Sevinç arayışımız, Tanrı’nın yarattığı şeylere bakıp her şeyin ‘iyi’ olduğunu ilan ettiği yaratılış hikayesinin sonunda başlar. Trajik bir şekilde yaratılış, atalarımızın günahı nedeniyle lekelendi. Bu karanlık dönemde bile umut sesleri son bulmadı. Elçi Pavlus, Tanrı’nın bereketlerini yağdıracağı günün yaklaşmakta olduğu konusunda bizleri teşvik etmektedir.
Yaratılışın, çektiği doğum sancılarıyla birlikte inlediğini biliyoruz. Romalılar 8:20-24 şöyle der: ‘‘Çünkü yaratılış amaçsızlığa teslim edildi. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu amaçsızlığa teslim eden Tanrı’nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya köle olmaktan kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması umudu vardı. Bütün yaratılışın şu ana dek birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliyoruz. Yalnız yaratılış değil, biz de –evet Ruh’un turfandasına sahip olan bizler de – evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz. Çünkü bu umutla kurtulduk.’’
Tanrı’nın halkı bu umut içinde yaşamaktadır. Mesih’in gelişinde sevincimiz, düşmüş dünyanın inlemeleriyle karışmıştır. Peki sevincimizin iniltilerle boğulmasını nasıl engelleyebiliriz? Öncelikle bilmemiz gereken şey, sevincimizin düşmanları olduğudur. Efesliler 2:1-3 şöyle der: ‘‘Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık.’’
Bizler de tutkularımıza hizmet ettik ve Şeytan’ın buyruklarına göre yaşadı. Şimdi ise tövbekâr bir yürekle sevincin düşmanlarına karşı mücadele ediyoruz.
Sevinç İçin Mücadele Etmek
Rab’de daha çok sevinebilmemiz için sevincin düşmanlarıyla mücadele etmemiz gerekir. Öncelikle dünyanın sevincimize nasıl saldırdığını düşünelim. Dünya bizlerin boş sevinçleri kucaklamamızı ister. Yani, Mesih’in yerine asla tatmin olamayacağımız şeylerle oyalanmamızı ister.
David Wells, toplumların Tanrı’ya tapınmayı reddetmesini, O’nun gerçeğini kabul etmemesini, emirlerine uymamasını ve iman etmemesini putperestlik olarak tanımlıyor. Mesih’teki sevincimizi korumak için, düşüncelerimizin yenilenmesiyle değişmeliyiz (Rom. 12:2). Kutsal Ruh’un hayatımızdaki işleyişi, Tanrı’nın Sözünü gayretle okumamız aracılığıyla desteklenir. Zihinlerimizi Tanrı’nın gerçeğiyle doldurduğumuzda dünyasal değerler bir anda sönükleşecektir.
İkinci olarak, şeytan imanımıza saldırarak sevincimizi yok etmeye çalışır. Luka 22:31-32’de İsa, şu sözlerle Petrus’u uyarır: ‘‘Simun, Simun, Şeytan sizleri buğday gibi kalburdan geçirmek için izin almıştır. Ama ben, imanını yitirmeyesin diye senin için dua ettim. Geri döndüğün zaman kardeşlerini güçlendir.’’
Şeytan imanımızı yok etmek ister. İsa’ya olan inancımız azalırsa sevincimiz de azalacaktır. Çünkü İsa’ya güvenmezsek O’nu nasıl sevebiliriz? İsa’da güvenle dinlenirken, imanımızı Tanrı’nın vaatleriyle besleyerek şeytanla mücadele edebiliriz. Martin Luther’in ‘Güçlü bir Kale Bizim Tanrımızdır’ ilahisi bu mücadele ile ilişkilidir. Son olarak, günahın sevincimize nasıl saldırdığını düşünelim. ‘‘Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. Bu tür nitelikleri yasaklayan yasa yoktur’’ (Gal. 5:22-23).
Bu nedenle Hristiyanlar olarak bedenin kötü işlerini Ruh’la öldürmeliyiz (Romalılar 8:12–14; Kol. 3:5–10). John Owen söylediği gibi, günahı öldürmezsek, günah sevincimizi öldürecektir. Günahın ağırlığı altında inleyen bir dünyada Ruh’un sevinci yaşanıyor. Sevincimiz, Tanrı’nın yüceliğine erişme umuduyla inliyor (Gal. 5:2).
Böylece sevincimizi, bizi çağıran Kişi’de kökleştirmeye devam edeceğiz. Öyle ki, sevincimiz İsa’da olsun ve O’nda tamamlansın (Yu. 15:11).