Her insan Tanrı’dan kesin ve net bir bildiri almak ister. Şeytan da hiç kimsenin Tanrı’dan kesin bir söz olduğunu bilmediğinden emin olmak ister. Kutsal Kitap diye adlandırdığımız kitabın Tanrı’nın sözü olduğundan emin olabilir miyiz? Kanon doktrini, bu konuyu enine boyuna düşünmemize yardımcı olur. “Kutsal Kitap’ın 66 kitapçığının Tanrı’nın gerçek sözleri ve Tanrı’nın tek gerçek sözü olduğunu nasıl bilebiliriz?” sorusunu yanıtlar. Bu doktrin bize, elimizdeki Kutsal Kitap’ın ve yalnızca Kutsal Kitap’ın Tanrı’nın tek sözü olduğuna dair bir güvence sağlar. Öncelikle Yeni Antlaşma kanonu üzerine odaklanacağız, fakat ilkelerin çoğu Eski Antlaşma için de uygulanabilirdir.
Michael Kruger kanon kavramını anlaşılır kılma konusunda büyük ve iyi katkı sağlamıştır. Kanon analizi hakkındaki ilkeleri, dipnottaki İnternet adresinde vurgulanmıştır ve bazı yorumlarla birlikte aşağıda sıralanmaktadır.[1] David Dunbar’ın “The Biblical Canon” adlı makalesi de bu konuyla ilgili oldukça yararlı bir araştırmadır.[2]
Eski Antlaşma
İsa Mesih, İbranice Kutsal Kitap’ın üç kısmından (Tevrat, Zebur ve Peygamberler) Kutsal Yazılar olarak alıntı yaparak bizzat Eski Antlaşma’nın yetkisini tanımıştır. Mesih’in o üç kısımdan yaptığı alıntılar şunlardır: Matta 4:4’te Yasa’nın Tekrarı 8:3; Luka 4:17-19’da Yeşaya 61:1-2; Matta 21:42’de Mezmur 118:22-23. Tanrı’dan gönderilmiş bir peygamber ve Tanrı Oğlu olarak, İsa’nın yetkililiği bu konunun temel ve nihai ölçütüdür. İsa Eski Antlaşma’yı iman ve itaat edilmesi gereken Tanrı’nın sözü olarak gördüğünden, bizler de böyle görmeliyiz.
Güçlü kanıtlar, Eski Antlaşma kanonundaki kitapların İsrail’e verildiği gibi kabul edildiğini öne sürmektedir. Kitaplar yetkili olarak tanınmıştır. İ.S. birinci yüzyılın sonunda Josephus, Eski Antlaşma kanonunun tamamlanmış olduğunu gösterdi. 2. Esdras 14:14, kabul edilen kanonsal kitapların sayısının yirmi dört olduğunu belirtir. Belirttiği sayı otuz dokuzdan azdır, çünkü İbranice Kutsal Kitap Krallar’ı tek, Samueller’i tek ve Tarihler’i tek kitap sayar, ayrıca on iki kısa peygamberlik de tek kitap olarak görülür. Talmud, Bava Bathra 14-15’te aynı sayı kabul edilir.[3] Yeni Antlaşma’da Eski Antlaşma kitaplarından Kutsal Yazılar olarak sayılan sekiz yüzün üzerinde gönderme ve alıntı vardır. Ancak apokrif kitaplardan hiçbiri Yeni Antlaşma yazarları tarafından alıntılanmamıştır; eğer onlar tek tek veya toplu halde Kutsal Yazılar olarak sayılsaydı, bu kilit bir eksiktir.
Bu nedenle Kutsal Kitap uzmanları Kutsal Yazıları “kendiliğinden doğrulanan” olarak tanımlar. Diğer deyişle, kitaplar kendi yetkilerine sahiptir ve bunu kanıtlamak için de hiçbir konseye ihtiyaç duymazlar. Bazıları İbranice Kutsal Kitap’ın kanonunu doğrulayan “sözde” Jamnia Konseyi’ni ortaya atar. Eski Antlaşma’nın herhangi bir konsey tarafından onaylandığına dair kanıtlar çok zayıftır, muhtemelen de böyle bir durum söz konusu olmamıştır, çünkü metinler zaten Tanrı’nın sözü olarak sayıldığından böyle bir mecburiyete gerek duyulmamıştır.
