Sevilen Ateist Birine Açık Mektup
Sevgili Dan,
Bazı muhafazakâr Hristiyanların salgın dönemi sırasında gösterdiği davranışlarına yönelik endişelerinizi kesinlikle anlıyorum. Akılsızca davrandıklarını düşünüyorum. Yaşananlar üzücü. Sorunun önemli bir kısmı, her iki tarafın da bilimi gerektiği kadar ciddiye almamasıdır. Son mektubumda söylediğim gibi, bilimi ciddiye almamız gerektiğine inanıyorum. İnternet ve özellikle sosyal medya bu konuda anlaşmazlıkları daha belirgin hale getirdi.
Ahlak Öznel midir?
Siyasi anlaşmazlık, genellikle ahlaki anlaşmazlıktır. Siyaset, her zaman önceden üzerinde anlaşmaya varılmış bazı sonuçlara ulaşmanın araçlarından ibaret değildir. Genellikle değerlerimiz veya insanın iyi bir yaşam sürmesi için gerekli şeyler hakkındadır. Bu değerler genellikle doğru ve yanlış, iyi ve kötü hakkında ahlaki değerlerdir. İnsanlar bu değerler aracılığıyla birbirine bağlıdır. İkimiz de ahlaki değerlerin nesnel gerçekler olduğunu düşünüyoruz. Yani, ahlaki soruların doğru ve yanlış yanıtları olduğuna dair derin bir düşünceye sahibiz. Ahlaki değerlerin temelde öznel ve hatta göreceli olduğunu düşünüyorum. Çünkü günün sonunda, ahlaki değer de dâhil olmak üzere tüm değerler üzerinde tartışılmaya açıktır. Hatta tüm değerlerin doğası gereği, bir fikir veya zevk meselesi olduğunu söyleyebiliriz.
Ahlak, Bireyseldir
Örnek vermek gerekirse, altını değerli kılan şey nedir? Issız bir adada mahsur kaldıysanız, açlıktan ölmek üzereyken altın dolu bir sandığa rastladığınızda ne hissedersiniz? Mutlu olur musunuz? Muhtemelen hayır. Büyük olasılıkla büyük bir altın yığını ile hayal kırıklığına uğrarsınız. Altının o anda hiçbir değeri yoktur. Altının değeri kişiye görecelidir, altının kendisine göre değil.
Başka bir düşünceyi ele alalım. Tüm kâinatın kumdan başka bir şey olmadığını hayal edin. Bu gerçeklikte değerler olur mu? Peki, kumun değerli olup olmadığını sormak mantıklı mı? Tüm bunlar, değerin ne olduğunun bir sonucudur ve ahlaki değer de dâhil olmak üzere tüm değerler için geçerlidir. Değer biçen insanlardan yoksun bir evrende, değer açısından hiçbir şey yoktur. Çünkü değer verenler yok, yani insanlar yok. Ahlakın bireysel olduğunu düşünüyorum. Ahlak, değer veren özneye, değer biçen kişiye bağlıdır. Ahlaki değer yalnızca öznel değil, aynı zamanda değerlemeyi yapan kişilere göre de görecelidir.
Sekiz Milyar Ahlak
Tanrı’nın olmadığını düşünüyorsanız o zaman sadece insan vardır (yaklaşık 8 milyar kişi). Bu nedenle, eğer değerler öznel ve yalnızca kişilere göreceliyse, ahlak yalnızca insanlara göredir. Her birimizin kendi ahlaki değerleri vardır; tek bir grup yoktur. Ahlaki yasa yoktur, sadece ahlaki yasalar vardır ve her insana özgüdür. Tabii ki, ahlaki standartlarımızın tamamen farklı olması gerekmez. Benzer değerlerimiz olabilir. Örneğin, adalete ve eşitliğe önem verebiliriz. Ayrıca adaletsizlikten, yoksulluktan ve ırkçılıktan nefret edebiliriz. Bunlar ikimizin de değer vermediği şeylerdir. O halde mesele aslında ahlaki değerlerimizin veya standartlarımızın kaynağı veya yetkisi ile ilgilidir. Ahlaki değerleriniz çoğunluk tarafından kabul gördüğü için mi değerlidir? Peki ya çoğunluk kökten değişir veya farklı bir değeri benimserse? Ahlaki standartlar, çoğunluğun onlara sahip olduğu gerçeğinden kaynaklanmıyorsa, nihai olarak sadece yetki sahiplerinin onları benimsediği gerçeğine mi dayanıyor? Bu gerçek onu doğru kılabilir mi? Eğer bir Tanrı varsa, o zaman ahlaki standart hem öznel hem de insandan bağımsız olabilir ve insan arzularına bağlı olmayacaktır. Bu durumda ahlaki ölçütü değerli kılan Tanrı olacaktır.
Ateist Olsaydım
Eğer Tanrı’nın var olmadığı doğruysa, ahlaki yönden her şey doğru kabul edilebilirdi. Ancak buna inanmıyorum. En güçlü değerlerimin arasında cinsel istismarın yanlış olduğunu düşünmek gibi bazı değerler var. Şüphelerinizin bazılarını anlıyor olmama rağmen, beni Tanrı’nın var olmadığı inancından alıkoyan başka şeyler de var.
”Eğer bir Tanrı varsa, o zaman ahlaki standart hem öznel hem de insandan bağımsız olabilir.”
Eğer ateizmi benimseseydim, entelektüel tutarlılığa değer vermesem de, başkalarını ahlaksız olarak kınamaktan kaçınmaya çalışırdım. Şu anda yanlış olduğuna inandığım birçok şeyden yine tiksinirdim. Ama bunun sadece bir his veya düşünce olduğunu kendime hatırlatırdım. Büyük Lebowski filminde Dude’ın dediği gibi, ”Bu sadece senin fikrin” diye düşünürdüm. Dine bağlı kötülüklerin yaşandığını inkar etmiyorum, ama kötülüklerin kaynağı din olamaz. Tanıdığım ateistler, cesurca özgür düşündüklerini iddia ederler. Ateizmi ciddiye aldıklarını düşünseydim, onların ateizmle ilgili argümanlarını dinlemem çok daha olası olurdu.
Neden Tanrı’nın Ahlakı?
Ahlakın kişisel doğası konusunda haklı olduğumu düşünsem de, yanıtlamam gereken önemli sorular olduğunun farkındayım. Örneğin, neden Tanrı’nın ahlaki standartlarına bağlı kalmalıyım? Tanrı’nın standardını doğru yapan şey nedir? Sadece sevgi dolu olduğu için mi doğru? Bu sorulara verilen cevaplar, konuyu yaşamın anlamına getiriyor. Yanıtım, gerçekliğin kendisinin nihayetinde bireysel olduğudur. En azından, doğru ve yanlış hakkında nasıl düşünmek istediğimizi anlamayı isterdim. Her koşulda bu sohbete devam etmeyi ve düşüncelerinizi işitmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Kendi düşüncelerimi ifade ettiğim bir konuda geri bildirim almak bana oldukça yardımcı olacaktır.
KAYNAKÇA: https://www.desiringgod.org/articles/morality-is-always-personal