Yüzyıllar boyunca, Batı’daki insanların büyük bir kısmı Kutsal Kitap’ı Tanrı’nın Sözü olarak kabul etti. Yaratılışı kusursuz ve etkileyici gördüler. Ancak 1800’lerin ortalarından itibaren bazı akademisyenler Tanrı Sözü’nün etkileyiciliğini reddetmeye başladı. Bu durum bazı mitolojik metinlerin keşfedilmesiyle gerçekleşti.
Bazı şüpheciler, metinleri inceledikten sonra Kutsal Kitap’ın diğer yazılı eserlerle benzerliklerinin altını çizdi ve Tanrı Sözü’nün geniş bir mitler bütünü içinde dini bir kaynak olduğunu iddia etti. Kutsal Kitap’ın mitolojiden farklılıklarını inceleyen bazı araştırmacılar, Tanrı Sözü’nün benzersizliğini fark etti.
Kutsal Kitap’ın İsrail’e komşu ülkelerdeki mitleri içerdiğine dair çeşitli iddialar ortaya atıldı. Bu varsayım, yaklaşık iki yüzyıl boyunca Kutsal Kitap araştırmalarına hâkim oldu. Ancak zamanla yeni kaynaklar ortaya çıkınca, bilim insanları bu bakış açısından çekilmeye başladı. Bu konuda sorulması gereken asıl soru şudur: Kutsal Kitap, sadece bir mit midir, yoksa gerçekten Tanrı Sözü müdür?
Öncelikle mit kelimesinin ne anlama geldiği bilinmelidir. Tanımlanması zor bir terimdir ve araştırmacılar bu kelimeyi çeşitli anlamlarda kullanır (bkz. Kreeft ve Tacelli, 1994, s. 212-213). Bazıları mit kelimesini, doğaüstü herhangi bir hikâye olarak tanımlar. Kelimeye antik Yakın Doğu’daki dinlerin kutsal metinleriyle birlikte bakarsak, açıkça tanımlanmış bir kullanımını görürüz. Eski Antlaşma uzmanı John Oswalt, ‘The Bible Among the Myths’ adlı kitabında mitolojik metinler ile İbranice İncil (2009) arasındaki çarpıcı farklılıklara dikkat çekti. Kutsal Kitap ve mitoloji, temelde iki farklı dünya görüşüne dayanır. Aralarında onlarca farklılık olmasına rağmen, bu yazıda özellikle dördüne değineceğiz.
Tanrı’nın Ahlaki Karakteri
Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın ahlaki karakteri kutsallık ve doğrulukla özdeşleştirilir. Kısacası kutsallığı tanımlayan O’nun karakteridir. Nitelikleri davranış standartlarını belirler. Etik ve ahlaki açıdan saf ve dürüsttür. Mükemmel olan Tanrı değişmez (Mal.3:6). Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın iyiliğine birçok yerde atıfta bulunulur (Mez.16:2; 31:19; 107:1).
Tanrı kötülükle ayartılamadığı gibi kendisi de kimseyi ayartmaz (Yak.1:17) veya gözleri kötülüğe bakamaz (Hab.1:13). İnsanlar ahlaki yaşam yoluyla Tanrı’nın kutsallığını yansıtır (Lev.11:44; 1.Pe.1:16).
Antik Yakın Doğu’daki tanrılar sık sık ahlaksız davranışlarda bulunur ve kendilerini sefahate teslim eder. Antik Mısır efsanesinde Seth, kardeşi Osiris’i öldürür ve bedenini parçalara ayırır. ‘Horus ve Seth’in Amansız Mücadelesi’ başlıklı Mısır mitinde ise Seth, yeğeni Horus’a istismarda bulunmaya yeltenir (Lichtheim, 2006, 2:219). Cinsel istismar, şaşırtıcı bir şekilde antik Yunan mitolojisinde ortak bir temadır.
Atrahasis Destanı’nda tanrılar, kendilerini uykusuz bırakan insanlığa öfkelenir. Hastalık ve kıtlık da dâhil olmak üzere çeşitli yollarla insanlığı cezalandırdılar. Sonunda ise geceleri uyuyabilmek için insanlığı yok edecek bir sele neden oldular (bkz. Foster, 1997). Ayrıca destanlardaki tanrıların sarhoş olabildiğini okuyoruz.
Kutsal Kitap’ta ise Tanrı’yla ilişkili böyle ahlaksız hikâyeler yer almaz. Kutsal Kitap’ın Tanrısı, hiçbir şekilde insan ürünü olan tanrılarla karşılaştırılamaz.
İnsanlığa Bakış
Kutsal Kitap’ta yaratılış eksiksiz ve kusursuzdur. Oysaki mitolojideki anlatılanlara bakıldığında şu sonuca varabiliriz: İnsanlar tanrılara hizmet etmek için yaratılmıştır. Hizmette başarısız olmaları durumunda ilahi gazaba uğrarlar.
Walton şöyle der: ‘‘İsrailliler, seçilmiş ulus olarak yaratıldıklarına inanırken, Mezopotamyalılar hizmet etmek için yaratıldıklarını düşünüyordu. İsraillilerin insanı yaradılışın merkezinde görmeleri, ona Tanrı’nın suretinde yaratılmış olduğu gerçeğiyle desteklenen bir saygınlık kazandırdı. Ancak Mezopotamyalılar insanı değerli bir yaratık olarak görmedi. Buna göre, insanlar hizmet ettikleri duruma göre onur kazanmaktaydı’’ (1989, s. 29).