Bir Eski Antlaşma metninin Kutsal Yazılar olarak kabul görmesi için esas kriter, yazarın peygamberlerin çizgisinde olduğunun görülmesidir. Yahudiler peygamberliklerin Malaki ile sona erdiğine inanıyorlardı. Deliller göstermektedir ki İ.Ö. 100’de Yahudiler tamamlanmış bir kanonu kabul etmişlerdi.[4]
Yeni Antlaşma
Yeni Antlaşma kanonu kriter açısından benzer bir yol izledi. Yeni Antlaşma’da aynı zamanda, diğer Yeni Antlaşma mektuplarının ve müjdelerin de zaten Tanrı’nın sözü olarak kabul edildiğini gösteren ifadelere sahibiz. Petrus, 2. Petrus 3:15-16’da, Pavlus’un mektuplarını Tanrı’nın sözü olarak kabul eder. 1. Timoteos 5:18, Luka 10:7’yi (Yas. 25:4’ü alıntılayarak) Tanrı’nın sözü olarak alıntılamaktadır.
Ancak Yeni Antlaşma kanonunun bütünüyle kabul edilen şekli bir araya gelene dek, kitapların yazılma zamanı arasında uzun bir dönem geçmişti. Yeni Antlaşma’nın yirmi yedi kitabının tamamının ilk kez kabul edilmesi, Athanasius’un İ.S. 367’de Diriliş Bayramı’ndaki mektubunda görülmektedir. O dönemden önce, Klemens ve Origenes gibi bilginler (İ.S. ikinci yüzyıl) Yeni Antlaşma’nın büyük kısmını Kutsal Yazılar olarak tanıyordu. Kitaplar daha ilk dönemde üç gruba ayrılmıştı. Anlamamız açısından, biz bunu iki gruba indireceğiz. Daha önce kabul edilen kitaplar, dört Müjde’yi ve Pavlus’un mektuplarını kapsıyordu. İlk dönemde üzerine tartışılan diğer kitaplar vardı ama daha sonra bunlar Kutsal Yazılar olarak tanındı. Yahuda ve 2. Petrus, içerik açısından ‘birbirlerine çok fazla benzedikleri için’ geciktirildi. 2. ve 3. Yuhanna’nın da çok kısa olduğu düşünüldü. Yakup kitabı da Pavlus’un öğretileriyle varsayılan bir tartışmadan ötürü sorgulandı. Diğer kitaplar, Hermas’ın Çobanı, Barnabas’ın mektubu ve Pavlus’un İşleri gibi, hiçbir zaman Tanrı’nın sözü olarak görülmedi.
Bir kitabın Yeni Antlaşma kanonu olarak kabul edilmesi için kullanılan kriter açık ve netti. Her şey Mesih ve O’nun öğretileriyle başlıyordu. Dirilişinden ötürü İsa, haklı olarak Yasa’nın Tekrarı 18’de Musa’ya verilmiş vaadi gerçekleştiren peygamber olarak görülüyordu, buna göre sözlerinde ve Kutsal Yazıları kullanmada yetkili olduğunu kesindi. Mesih’in Eski Antlaşma’yı kabul etmesi ve kullanması, yaptıklarını ve öğretilerini anımsamaları için elçilerini yönlendirecek Ruh’u vaat etmesi (Yu. 14:26; 15:26 ve 16:7-13), kanonu anlamak için esastır. Yuhanna 14-16‘dan ayetler, Yeni Antlaşma’yı yazarken elçilere yardım sağlanacağını temin ediyordu.
