HRİSTİYANLAR’IN ÖZGÜRLÜĞÜ (1.Kor. 8:1-11:1)
PUTLARA SUNULAN YİYECEKLER (1.Kor. 8:1-13)
Korintliler’in mektuplarında öne sürdükleri diğer soru putlara sunulan yiyeceklerle ilgilidir Sorunun ortaya çıkış nedeni topluluğun bazı Gnostik ve özgürlükçü üyelerinin tutumlarıydı. Bu konu, “Bana her şey serbest” (6:12) sonucuna vardıkları konulardan biridir. Pavlus burada, 6:13’te söylendiği gibi temel ilkeler konusunda görüş birliğindedir, Müjde’nin, “insanın dışında olup içine giren hiçbir şey onu kirletemez” (Markos 7:15) görüşüne uyuyordu. Ne var ki, özgürlüğün kullanımı sevginin sorumluluklarından bağımsız değildir. Putlara sunulan yiyecekler konusu Batı ülkelerinde yaşayan insanların yaşadığı bir sorun olmasa da, aynı ilke her uygarlığın karşı karşıya olduğu sorulara ışık tutabilir. Pavlus, Hıristiyan vicdanında bu konunun nihai bir şekilde henüz kararlaştırılmamış gibi başlıyor tartışmaya. Elçilerin İşleri 16:4’ün tarihselliğinin bu ayetler ışığında korunması kendi içinde bazı zorlukları da beraberinde getirmektedir. Pavlus, orada bu konuda resmi bir karar veriyormuş gibi gösteriliyor. Burada ise elçi konuyu kendi koşulları içinde değerlendiriyor ve resmi görevlilerin kararma başvurmuyor.
Pavlus’un tartışması dört ana bölümden oluşuyor: (a) sevginin özgürlük üzerinde önceliği (8:1-13); (b) Pavlus’un kendisinin başkalarının iyiliği için haklarından ödün vermesi (9:1-23); (c) güçlülerin dahi tehlikede olması (9:24-10:22); (d) kişisel kullanım konusunda ilkelere kapanışta yer verilmesi (10:23-11:1).
Elçinin bu tartışmaya, konuyla pek de ilgisi olmayan önemli konularda öğretiş getirmesi kendisine özgü tipik bir davranıştır. Mesih’in yaratılıştan önce var olduğuyla ilgili iddialar (8:6; 10:4), Rab’bin Sofrası’yla ilgili öğretişler (10:16-21) ve hizmetine karşı tutumuyla ilgili izlenimlerle karşılaşıyoruz.
Bu bölüm, Hıristiyanların çevrelerindeki putperest topluma ne ölçüde katılabilecekleri konusunda bazı soruları ele almaktadır. Günümüzde yeni topluluklarda bu sorun çok daha köklüdür; ne var ki bu öğretiş öğrenci olmayı önemseyen herkes için geçerlidir. Güney Çin’de yol kenarlarında türbeler vardır ve bunların önüne yiyecekler dizilmiştir. Bu tür tapınma biçimleri New York gibi kentlerde bulunmasa da, Rab’bin Sofrası ile bağdaşmayacak şölenlere rastlamak mümkündür.
1- BİLGİ VE SEVGİ ARASINDAKİ KARŞITLIK (8:1-3)
8:1. Pavlus, “Hepimizin bilgisi var” diye yazdığında Korint’teki bir grubun sloganından alıntı yapıyor. Bugnosis, 1-2 bölümlerinin kilit sözcüğü olan “bilgelik” sözcüğüyle aynı olmasa da, her ikisi de entellektüel bir anlayış sayesinde elde edilen üstün bir konumla ilgilidir. Bununla birlikte, Pavlus bilginin sınırlamalarının daha fazla farkında olan taraftı. Topluma yararı olmadan bireyin böbürlenmesine neden olabilir. “Ruhsal armağanlar”la ilgili konuşmalarında olduğu gibi öncelikle sosyal etkileri vurguluyor. Geliştirir sözcüğünün kökü böbürlendirir sözcüğüyle aynı olduğu halde, elçinin amaçlamadığı bazı duygusal çağrışımlara sahip olmuştur. 3:10-14’te başladığı bina etme benzetmesine devam ediyor. Bölüm boyunca bilgi ve sevgi konusunda devamlı olarak karşılaştırma yapılmaktadır.
8:2. Gerçek bilgi bilgisizliğimizin farkına varmamızla başlar. Gerçek öğrenme insanları kibirli yerine alçakgönüllü yapmalıdır. Ürün veren tek bilgi sevgiye yönelten bilgidir.
8:3. Pavlus bu ifadeyi şaşırtıcı fakat kendisine özgü bir şekilde sonlandırıyor. Sevgi bilgiye giden yol değildir; Tanrı tarafından bilinme varsayımıdır. İlk papirüs (s.46) gerek Tanrı’yı gerekse Tanrı sözcüklerine yer vermese de bunların asıl metinde olmaması pek mümkün değildir Galatyalılar 4:9’da Pavlus “Tanrı’yı bilmek” ve Tanrı tarafından bilinmek” arasında aynı karşılaştırmayı yapıyor. 13:12’de devamlı olarak Tanrı tarafından bilinsek de tam olarak bilmenin ancak yeni çağda gerçekleşecek bir şey olduğunu söylüyor. İlahi ilk adım fikri E.A.’da köklenmiş bir düşüncedir (Amos 3:2; Yeremya 1:5). Tanrı halkını önceden biliyordu (Rom. 8:29; 11:2). İmanlılar Tanrı’yı tam olarak tanımasa da Tanrı’m kendilerine karşı sevgisi nedeniyle sevebilirler.
