda cezalandırılabilir. İnsanın seçme yeteneğini reddeden, hafife alan veya hor gören her devlet felsefesi reddedilmelidir. İyi bir hükümcet, vatandaşlarının hem sorumluluklarını hem de haklarını tanır. Hükümetler insanların haklarını korur ve adaletin belirlediği sınırlar içinde yaşamakla sorumlu tutar.
Tanrı dünyayı yaratırken “kural” ve “hiyerarşi” belirledi; örneğin, insan yaratılışın kâhyasıydı. Yani “hükmetmek” esasen kötü bir şey değildir, yaratılışın düzeninin bir parçasıdır (Yar. 1:26-28).
Romalılar 13:1-7, 1. Petrus 2:13-17 ve 1. Timoteos 2:1-4’te önemli ayetler var bu konuda. Bu ayetlere göre, imanlıların devlete yönelik belli bir tutumunun olması lazım; bunlar boyun eğme, saygı, onur, itaat ve dua. Bu tutumlar, mesela vergiler ödemekle ve yazılı kurallara göre davranışları sınırlamakla görülür. Her vatandaşın, devleti adaleti koruması ve desteklemesi konusunda sorumlu tutması Kutsal Kitap’a uygundur. Bu sorumluluğa oy verme, öğretiş veya vaaz verme, itiraz da dahildir. Ancak hiçbiri kültürün veya toplumun ahlaki veya sivil yasalarını ihlal edemez. Bir imanlının devlete boyun eğmesi, Tanrı’nın mutlak yetkisine ve Tanrı’nın genel (ortak) lütufla devletleri yönlendirebildiğine inandığını gösterir (Rom. 13:1). Boyun eğmenin en iyi örneği İsa’dır (1Pe. 2:21-23); imanlılar O’nu örnek almalıdır.
Hukuk ve yasalar bir devletin sorumluluklarını tanımlar, yetkisini sınırlar. Devletler adaleti korur, adaletin sürmesini sağlar ve bunun için teşvik eder, gerekirse kaba kuvvet kullanarak (Rom. 13’teki “kılıç”, devletin bu rolünü anlatır). Devlet bütün bunları insanlığın “ortak iyiliği” için yapar. Adalet “herkes için eşitlik” değil, “ortak iyilik” ortamında “hak” olarak tanımlanır. “Hak” sadece bir kişinin yaptıklarına veya sorumluluklarına değil, “kişilik” gibi teolojik konulara bağlıdır. İki tür adalet vardır: biri kötülüğün cezalandırılması (cezalandırıcı adalet), ikincisi ise “ortak iyilik” için devletin hizmet sağlamasıdır (dağıtımda adaleti). Bu hizmetler ayırıcı sebeplerden dolayı (siyasi parti, din, sosyal sınıf vs.) esirgenmemeli, kısıtlanmamalıdır. Adalet “herkesin çıkarına” bakmaz, “herkesin ortak iyiliği” gözetilmelidir. Devlet adaleti korurken “kılıç” kullanabilir, ancak merhametli ve hikmetli bir şekilde onu kullanmalıdır. Tanrı’nın yargılaması gibi, “kılıç”ın asıl amacı adil ve doğru olana yönlendirmedir; cezalandırma ikincildir.
Yusuf (Yar. 39-50) ve Daniel (Dan. 1,2,3,5,6), imanlıların verimli ve bilgelikle devlette yer alabileceğinin, rol oynayabileceğinin birer örneğidir. Vatandaşlar devletin bahşettiği bütün hakları kullanmalıdır: oy vermek, katılmak veya devleti adaleti yerine getirmeye çağırmak. Temsil unsurunun adil olması gerekiyor devletlerde, yoksa halkın sesi “çıkar grupları”nın (mesela, sadece işverenlerin veya sadece sendikaların) gürültüsünde kaybolur ve hükümetler en güçlü sese bağımlı hale gelir.
