Romalılar 13:1-7’de Pavlus, sivil otorite ile ilişkiler üzerine odaklanan Yeni Antlaşma mesajını yazdı. Pavlus’un politik görüşü, aldığı eğitime ve çoğunlukla Kutsal Yazılara olan yüksek görüşüne dayanmaktadır. Pavlus’un Eski Antlaşma’yı genel olarak teolojisinin ve özel olarak da devlet teolojisinin ana çerçevesi olarak kullanmasını için önemli bazı argümanlar mevcuttur. Birinci yüzyıldaki Ferisi hareketinin incelenmesi, ana kaynakların sinoptik bir yaklaşımı bulunmaması nedeniyle karmaşık ve zaman zaman belirsizdir. Bununla birlikte Pavlus’un mektupları, Rabbinik literatür ve Yeni Antlaşma, Ferisilerin özellikle Musa’nın Yasası’na olan ilgilerine işaret etmektedir.
Siyasi konularda aktif ve etkiliydiler, ancak siyasi katılımları yaygın düşüncelerden ziyade belirli bağlamsal örnekleri temsil ediyordu. Pavlus, İsa’ya iman etmeden önce kendisini bir Ferisi olarak tanımlardı. Musa’nın Yasası’na ve Yahudi uygulamalarına olan yüksek ilgisi, Ferisi hareketinin portresi ile uyumludur. Bu nedenle, Ferisilerin siyasi bir grup olduğunu ve Pavlus’un İmparatorluk karşıtı teolojik bir gündeme sahip olduğunu iddia etmek, tarihsel verileri öznel bir tarzda yorumlamaktır. Pavlus, Roma’daki kiliseye siyasi bir aktivist olarak değil, daha çok Tanrı’nın hizmetkarından Yeşaya’nın kullandığı terimlerle yazar.
Kurtuluş yolunu arayan ‘Rab’bin hizmetkarı’ olarak kendini anlaması, teolojisinin birinci yüzyıl Roma’sının sosyo-politik gerçeklerinde değil, Eski Antlaşma’da kök saldığını gösterir. Kutsal Yazılar, Pavlus’un hem Roma İmparatorluğu hem de Tanrı’nın Krallığı vatandaşlığına aynı anda değinmektedir. Pavlus, Kilise’nin İmparatorluğu yıkmasını değil, ona Mesih’e benzer bir fedakarlıkla hizmet etmesini arzular. O, devrimci biri değil, Mesih’in hizmetkarı olarak sivil otoriteye boyun eğmeye istekli bir hizmetkardır. Yeni Antlaşma yazılarının çoğunda Yeni Çıkış paradigmasının varlığını belirleme konusunda artan bir eğilim vardır. Bu paradigma özgürlük kavramını içerdiğinden, Pavlus’un devlet teolojisinin Yeni Çıkış teması ışığında değerlendirilmesi gerekir.
Pavlus’un teolojisi, Yeşaya’da vurgulanan Yeni Çıkış olmak üzere, Çıkış motifinin ontolojisini yeniden üretir. Romalılar 13. bölüme dayanan, ancak Pavlus’un mükemmel kurtuluş çerçevesinden yoksun bir devlet teolojisi inşa etmek, Pavlus’un mesajının sosyo-politik sonuçlarını görmezden gelmektir. Çıkış olayı, Yahudi tarihinde birinci yüzyılın gelecek olan Mesih beklentisini besleyen en önemli olaydır. Pavlus’un imparatorluğa yanıtı, mektupta yaygın olan bu kurtuluş paradigmasına uygundur. Ancak Yeni Çıkış paradigmasındaki kurtuluşun siyasi değil teolojik özellikleri vardır. Yeni Çıkış paradigmasına göre, kurtuluş tamamen tanrısal bir ayrıcalıktır. Benzer şekilde, Pavlus’un dinleyicilerini özgürlükleri için savaşmaya zorladığı bir örnek yoktur. Pavlus, devlet teolojisini, bu tanrısal kurtuluş paradigması doğrultusunda inşa eder (Ro. 12-14). İmanlılar, yıkıcı faaliyetlerde bulunmadan sadece sivil otoriteye boyun eğmekle kalmaz, aynı zamanda sosyal yardımlaşma gibi faaliyetlere katılması teşvik edilir. Bu yaklaşım, Romalılar 13:1-7’de Pavlus’un İmparatorluğu yıkmadığını, aksine onu Tanrı’nın nihai otoritesine teslim ettiğini gösterir.