2- BİLGİNİN İÇERİĞİ (8:4-6)
8:4. Putlara sunulan yiyeceklerle ilgili Pavlus’un sahip olduğu ve Korintli grubun çoğunluğuyla paylaştığı bilgi neydi? Birbirini tamamlayan iki yönü vardı. Birincisi her dindar Yahudi’nin günlük olarak tekrarladığı Şema ’nın diliyle ifade edilebilirdi, Birden fazla Tanrı yoktur (krş. Yas. 6:4). KJV’daki diğeri, bozuk Textus Receptus’tan alınır. Bunu tamamlayan gerçek şudur; dünyada put bir hiçtir. KJV’de Pavlus’un ifadesinin bu kısmı açık bir şekilde yanlış yönlendiricidir. Pavlus putların dünyada …bir hiç olduğunu söylememiştir. Eİdolon demekle putperest ilahı heykelini kastettiyse en azından bunun var olduğunu söyleyebiliriz. Temsil edilen ilahı kast ettiyse, onun da bir tür varlığı vardı, Pavlus’un a.5’te söylediği gibi. E.A.’daki çeşitli ayetler de aynı varsayımda bulunmuşlardır (Mez. 82:6; 97:7; 138:1; Eyü. 1:6). Yahve “tanrıların Tanrısı” idiyse (Yas. 10:17) tanrı ismini alan başka varlıklar olmalıdır RSV çevirisi Pavlus’un inancının bu iki yanını ifade etmeye çalışır, tektanrıcılığın açıkça dışavurumu olmakla birlikte tanrı gibi görünen başka doğaüstü varlıkların varlığını kabul eder.
8:5 Pavlus, bu varlıkların iki sınıfı arasında bir ayrım yapar, ilah ve rab. LXX’de kyrios, theos kadar sık bir şekilde Yahve için iki kez kullanılmış olsa da Pavlus Tanrı ve Mesih için kullanabilir. Rabler (Kol. 1:16), dünyanın çeşitli bölgelerindeki efendilerdi. Kyrios ise kişinin ait olduğudur. Bu sözcük kölenin ait olduğu efendi ya da kulların efendisi için kullanılır. Grekler bu terimi kendi tanrıları için pek kullanmamışlardır çünkü bu tanrıları yaratıcıları olarak görmemişlerdir. Mısır ve Doğu’da durum farklıydı. Orada İ.Ö. 1. yy.’da kullanılmıştır, özellikle Mısır’da Serafis ve İsis ve Suriye’de Zeus için kullanılmıştır. İlk olarak Tiberyus döneminde Roma İmparatoru için kullanılmıştır fakat imparatorluk inancında hiçbir zaman yaygın bir hale gelmemiştir. Pavlus’un bu kullanımı E.A.’dan mı aldığı yoksa bu terimin Helen rablerine karşıt olarak mı ortaya çıktığı üzerinde tartışmalar sürmektedir. 7:10’da bu terimi dünyadaki İsa’ya uyarlamaktadır fakat bundan daha çok dirilmiş ve yüceltilmiş Rab’bin onurunu ve konumunu onaylamak için kullanılmıştır (2:8; Rom. 10:9; 2Ko. 4:5; Fil. 2:10).
8:6 Pavlus henoteizmi onaylamaktan çok daha fazlasını, Hıristiyanlar’ın imanının Tanrısı’na tapınmayı sınırlamayı kast etmişti. Onun gözünde sadece birisi, her şeyin Babası, her şeyin yaratıcısı ve doluluğu olan Tanrı’dır. Aynı şekilde, İsa Mesih, birçokları arasında Rab değildi. Tek gerçek Rab’dir, yerini başkasıyla paylaşmayandır çünkü yaratılışın tek aracısıdır. Pavlus, yaratılışın nihai kaynağı olana Baba Tanrı ve bu etkinliğin kendisi aracılığıyla gerçekleştiği Rab Mesih arasında ayrım yapmak için varsayımlarım özenle seçmiştir. Rom. 11:36’da Pavlus her iki işlevi de sadece Tanrı’ya mal ediyor, fakat Kol. l:16’da her şeyin Mesih “aracılığıyla” ve Mesih “için” olduğu iddiasını yineliyor.
Bazı yorumcular, Pavlus’un alıntı yaptığı bütün ayeti Gnostikler’e mal ederek, Mesih’in kozmik aracılığı fikrini dışlamaya çalışmışlardır. Bu pek olanaklı değildir çünkü Pavlus’un Mesih’in yaratılıştan önce var olduğuna inandığını başarılı bir şekilde çürütmek pek mümkün değildir. Mesih’in evren bilimsel önemini diğer şeylerle ilgili tartışması bağlamında ele alsa da, inancı imanına aitti. Kurtuluş ancak yaratılışa da aracı olan güçle gelebilirdi; hem başlangıç hem de son Mesih’le ilişkilidir.