Kutsal Kitap’taki yaratılış hikâyesi, antik Yakın Doğu mitolojisinden tamamen farklıdır. Tanrı Sözü’nde insanlık, yaratılışın merkezinde yer alır. Yaptığı işlerden dolayı değil, var olduğu için değerli ve onurludur. Tanrı, insanlığa ‘‘Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın’’ dedi (Yar.1:28).
Tanrı, yaratılan tüm bitkileri ve hayvanları insanların denetimine sundu (Yar.1:29-30). Yeni Antlaşma (İncil), tapınmanın Tanrı’yı onurlandırmanın yanı sıra iman kardeşlerinin de yararına olduğunu ortaya koyar (Elç. 2:46-47; Ef.5:19).
Tanrı’nın İradesi
Farklı kültürlerde tanrıların insanlardan ne istediği tam olarak bilinmiyordu. İnsanlar içinde bulundukları koşullara dayanarak tanrıların iradesini anlamaya çalışırdı. Her şey yolunda gidiyorsa tanrıların iradesinin yerine geldiği kabul edilirdi. Yaşanan herhangi bir trajedi durumunda ise tanrıların insanlığa gücendiğine inanılırdı. Tanrıları gücendirdiğini düşünen insanlar kurbanlar sunardı. Bu kolay bir iş değildi ve tahmin yürütmeye dayanıyordu. Kutsal Kitap’ta ise Tanrı, buyruklarını net bir şekilde açıkladı.
Tanrı’nın iradesinin yazılı olduğu yasa, Musa tarafından Levili kâhinlere ve İsrail’in ileri gelenlerine verildi (Yas.31:9-13). İnsanlar öncelikle uyarıldı, ardından azarlandı ve Tanrı’yı hoşnut etmek için yapılması gerekenler özel olarak açıklandı.
Tarihsel Yaklaşım
Kutsal Kitap yazarları, doğrusal zamanın varlığına ilişkin bir dünya görüşüne sahipti. Geçmişin, günümüzün ve geleceğin büyük bir önemi vardır. Özellikle geçmiş, on iki taşın dikilmesi (Yşu.4:19-24) veya Fısıh Yemeği (Mat.26:17-30; Mar.14:12-26; Luk.22:7-39) gibi önemli anları hatırlatma işlevi gördü. Yoel peygamberin Rab’bin yaklaşan Günüyle ilgili endişeleri (Yoe.2:1-11) veya Mesih’in ikinci gelişine dair öğretiler (Mat.24:30; 1.Se.4) geleceğe vurgu yapmaktadır. Kutsal Kitap yazarları, zamanın tüm aşamalarının önemli olduğunu düşündü.
Antik Yakın Doğu kültürleri arasında tarih anlayışı bulunmuyordu. Tarih görüşü döngüseldi, geçmişe ya da geleceğe önem verilmiyordu. Herodot’un (yaklaşık MÖ 484-425) ‘tarihin babası’ olarak kabul edilmesinin bir nedeni vardı. Çünkü kendi zamanından önce geçmişe dair yeterince kayıt yoktu. Tarihyazımı anlayışı mevcut değildi. Geçmişin, kendilerini yüceltmekle ilgilenen hükümdarlar tarafından propaganda aracı olarak kullanılması dışında bir önemi yoktu (bkz. Oswalt, 2009, s. 111-137).
Sonuç
Mitoloji, fantastik yaratıklardan veya heyecan verici hikâyelerden çok daha fazlasıdır. Bu bir düşünme biçimi ve dünya görüşüdür. Dikkatli bir şekilde araştırıldığında Kutsal Kitap’ın antik Yakın Doğu mitolojisindan tamamen farklı olduğu görülür. Herhangi bir incelemede bile Kutsal Kitap’ın ve efsanelerle dolu mitolojinin tamamen farklı olduğu anlaşılabilir. Antik metinlerin keşfi ve incelenmesiyle bu farklılıkların tespit edilmesi kolaydır.
KAYNAKÇA:
Foster, Benjamin R., trans. (1997), “Atra-Hasis” in The Context of Scripture, Vol. 1: Canonical Compositions from the Biblical World, ed. William W. Hallo and K. Lawson Younger (Leiden: Brill).
Kreeft, Peter and Ronald Tacelli (1994), The Handbook of Catholic Apologetics: Reasoned Answers to Questions of Faith (San Francisco, CA: Ignatius Press).
Lichtheim, Miriam (2006), Ancient Egyptian Literature, Volume 2: The New Kingdom (Berkeley, CA: University of California Press).
Oswalt, John N. (2009), The Bible Among the Myths: Unique Revelation or Just Ancient Literature? (Grand Rapids, MI: Zondervan).
Pardee, Dennis, trans. (1997), “Ilu on a Toot” in The Context of Scripture, Vol. 1: Canonical Compositions from the Biblical World, ed. William W. Hallo and K. Lawson Younger (Leiden: Brill).
Walton, John H. (1989), Ancient Israelite Literature in its Cultural Context (Grand Rapids, MI: Zondervan).
https://apologeticspress.org/did-the-hebrew-writers-borrow-from-ancient-near-eastern-mythology-4538/