Pavlus’un Tanrı merkezli (Teosentrik) teolojisi, kendisinin urtuluş tarihinin en önemli unsurudur. Pavlus için İsa Mesih, gerçek Çıkış’ı gerçekleştirdi. Pavlus, mesajını sunarken ‘εὐαγγέλιον, κύριος, σωτήρ/σωτηρία, εἰρήνη, βασιλεία, δικαιοσύνη, υἱὸς θεοῦ, ἐκκλησία’ terimlerini kullandı. Bu kavramlar, edebiyatlarında, madeni paralarında, dikilitaşlarında, tapınaklarında, sanat eserlerinde kullanıldığı için İmparatorluğun sakinlerine yabancı değildi. Bazı uzmanların Pavlus’un yazılarını Roma İmparatorluğu’na karşı yıkıcı bir mesajın gizli kopyaları olarak yorumlamasının nedeni budur. Pavlus’un sivil otoriteyi yıkmayı öğrettiği inancı, asılsız bir iddiadır. Horsley, Wright, Elliot, Walsh, Jewett tarafından tarihsel bağlamın incelenmesi düşünceli bir yaklaşım olsa da, yıkıcı bir mesajın varlığı Pavlus’un devlet teolojisi tarafından desteklenmemektedir. Pavlus’un yanıtı Eski Antlaşma’ya dayanmaktadır. Ancak kasıtlı olarak Eski Antlaşma çerçevesinin dışında, imparatorluk bağlamı ışığında algılanırsa, Pavlus’un öğretileri yıkıcı olarak yorumlanabilir.
Pavlus ne yıkıcıdır ne de köledir. Çünkü boyun eğmenin vicdandan kaynaklanması gerektiğini vurgular. Onun yüksek Mesih bilgisi, İmparatorluk gerçeklerini dışlamaz veya altüst etmez. Pavlus’un teolojisi Roma’nın ideolojisi ile uyumlu değildir, ancak Mesih’i tanıtırken bunu Roma İmparatorluğunu yıkmak için yapmaz. Kutsal Kitap’ın yıkıcı bir dile sahip olduğu yorumu anlaşılması zor bir iddiadır. Siyasi konulara göndermeler içeren pasajların bazıları yıkıcı olarak yorumlansa da, Roma sivil otoritesine yönelik tek bir açıklama bile mevcut değildir.
Pavlus’un teolojisinde, Mesih ve imparatorluk kavramlarını birbirini dışlayan gerçekler değildi. Aksine Roma İmparatorluğu, Pavlus’un hizmetine katkıda bulunmuştu. Pavlus, yöneticileri de uyaran sosyo-politik bir bağlamda mesajını aktardı. Yahudi olarak yetiştirilmesi nedeniyle Pavlus’un devlet teolojisinde, Kutsal Yazılar, siyasi görüşlerin önünde tutuldu. Kendini Rab’bin bir hizmetkarı olarak kabul etmesi, siyasi bir kişilik olmadığını, ancak sosyo-politik gerçekleri aşan teolojik bir görev üstlendiğini gösterir. Pavlus’un Roma Kilisesi’ne yazdığı mektup siyasi bir manifesto değildi. Pavlus’un yönetime dair mesajı, Sezar’a hakaret olarak değil, Mesih’in yüceliğine yapılan vurgu olarak anlaşılmalıdır. Hristiyan cemaati ile sivil otoritenin, Tanrı’nın belirlediği toplumsal varlıklar olarak bir arada var olabilmesi, Tanrı’nın krallığının Roma İmparatorluğu’nu yok etmeye çalışmadığını doğrulamaktadır.