Pavlus’un Mesih’in önceden var olmasını tam olarak nasıl doğruladığını açıklayabileceğimizi sanmıyorum. İsa’nın bunu öğrettiğine mi inanıyordu? Yahudiler’in bilgelik inancının gelişimi içinde Tanrı’nın yaratırken bu aracı kullandığı inancı mı vardı? Pavlus’un temas kurduğu spekülatif Yahudilikle ilgili popüler bir Yunan felsefesinin etkisi sayesinde mi ortaya çıkmıştı? Mısır’ın dünya üzerinde ve inanç içinde bir “Rab”bin hareket ettiğine ilişkin etki nedeniyle miydi? Araştırmaların bu alanda uzman herkesi tatmin edecek bir soyağacı sağlaması muhtemel değildir. Eski dünyayla ilgili parça bölük kanıtlar nedeniyle ancak “kısmen” bilebiliyoruz.
Fakat Pavlus’un neyi doğrulamak istediği açıktır. Ne Sezar ne de İsis Rab’dir. Rab olan İsa Mesih’tir. Pavlus, Mesih’in Rab olduğunu söylediğinde daha sonraki kilise dogmasından farklı olarak Mesih’in Tanrı olduğunu kast etmemiştir. Mesih kesinlikle Tanrı’nın altında görülüyordu (3:23; 15:28). Pavlus iki Tanrı’ya inanmıyordu. Baba Tanrı’ya ve Rab İsa Mesih’e inanıyordu. Bunların birbiriyle ilişkisi ise çok daha sonra ele alınacak teolojik spekülasyonları bekleyecekti.
3- ZAYIF OLAN KARDEŞE KARŞI TUTUM (8:7-13)
Pavlus, okuyucularıyla paylaştığı bilgiden, göstermedikleri sevgiye dönüyor. Doğru entelektüel anlayış yeterli değildir çünkü Hıristiyanlar topluluklarına karşı sorumluluk taşıyan üyelerdir. Pavlus’un, bu bilgiye sahip olmayanları eğitmeye çalışmazken kardeşlerine karşı sevgi göstermeyenleri suçlaması çarpıcıdır. Çoğu insanın davranışlarını denetlemede saf mantık yerine duygusal çağrışımların daha etkili olduğunun farkında gibi görünüyor. Gnostikler, yeni imanlarından cesur sonuçlar çıkararak kendilerini Tanrı’ya övdüklerini düşünüyor gibiydiler. Gerçekte ise, zayıfları yok ediyorlardı. Pavlus, Rom. 14:l-15:1’de (krş. 1Ko. 9:21) “zayıf ve “güçlüler”den söz ederken sorun putperestlikle temas değil, çileciliktir. Her durumda, Pavlus’un ricası aynıdır, daha fazla sevgiye duyulan ihtiyaç.
8:7 KTV, eksik MSS versiyonunu izleyerek putun vicdanına sahip olanlar şeklinde çeviriyor. Fakat çoğu modem editörler suneidisis yerine suniteia şeklinde okurlar. RSV, ikincisini kullanarak bu nedenle putlara alışmış olarak şeklinde çevirir. Daha önce putperest olan kişiler yaşamları boyunca putların kendilerine sunulan yemekten aldıklarım var saymışlardı. Bu derin çağrışımları birkaç ay içinde ortadan kaldıramazlardı. Pavlus zayıf vicdandan söz ederken doğru ve yanlış arasındaki ayrımın bulanıklaşmasını kast etmiyordu. Bu insanlar kuruntuluydu. Vicdanları, yeterli bilgi sahibi olmaması anlamında zayıftı. Görev bilinci yüksek insanlar, oldukça yanlış yönlendirilmiş ilkelerle hareket edebilirler. Vicdani zorunluluk konusunda duyulan inanç her zaman görevin içeriğiyle ilgili anlayışın hatasız olmasıyla el ele gitmez.
Pavlus, vicdan sözcüğünü en azından on dört kez kullanıyor (Çobanlıkla ilgili mektuplarda 6 kez daha kullanıyor), bunların sekizi bu mektupta, üçü 2. Korintliler mektubundadır. Bu sözcük bu mektupta sadece yiyecekle ilgili yazdıklarında geçmektedir (a. 10, 12; 10:25-29). Asıl olarak Grekçe bu sözcüğün ahlakla ilgisi yoktu, “bilgi sahibi topluluk” sonra da “bilincinde olmak” anlamı taşırdı. Özd. 17:10 ve o zamanın popüler felsefi yazılarında bulunur. Epictetus ve Seneca tarafından kullanıldığı halde Stoacı yazarlara özgü değildir ve Pavlus üzerinde belli bir Stoacı etki olduğunu göstermez. Bu sözcük, davranışlarla ilgili bir rehberden değil, “bilinçli olmak”tan söz eder bu anlamda davranışı izler ve yargılar. Pavlus, putlara sunulmuş yiyecek yiyenlerin kirlendiğini söylemiyor; bu sırada vicdanının etkilendiğini söylüyor.
8:8 Yiyecek kendi başına ahlaksal açıdan bir fark yaratmaz. Bu sırada Pavlus kendi halkının koşer uygulamalarını düşünmemektedir. Domuz eti yenmesinin Tanrı tarafından kabul edilmek açısından engel yaratmadığını mı söylemek istiyordu? İbraniler’in yazarıyla fikir birliğinde olacağı kesindir (13:9), yürek yiyecekle güçlenmez ve Rom. 14:7’de Tanrı’nın Egemenliği’ne girmenin yiyecek kurallarına bağlı olmadığını açıkça söyler.
