Erken kilise döneminin günlük yaşamı ve edebiyatında kadınların öne çıkması şaşırtıcı bir gerçektir. Naasenler, öğretilerini Marianne adında bir kadın aracılığıyla İsa’nın kardeşi Yakup’tan aldıklarını iddia etmiştir. Epiphanius, Nikolas yanlılarının Nuh’un eşi olarak düşündükleri Noria adında bir kadına atfettikleri bir eseri olduğunu söylemiştir.
Apokrif literatürde sadece Pavlus ve Tekla’nın değil, aynı zamanda Philip’in kız kardeşi olduğu iddia edilen Marianne’nin de adı geçmektedir. İncil, kendisini peygamber olarak tanıtan İzebel’den sert bir dille söz etmektedir (Va. 2:20). Bu ifadeler, peygamber kadınların her zaman sapkın olduğu anlamına gelebilir mi? Kesinlikle hayır! İncil’de Filipus’un peygamberlik eden dört kızı olduğu anlatılır (Elç. 21:9).
O halde neden peygamberler sapkın gruplarda faaliyet gösteriyordu? Öncelikle sapkın grupların taraftar kazanabilmesi için yerleşik kiliseye karşı üstünlük göstermeleri gerekiyordu. Bu kısmen, Mesih imanlılarının sahip olmadığı ya da vurgulamadığı hakikati iddia ederek yapıldı. Bu gruplar doğaları gereği bireyselliği ön plana çıkarırdı ve yerleşik kilisenin kurumsal yapısından yoksundu. Bu gruplarda kadınlar da peygamberlikte bulunabiliyordu. Gelişmekte olan kilise yapısında kadınların giderek daha fazla kısıtlanması nedeniyle bazı kadınların bu gruplara yöneldiği öne sürülebilir.
Gnostisizm
Gnostisizm’de kadınlar ön plandaydı. Merkezine kadını alan bir sistemin, toplumdaki kadın bilincini geliştirmede başarısız olması mümkün değildir. Bu alanda özellikle Elaine Pagels, ‘The Gnostic Gospels’ adlı kitabında birçok araştırma yapmıştır. Pagels, ‘Baba Tanrı/Anne Tanrı’ başlıklı bölümde ilginç bir metin yelpazesini bir araya getirmektedir. Metinde kadınların Cennetin Krallığı’na girebilmeleri için Pagels’in ifadesiyle ‘kendilerini erkeklere benzetmeleri’ gerektiği varsayılmaktadır. Petrus ve İsa arasında şöyle bir diyalog geçtiği iddia edilir: ‘‘Havari Petrus İsa’ya dedi ki: ‘Meryem aramızdan ayrılsın, çünkü kadınlar yaşamaya layık değillerdir.’ İsa da ona dedi ki: ‘Ben bizzat siz erkeklere benzeyen yaşayan bir ruh olması için onu erkek yapmak için uğraşacağım. Zira kendini erkek yapan her kadın cennetin krallığına girecektir.’’ Tüm bunların temelinde Gnostiklerin kendi aralarındaki teolojik tartışma yatmaktadır.
Gnostik düşüncede dişi karakter, ‘Anne’, ‘Ses’, ‘Baba’nın Düşüncesi’, ‘Görünmez Ruh’un Görünümü’, ‘Kusursuz Akıl’, ‘İlk ve Son’, ‘Gök Gürültüsü’, ‘Fahişe’ ve ‘Herkesin Annesi’ gibi çeşitli isimler altında ifade edilmiştir. Gnostik ideolojisi, ilk kilisedeki kadınlarla ilgili resmin bütününe nasıl yaklaşmaktadır? Hristiyanlığın erken dönem dini literatürünü ve tarihini inceleyen öğrencilerin bu konuya toplumsal bir perspektiften bakmaları giderek yaygınlaşmaktadır. Gnostik fikirler ve kilise içindeki farklılıklar hakkında açıklama yapan Pagels, ‘‘Kadınlar hakkında bu tür çelişkili tutumlar, sosyal bir geçiş dönemini ve kültürel etkileri yansıtmaktadır. Yunanistan ve Küçük Asya’da kadınlar dini faaliyetlere erkeklerle birlikte katılıyordu. Mısır’da kadınlar nispeten özgürlüğe kavuşmuştu. Roma’da eğitim şekli değişmişti. Kadınlar iş hayatında ve sosyal faaliyetlerde aktifti. Ancak tüm bunlara rağmen, 2. yüzyılda kiliselerin çoğu eşitlik yönündeki harekete karşı çıktı’’ demiştir.
Montanizm
Bazı sapkın ideolojilerin aksine, Montanizm Rab’bin İkinci Geliş’ini vurgulayan yeni bir ruhsal ve vizyoner düzen getirme çabası içinde gelişti. Bu düzen kilisenin şekilciliğine karşı kurulmuştu. Montanus’un kendisiyle birlikte Maximilla ve Priscilla adında iki kadın peygamber vardı. Montanus’u takip etmek için eşlerini terk etmekle suçlanıyorlardı. Bu peygamberler Mesih’in yakında geri döneceğini ve Yeni Yeruşalim’in ortaya çıkacağını ilan etti. Maximilla, ‘‘Benden sonra artık peygamber gelmeyecek, ama son gelecek’’ diyordu.
Montanizm, kilise tarafından kınanmasına rağmen, günümüze ulaşan bildirileri Hristiyan doktrinini inkar etmemektedir. Bu kadınlar Tanrı adına konuşmalarına rağmen kutsal olduklarını iddia etmedi. Aksine, kiliseyi Mesih’e ve O’nun dönüşü beklemeye çağırdılar. Sapkın bir mezhebe bağlı olmalarının imanlarını geçersiz kılıp kılmadığı konusunda görüş farklılıkları mevcuttur. Fikirleri doğru ya da yanlış olsa da, kendilerini Tanrı’ya adadıkları apaçık bir gerçektir. Hatta Tanrı adına yaşamlarından bile vazgeçmişlerdir.
Çekişmeleri Anlamak
Kadınlarla ilişkili çekişmeleri anlayabilmek için üç yol izlenebilir. Bunlardan biri, Kutsal Kitap görüşünün kadınların kamu hizmetini yasaklaması ve peygamberlik ve liderlik faaliyetlerinin düzen dışı olarak kabul edilmesidir. Bir başka görüşe göre, kiliseler kadınların Gnostisizm ve Montanizm gibi sapkın mezheplerdeki faaliyetlerine karşı çıkıyordu. Üçüncü bir görüş ise, Pagels’in dediği gibi, sosyal statüde kadınların baskı altında tutuluyor iddiasıydı. Son görüşe göre, Hristiyanlığın Roma’da olduğu gibi diğer toplumlarda da üst sınıflarda tam olarak kabul görmediği gerçeğini göz önünde tutmak gerekir. Bu görüşlerin üçü de bir dereceye kadar haklı olabilir.