Kutsal Kitap’a göre Tanrı, hem aile (Ef. 5:22-6:9) hem kilise (Ef. 2:11-3:13; 1Ko. 5:1-6:11) hem de hükümetlere belli “yönetim sorumlulukları” ve belli bir “alan” verdi. Her bir kurum, yetkisini ve sorumluluğunu kendi alanında yerine getirmelidir. Mesela, hükümetler kilisenin ve ailenin “alanında” tam yetkili değildir. Herhangi bir hükümet, bir ailenin nasıl veya kaç tane çocuk yetiştireceğine, evliliğin sürdürülmesine veya bir kilisenin tapınma şekline dair bir kural çıkaramıyor. Her alan, doğru yönetildiği takdirde “ortak iyiliğin” varlığına katkı sağlar. Bu demek değildir ki her bir alan ötekilerden “tamamen ayrı”dır. Mesela, imanlılar ve aileler oy verir, hükümetlerde yer alabilir, hükümeti görevlerini yerine getirmekten sorumlu tutar. Devlet hem aileden hem de kiliseden “ortak iyiliği” ve “adaleti” destekleyecek yönde hareket etmesini bekleyebilir. Maalesef gurur ve günah, tarafların kendi yetkisiyle ve sorumluluğuyla yetinmemesine ve birbirlerini kötü bir şekilde etkilemesine yol açabilir. Bir devlet, özellikle alan yetkisini aşarsa (Tanrı’nın verdiği buyruğa itaat etmemede veya ahlaksızlıkta ısrar ederse, bkz. Dan. 3 ile 6 ve Elç. 4-5) imanlı haklı olarak itiraz eder, Tanrı’nın sözüne uyar ve cezası neyse çekmeye razı olur.
Devletlerin ekonomik bolluğu sağlama yetkisi veya rolü yoktur. Devletler “adaleti” sağlayarak ekonomik bolluğa yol açabilecek bir ortam oluşturabilir. İnsanlar bu konuda sık sık yanlış beklenti içine girer.
Kutsal Kitap herhangi bir “hükümet biçimi”ni ne destekler ne de kınar. Ama bazı prensipler öğretilir veya örneklenir. Hiçbir biçim bütün bu prensiplere sahip değildir; teokrasi dışında hiçbir sistem günahı sürekli ve tutarlı bir şekilde yenemez. Her hükümet her zaman yenilenmeli, kısıtlanmalı ve yetkisi “ortak iyiliğe” daha keskin bir şekilde odaklanmalıdır. Kutsal Kitap’ta uluslar özellikle küstahlık, haddini bilmezlik, şiddet, zorbalık ve putperestlikten ötürü kınanır. Bütün dünyada hükümetler bu konularda özenli olmalıdır (Amo. 1 ile 2; Yşa. 13-23; Yer. 46-52 ve Hez. 26-32. Ayrıca Dan. 2 ile 4-5).
Liderler için karakter çok önemlidir. Liderin muhtaç ve çaresizlere bakması, kendi yetkisini ve rolünü anlayıp anlamadığını gösterir (Hez. 34:16 ve Yer. 22:16, bkz. Özd. 25-29). Bilgelik Kral Süleyman’a halkını başarılı bir şekilde “yönetmesi” için verildi (1Kr. 3:7-10). Oy verirken sadece bir liderin vaatlerine veya siyasetine değil, karakterine bakmak gerekir.
Siyaset nihai değildir. Her şeyi bir “siyasi karara” indirgemek, her soruyu ve çözümü siyasallaştırmak demektir. Hiçbir siyasi sistem cennet oluşturmaz ama siyasetin öneminin ve yerinin bilinmesi gerekir. Hem hükümetler hem de devlet adamları (yönetimdeki herkes), adalet ve gerçek konusunda yaptıklarının hesabını verecek Tanrı’ya. Aynı şekilde, insanlar da hükümetlere yönelik davranışlarının ve tutumlarının hesabını verecek. Mesih dünyaya ikinci kez gelip yönetime geçtiğinde, insanlık nihayet adil bir hükümetin nasıl olacağını görecektir.