8:9 Tanrı’nın tapınağını bina ederken kalıcı olacak değerli taşlar kullanılır. Ne var ki, Gnostikler’in davranışları başkalarının sürçmesine yol açmaktadır Burada özgürlük (esonsia) olarak çevrilen sözcük, 10:29 ve Gal. 5:1’dekiyle aynı değildir. Çoğu zaman “güç” ya da “yetki” anlamında kullanılsa da, temel anlam “yapma kapasitesi”dir. Pavlus, 9:4’te, burada “hak” (RSV) olarak çevrilmiştir, kullanmayı düşündüğü için burada kullanmak zorunda hissetmiş olabilir.
8:10-11. Gnosfikler’den biri “putun gerçek varlığı yoktur” inancıyla harekete geçtiğinde zayıf vicdanı olan biri bu davranışın aynısını yapma konusunda teşvik edilmiş hissedebilir. Kötü etki yaptıkları üzerinde değil, daha sonra buna karşı tutumu üzerindedir, özellikle de eski çağrışımlar imanın tamamıyla kaybolmasına ve putperest yollara geri dönülmesine yönelttiğinde. Bu, Mesih’in uğruna öldüğü kardeş üzerinde etkileri açısından önemsiz olamaz. Mesih’in ölümünün son derece kişisel bir önemi vardır (Gal. 2:20).
8:12 Günah, toplumsal açıdan uyumsuz davranışlar değildir. İnsanlara karşı, Tanrı huzurunda sahip oldukları yer nedeniyle günah işleriz. Kilisedeki kardeşlere karşı günah Mesih’e karşı işlenmiş günahtan daha az sayılmaz çünkü İsa şöyle söylemişti, “bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz” (Mat. 25:40, 45).
8:13 Kardeşimin gücenmesine neden olacaksa (KTV) ifadesi skandalisei sözcüğünün etkisini vermek açısından zayıf kalmaktadır. Bunu anlamı “günah işlemesine neden olmak” ya da düşmesine (RSV) neden olmaktır. İnsanlara felaket getirmeden insanları gücendirebiliriz. Pavlus yiyeceğin, bu kadar kötü sonuçlara neden olmak için fazlasıyla önemsiz olduğunu doğruluyor. Bu olasılık ışığında sevgi böyle bir uygulamada asla ısrar etmez. Buradaki ifadenin harfiyen çevirisi “çağın sonuna kadar” anlamında olsa da, asla sözcüğü için kullanılabilecek bir sözcüktür. Pavlus’un düşüncesinin arkasında İsa’nın günaha düşmekten kaçınmak için hiçbir kurbanın büyük olamayacağı düşüncesi vardır (Krş. Mar.9:42-47). İnsanın kendini kurtarması imanlı kardeşlerinin kurtarılmasından ayrılamaz.
1- PAVLUS’UN KENDİ HAKLARINDAN ÖDÜN VERMESİ (9:1-23)
O ana kadar anlatılan konuya devam etmese de 9. bölüm Pavlus’un mektuplarına atfedilecek bir konuda değildir. Bölüm kendi uygulamalarından örnek vermektedir, topluluğun gelişimi için kendisine ait haklardan nasıl vazgeçtiğini gösteriyor. Bunlardan ikisini belirtiyor; yanında imanlı bir eş gezdirme hakkı ve hizmet ettiği topluluklar tarafından desteklenme hakkı. 7. bölümde evlenmemenin ne kadar iyi bir durum olduğu hakkında söylediklerinden sonra birinci hakkı açıklamadan geçmesi şaşırtıcı değildir. Aynı şekilde, kendisini destekleme konusunu ne kadar açsa bunun onun için ağırlığı daha az olan bir çarmıh olduğu görülüyor. Fakat 4:12’de dayanmak zorunda kaldığı zorluklar arasında sayıyor.
Dipnotlar:
8:1-13. Genel Durum- Pavlus bu noktada farklı bir sorunla karşı karşıya kalıyor. Şimdi putlara sunulan kurbanların etine gelelim. Diğer mektupları incelendiğinde bu ve benzer sorunların Anadolu ve Avrupa’daki kiliseler arasında yaygın olduğu görülecektir. Roma’daki kilisede sorun, çileciliğin kiliseyi yönelttiği vejetaryenlikle ve Hıristiyanlığı kabul eden Yahudiler’in Yahudi bayramlarını kutlayıp kutlamayacaklarıyla (Rom. 14:1-6) ilgiliydi. Burada sorun putperest ilahlar için ayrılan yiyeceklerdi. Çeşitli sosyal etkinliklerde yenen etlerin çoğu bu kaynaktan geliyordu – puta kurban olarak sunulan hayvanın bir parçasıydı- ve Hıristiyanlar da burada oluyorlardı. Bu neredeyse kaçınılmazdı. Putperest olan biri Hıristiyan olduğunda, Hıristiyan olmayanlarla sahip olduğu bağların hepsini bozmazdı ve evlerine, yemeğe davet edilirdi. Bazı hassas kişilerin bu konuda sahip oldukları kaygıların Yahudi etkisinden geldiği konusunda kuşku yoktur çünkü dindar Yahudiler’in hiçbiri böyle bir yiyeceğe dokunamazdı: Onlar için kirli sayılırdı. Her durumda, Korint’teki sorun bazı çok ciddi pratik somları ortaya çıkarıyordu ve böyle olması memnuniyet vericidir İlk Hıristiyanlar’ın kiliselerin yaşamına ışık tuttuğu ve Hıristiyan yaşamıyla ilgili önemli ilkeleri ortaya çıkardığı için ve bu sırada Pavlus’un kişiliğiyle ilgili ortaya çıkan yeni unsurlar için minnettarız. Korint’te büyük önem kazanmıştı; sorun, ay tanrıçası ve avın zevklerini tadanların koruyucusu Artemis gibi putperest bir ilaha sunulmuş etin yenip yenemeyeceği konusu Mesih’e ve kilisesine bağlılığın sınanması durumuna yükselmişti.
Bu durum kiliseyi iki gruba ayrılmıştı (bkz. Yorum a. 1-13). Elçinin güçlü entelektüel ve vicdani yakınlığı olan bir grup putların gerçekte var olmadığı ve bu nedenle onlara sunulmuş etleri yemeyi reddetmenin saçma olduğu görüşünü benimsemişti. Putlara sunulan kurban etinin yenmesine gelince, biliyoruz ki, “Dünyada put bir hiçtir” ve “Birden fazla Tanrı yoktur” Bu grup, güçlü düşüncelere sahip ve aydınlanmış olduklarını ve bu nedenle bu tür aptalca önyargılardan özgür olduklarını iddia ediyorlardı. Farklı bir görüşe sahip olanlar nedeniyle eylemlerinin özgürlüğünden ödün vermeyi istemiyorlardı, karşı görüşte olanlara karşı sabırsızdılar ve onları hor görüyorlardı.
Gördüğümüz gibi Pavlus da onlarla aynı fikirdedir; fakat aynı ruhu paylaşmamaktadır. Bireysel vicdanın özgürlüğünü bu kadar güçlü bir şekilde savunan başka biri olmamıştır. Romalılar’a mektubunda (14. bölüm), aynı konuyu ele alırken ve bütün sorularda üstü kapalı bir şekilde bulunan “Hıristiyan inancında ifade edilen bu harika yeni yaşam biçimine göre nasıl davranmalıyız?” sorusunu yanıtlarken neredeyse açıkça şöyle söylüyor, “Tanrı bize beyin verdiğinde, bunu kullanmamızı amaçlamıştı!” “Herkesin kendi görüşüne tam güveni olsun” (Rom.14:5). Pavlus Hıristiyan bireylerin bu tür sorularla ilgili olarak kendi bağımsız yargısını kullanma hakkına inanıyordu. Fakat “aydınlanmış” olanların, bu konularda aşırı hassas vicdanlara sahip olanlara mal olacak şekilde hareket etmelerine izin vermeyecekti. Bilginin yapacağı kötülüğe ya da sözde aydınlanmış fikirlerin kibrine özellikle karşıydı. Yine de bu karmaşık sorunu nasıl çözdüğü bizler için değerlidir.
Durumun doğası gereği, özgür ve bağımsız Yunan ruhu ve büyük limanın kozmopolit yapısı göz önünde bulundurulduğunda aydınlanmış görüşün Korint kilisesinin çoğunluğu tarafından benimsenmiş olması büyük olasılıktır. Geniş ve liberal grubun ağırlıklı çoğunluğu dikkate alındığında kolayca kibirli bir tutuma sahip olabilecekleri tahmin edilebilir. Aynı şekilde. Yunan düşüncesine göre “bilgi erdemdir” görüşünü kabul etme eğilimi vardır. Korint kilisesinin aydınlanmış kesimi, günümüzdeki benzerleri gibi, düşüncelerinin gücünün, fikirlerinin serbestliğinin ve yargılarının etkisinin farkındaydılar.
Bu nedenle, Pavlus’un “bilgi”yle ilgili eleştirisinde Sokrates alaycılığının ipuçlarından fazlası vardır. Yüzyıllar önce Sokrates’in kibri ortadan kaldırma, her alanda ortaya konulan güçlü fikirlerin yüzeyselliğini ortaya çıkarmayı ve bilgiyle ilgili gösterişleri ortadan kaldırmayı görev edinmesi gibi, Pavlus da bir nebze alaycılıkla da olsa daha titiz olan kardeşlerine karşı bir tür üstün tutum benimseyenleri eleştiriyor ve azarlıyor. Vermek istediği mesaj şu; Hristiyanlar’da bağımsızlık ve güçlü düşünce ve yargının olması kuşkusuz önemlidir, bununla birlikte, Hıristiyan sevgisi ve karakteri hakkında çok daha fazlası söylenebilir. Öğüdünü, o sıralarda sevilen bir ifade olan, “Hepimizin bilgisi var” diyorsunuz, bunu biliyoruz. Bilgi insanı böbürlendirir, sevgiyse geliştirir. Sözlerini kullanarak bir aforizmayla bitiriyor.
1-3. “Bilgi” ve “Sevgi.” – Pavlus’un “bilgi” sözcüğünü özel bir anlamda kullandığını görmemiz önemlidir; çünkü sıradan anlamıyla bilginin üstün ve kibirli bir düşünce yapısı ortaya çıkarması evrensel olarak kabul edilen bir gerçek değildir (bkz. Yorum, a.l). Alçakgönüllülük kesinlikle bilgiyle el eledir ve belli bir konuda uzmanlaşan öğrenciler daha alçakgönüllü olurlar. Kuşkusuz en fazla bilenler bildikleri ve bunların sonuçlarının önemi konusunda cahil değildirler; alçakgönüllülüklerinin nedeni bu değildir; bildiklerinin bilinebileceklerin çok küçük bir kısmı olduğunun farkındadırlar. İşte, gerçekten bilgi sahibi olanların özünde alçakgönüllü olmalarının nedeni budur. Pavlus’un düşündüğü bu tür insanlar değildir.
Pavlus’un düşündüğü, insanın Tanrı’yla ilişkisinde var olan türde bir bilgidir (bkz. Yorum a. 3). Düşüncesinde İbrani düşüncesinden gelen unsurlar vardır. Ama Tanrı’yı seveni Tanrı bilir (a.3). Tenkitçilik, bilgi nedeniyle kibirli olmak ve üstün tutum her ne kadar o koşullar içinde haklı da olsa sevgi ruhuyla uyumlu değildir. Korint kilisesinde özgürlükçü düşünceye sahip olanlar, tartışılan konuyla ilgili ne kadar geniş düşünceleri olduğuyla ilgili olarak gururlandıklarında, böbürlenmelerine neden olan şey bilgileriydi. Ne kadar sık yaşanır bu durum! İnsanlar biraz öğrendiklerinde çok şey bildiklerini düşünürler. Bu nedenle, “az bilgi tehlikelidir” denir. Bunun tehlikesini sadece bireysel ve toplumsal yaşam görmekle kalmadık uluslararası düzeyde de görmedik mi? Sözde devlet adamları dünyayı eşi görülmemiş felakete sürüklemişlerdir, kendi sınırlarının biraz daha farkında olsalardı ve diğer insanlar hakkında ve içinde yaşadığımız bu gizemli evrende her zaman belirleyici bir sese sahip olan anlaşılmaz unsurlarla ilgili biraz daha bilgi sahibi olsalardı gurur ve kibirlerini bir kenara bırakabilirlerdi ve hatta güçlerini yıkıcı değil, yapıcı amaçlar için kullanabilirlerdi. Az imanın çaresi nasıl daha az İman değil, daha fazlası ise, az bilginin çaresi de daha az bilgiye sahip olmak değil, daha fazla bilgiye sahip olmaktır ve alçakgönüllülük ruhu bununla el eledir. Bir şey bildiğini sanan, henüz bilmesi gerektiği gibi bilmiyordur. İşte böyle bilgi “böbürlendirir” !
Sevgiyse geliştirir (a.1). Pavlus bu konuda daha sonra daha fazlasını söyleyecektir (bkz. Yorum, 13. bölüm). Bu arada ise, ısrar etmekle yetinmektedir ve bu gerçekten de en sevdiği konudur, sevginin dünyadaki tek yapıcı etki olduğu gibi, yani sevgi Tanrı’ya adanmışlıktan esin alır, tıpkı Tanrı’nın kendisini insanlara İsa Mesih aracılığıyla açıklaması gibi. Pavlus için Tanrı’nın doğası konusunda anlayış sağlayacak olan şey eros değil, agape yani Hıristiyan sevgisidir. Gerçek olan bu sevgidir ve Hıristiyanlar’ın birbirine hizmet ve anlayış ve hoşgörüyle paydaşlığı bağlayan bu sevgidir. Bu tür sevgi vereceği anlayışla insan akıllılığının bir parçası değildir; Hügel’in söylediği gibi “verilmiştir”; esinlenmekle ilgilidir Neredeyse hemen göreceğimiz gibi Tanrı, kendisini sevenlere kendini bildirir çünkü Pavlus’a göre sevgi Tanrı’nın İsa Mesih aracılığıyla gönderdiği vahiyle görülür.
Bu sevgi yapıcıdır. İnsan, dünyada nerede yapıcı bir iş yapılıyorsa ilahi sevginin ruhunun orada olduğunu söyleyebilir. Bu, evde ya da gerçek bir paydaşlık ortamında ya da sosyal bir toplulukta ya da kilisede ya da okulda ve hatta uluslararası adalete adanmış kurumlarda ve bu tür adaletin ürününde olabilir; sevgi ruhu varsa gösterilen gayret şeylerin doğasıyla aynı çizgidedir. Pavlus’un büyük Müjde mesajının geniş ve zengin dokusunun ana ipliklerinden biri budur. Browning aşağıdaki dizeleri yazarken Hıristiyan sevgisinin yapıcılığının ruhunu çok iyi yakalamıştı:
Sevgi ışığın ve güven rehberin olsun.
Bunlarla yüreğimi araştır! O zaman hiçbir engel ayağına tökez olamaz.
Canları ayıramaz.
Pavlus, gerçek anlayış sağlayan, gerçek paydaşlık yaratan, hoşgörünün doğasını anlayan Hıristiyan sevgisi için yalvarıyor. İşte bu sevgi geliştirir!
4-6. İman İkrarı. – Daha sonra yazacakları için bir hazırlık olarak bu başlangıç noktasına değindikten sonra Pavlus kendisinin de putlara sunulan yiyecekler konusunda hassasiyeti olmayan grup gibi düşündüğünü kabul ediyor ve tek bir Tanrı olduğunu onaylıyor. Şimdi de bölümün parantez gibi olan bir kısmına geliyoruz; bununla birlikte öncesinde ve sonrasında söylenenle doğrudan ilişkisi vardır. Pavlus’un imanının ikrarıdır ve bu nedenle bu tür sorunlarla uğraşırken genel olarak nerede durduğunu göstermektedir. Mektupta Pavlus’un Kristolojisiyle ilgili sistematik bir açıklama aramak zorunda değiliz; pratik konularla fazlasıyla ilgilidir: Fakat burada Tanrı’yı var olan her şeyin yaratıcısı ve bir arada tutanı olarak gördüğünü ve yaratıcı ve tutucu gücünü İsa Mesih aracılığıyla kullandığını açıkça belirtiyor (bkz. Yorum a.6). Bu da, İsa Mesih’in varlığına önem katmaktadır. İsa’yı Tanrı’yla özdeşleştirmek için sistematik bir girişim olmasa da Baba ve Oğul arasındaki ruhsal ve ahlaksal birlik açıkça tanınmaktadır. İsa’ya olan imanı Tanrı’ya olan imanıyla bağlantılıdır ve bütün Hıristiyan imanlıların Rab İsa’ya olan borçlarını ve konumları ve korunmaları için O’na ne kadar bağımlı olduklarının farkındadır. Aklındaki fikir açıktır: İsa Mesih’in lütfu aracılığıyla, imanla yeni yaşamın doluluğu için özgür kılınanlar putlara bağımlı değildirler. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz. Bu ilahi birliktelikte yürüyen herkes, kardeşlerine karşı tutumları ve kardeşleriyle ilişkilerinde, bilgi konusunda üstünlükle değil, kendileri için pek çok şey yapmış olan sevgi, aynı sevgi ruhuyla yönlendirileceklerdir. Böyle bir bilginin gerçek etkisi buna sahip olanların karakterinde açığa çıkacaktır. Mesih’in uğruna öldüğü zayıf kardeşlerle de sevgi ruhuyla ilişki kurulacaktır.
7-13. Hassas vicdanlara karşı Hıristiyan Tutum. – Pavlus şimdi yolu hazırladıktan sonra Bünyan’ın Greatheart’ı gibi, daha zayıf olan kardeşin davasını savunuyor. Kilisede, putperest ilahlara sunulmuş etlerin yenmesi konusunda hassas vicdana sahip kardeşler vardı ve Hıristiyanlar’ın hakları konusunda söylenenler vicdanlarını rahatlatmıyordu. Bu kişilerin, kendi düşüncelerini bütün topluluğa zorla kabul ettirmek isteyen zayıf düşünceli, dik kafalı ya da eleştiren insanlar olduklarım düşünmek yanlış olacaktır. Pavlus böyle bir girişime mutlaka karşı çıkardı. Başta sünnet olmak üzere Yahudi gelenek ve törenlerini öteki uluslardan Hıristiyan topluluklara zorla kabul ettirmek isteyen Yahudi gruba karşı sert sözleri kilisede bu tür eğilimlere ne kadar güçlü bir şekilde karşı durduğunu göstermektedir. Bu azınlık, Korint’teki tutucu unsur olarak görülebilir. Putların ve cinlerin güçlerinin yok olduğu konusunda kardeşleri kadar emin değillerdi ve o dönemin ruhu ve görüşlerinde bu düşüncelerine destek buluyorlardı. Her durumda, bu konuda uzlaşmayı düşünmüyorlardı. Bizim yaşadığımız çağda benzer kişilerin benzer konularda etkilerini düşündüğümüzde bu hassas grubun Korint kilisesi yaşamında nasıl bir etkisi olduğunu tahmin edebiliriz. Alkol kullanımı, Pazar günleri spor ve Hıristiyanlar’ın Şabat Günü ve savaş dönemlerinde pasifizm ve savaşma konularını bir düşünün. Bu konularda tutucu grupların görüşlerini paylaşsak da paylaşmasak da kimse onların tanıklıklarının değerini ve içtenliğini reddedemez. Onlar için bu bir vicdan meselesidir. Davranışları ve kişisel yaşamlarının eğilimi ve kalitesi konusunda derin bir sorumluluk anlayışları vardır. Bunun da ötesinde Tanrı’nın gözünde sahip oldukları sorumluluk konusunda kapsamlı bir görüşleri vardır. Düşünce ve ruhların sahip olduğu bu nitelikler hafife alınmamalıdır. Pavlus da, bireyin kendi yargısına varmak konusunda özel vicdani haklarında ısrar etse de, bunları hafife almamaktadır.
Fakat kilisedeki üçüncü tarafı, diğer iki grup kadar güçlü düşünceleri olmayanları gözümüzde canlandırabilirsek Korint’teki kilisenin durumu konusunda daha derin bir anlayışa sahip olabiliriz. Metin bu kişileri ima etmektedir. Büyük olasılıkla, “daha zayıf olan kardeş” bu üçüncü grubu kast etmektedir. Hala putperest alışkanlıklarının etkisinde kalan bazıları, yedikleri etin puta sunulduğunu düşünüyorlar. Vicdanları zayıf olduğu için lekeleniyor. Bu kişiler, putlara sunulmuş yiyecekleri yemekte sakınca görmeyenlerden farklı olarak, putların olmadığı ya da belli güçlere sahip olmadığı konusunda ikna olmuş değillerdir. Hıristiyan imanına katıldıkları halde zaman zaman putperest uygulamalara uyarak “güvenli bir yerde” durmaya çalışmaktadırlar. Bunlar, çoğunluğa uymaya çalışan daha zayıf olan kardeşlerdir. E.A.’da, İsrailoğulları’nı Mısır’dan beri izleyen ve Asurlular İsrail’i fethettikten sonra topraklara giren “karışık bir kalabalık”tan söz edilir. Bu insanların başına gelen kötü şeyleri anlatan şiddet dolu bir bölüm vardır (2Kr. 17). Başlarına gelenleri, geldikleri ülkenin “ilahının yollarına” uyum sağlamamış olmalarına bağlamışlardı. Burada çare, uyum sağlayabilmeleri için İsrail kâhinlerinin kendilerine ülkenin tanrısının yollarını öğretmesiydi. Bu yapılınca yazıcı, sonucu şöyle anlatmıştı, “Rab’den korktular ve kendi ilahlarına hizmet ettiler.” Bu şekilde bile yaşam mantıklı görünüyor! Birçok insan böyle yapmaya çalışır. “İki dünyanın en iyisini almak” diyorlar buna. İsa da insan doğasındaki bu uzlaşmacı, ödün veren eğilimin farkındaydı ve uzlaşmanın hoş görülemeyeceği konular olduğunu açıkça belirtmişti. Kendisini dinleyenleri sert bir şekilde uyardı, “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez” (Mat. 6:24). Bu, “zayıf olan kardeşler” vicdanları kendilerini uyarsa da, kilisenin putlara inanmayan, “aydınlanmış” ve güçlü düşüncelere sahip olan grubunun bu tür eti yemek konusunda herhangi bir çekincesinin olmamasıyla avunuyorlardı.
Pavlus’un bu duruma yaklaşımı, geniş görüşü ve güçlü ruhunun mükemmel bir niteliğini gösterir. Daha önce belirttiğimiz gibi bu konuda hassas olmayanların görüşlerini paylaşıyor ve sonra güçlü bir tümceyle kendi inancını özetliyor. Yiyecek bizi Tanrı’ya yaklaştırmaz. Yemezsek bir kaybımız olmaz, yersek de bir kazancımız olmaz. Sonra da topluluğun daha tutucu üyelerinin yanında yer alarak, önce İsa Mesih’e iman aracılığıyla kazanılan serbestliğin daha zayıf olan kardeşin kafasını karıştıracak ve ona tökez olacak şekilde kullanılmaması gerektiğini söylüyor. Özgürlük yasası vardır, bir de sevgi yasası vardır! Özgürlük ve sevgi uyum içinde yan yana yürüyemezlerse Hıristiyan’ın özgürlüğü sevgi karşısında ödün vermelidir. Yalnız dikkat edin, bu özgürlüğünüz vicdanı zayıf olanların sürçmesine neden olmasın. Güçlü düşüncelere sahip olanların, kendilerine zarar vermeyen isteklerinin peşinden giderek zayıf olan kardeşe inanılmaz derecede zarar verebilir Ruhsal olarak yıkılabilir (bkz. Yorum, a.10-11). Pavlus’un görüşüne göre bu, hem “zayıf olan kardeşe” hem de kendisini seven ve uğruna ölen İsa Mesih’e karşı günahtır (a.1). Zayıf olan kardeşin, kendisinden daha güçlü düşüncelere sahip olanlar tarafından geliştirileceğini ve eğitileceğini söylemek nihai savunma olamaz. Moffatt’ın işaret ettiği gibi burada öfkenin üstü kapalı bir şekilde ifade edilmesinden daha fazlası vardır. Pavlus uyarıda bulunuyor ve güçlü düşünceleri olan kardeşlere İsa Mesih’in her birinin kurtuluşu için yaptıklarını uzun uzun anlatıyor. Çarmıhta verilen kurbanla karşılaştırıldığında, bu küçük istekleri bir kenara bırakmak küçük bir fedakârlık olacaktır; çünkü kardeşlerinin doğruluğu ve ruhsal iyiliği tehlikedeyken bu etleri yemeseler bundan ne zarar görürler? Hıristiyan özgürlüğü asla hafife alınmamalıdır. Kurtaran ilke, her zaman hepimiz için ölenin ruhunda yaşamaktır. İşte, elçinin bütün kiliseler için yöneten inançlarından biri buradadır. Galatyalılar’a Mektup’ta, başka bir bağlamda daha derin bir şekilde vurgulamaktadır. Başka şeylerin yanı sıra şöyle yazar, “Birbirinizin yükünü taşıyın, böylece Mesih’in Yasası’nı yerine getirirsiniz” (Gal. 6:2). Çarmıhı yüklenin anlamı taşır fakat Mesih’in düşüncesi çarmıhı taşıyan düşüncedir ve yasası sevgidir. Pavlus her zaman olduğu gibi kişisel izini bırakıyor. Efendisi gibi, Hıristiyan kardeşlerinden kendisinin hazır olmadığı bir şeyi beklemiyor. Bu nedenle, yediğim şey kardeşimin sendeleyip düşmesine yol açacaksa, kardeşimin düşmemesi için bir daha et yemeyeceğim. Yine, aynı bağlamda, “Ben de kendi yararımı değil, kurtulsunlar diye birçoklarının yararını gözeterek herkesi her yönden hoşnut etmeye çalışıyorum. Mesih’i örnek aldığım gibi, siz de beni örnek alın.” (10:33; 11:1).