Sahte öğretmenler ve sahte öğretiler, kanonu belirleme ihtiyacında kilit bir rol oynadı. İsa’nın öğretileri, ölümü ve dirilişiyle ilgili elçilerin bildirdikleriyle fikir ayrılığı gösteren çeşitli öğretiler ortaya atıldıkça, yetkili bir tanık zorunlu hale geldi. İsa’nın öğretileri ile elçisel tanıklığı savunmak ve sahte öğretileri çürütmek için yazılı belgelere, yetkili kitaplara gerek duyuldu. Markiyon’un Kutsal Yazılar görüşü, kanonu oluşturma gerekliliğine pek yarar sağladı. Markiyon Pavlus’un mektupları dışında neredeyse her şeyi reddetti. Fazlaca Yahudi yanlısı olduğu düşünülen kitaplar (örneğin Matta) ve Eski Antlaşma’nın tamamı kendisi tarafından reddedildi. Sahte öğretmenler ve sahte öğretiler, kiliseyi yıllardır kendi inandıklarına kabul etmeye zorladı: Bazı kitaplar Kutsal Yazılar’dı, bazıları değildi.
İlave bir neden, imanlılara yapılan zulümlerdi. Zulüm, Hristiyanların yazıların kopyalarını yetkililere sık sık teslim etmelerine yol açıyordu. Zulüm gören bir Hristiyan, sahte değil gerçek Tanrı’nın sözü uğruna ölüyor olduğundan emin olmak istiyordu.
Kruger, kanonu tanımlarken, hatırlanması gereken birkaç önemli noktaya değinir.
1- Yeni Antlaşma kitapları, sahip olduğumuz ilk Hristiyanlık belgeleridir. Herhangi bir şeyin başlangıcına ne kadar yakın olunursa, bilginin daha doğru olacağı düşünülür. Bu birinci yüzyıldaki bütün yazıların kanonsal olduğu anlamına gelmez, sadece kanonsal kitaplar eski olduğu söylenmektedir.
2- Yeni Antlaşma döneminde yazılan bütün apokrif kitaplar, ikinci yüzyılda veya sonrasında yazılmıştır. Birçoğu sahte isimli yazarlarla anılır. Teolojileri çoğunlukla birinci yüzyıl dökümanlarıyla uyum içerisinde değildir. Birinci yüzyıla ait dökümanlarla benzer görüş içerenlerden hiçbiri Yeni Antlaşma kanonuna dahil olabilecek kadar açık veya eski tarihli değildir. Bazı apokrif kitapların Katolik Kilisesi’nin Eski Antlaşması’na eklenmesi resmi olarak kanonun tamamı ilk kiliseler tarafından tanımasının üzerinden 1200’ü aşkın yıl geçtikten sonra gerçekleşti. Hieronimus, yaptığı Kutsal Kitap’ın Latince çevirisi için apokrifin değerli olmadığını düşündü. 16. yüzyılda apokrifin kabul edilme süreci bu kısa girişin konusu dışındadır, fakat Martin Luther’in Kutsal Kitap yetkisinde olma kriterleri için sunduğu argümanların Katolik Kilisesi’nin o dönemde bu kitapların birçoğunu listeye eklemesinde bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
3- Görmüş olduğumuz gibi, Yeni Antlaşma elçiler veya elçisel vekiller tarafından yazıldı (Markos Petrus’u temsil eder; Luka Pavlus’u temsil eder). Efesliler 2:20 ve Matta 10:14 gibi ayetler elçilerin yetkisini açıklar. Yuhanna 14:26 ve 15:26, Yeni Antlaşma’nın yazılmasında Kutsal Ruh’un rolüne işaret eder. İkinci yüzyıl apokrifinin bir şekilde bir elçiyle ilişkilendirilmesi, yazıların yetkili olarak görülmesi için elçisel yetkinin mecburi olduğunu göstermektedir.
4- İ.S. 170’de Tatian ve 180’de Ireneus, yalnız ve yalnız dört müjdeyi “müjdeler” olarak gördü. Ireneus bu “dört “ müjdeyi, kendi döneminden çok önce oluşmuş bir geleneğe işaret ederek, “kendisine iletilmiş” olarak tanımlar. Böylece ikinci yüzyılın sonunda dört müjdenin sabit bir kategori olduğunu söyleyebiliriz. Yazılmış başka “müjdeler” olmasına rağmen, başka hiçbir müjde Kutsal Yazı olarak kabul edilmedi.
5- İ.S. 180’de yirmi yedi Yeni Antlaşma kitabının yirmi ikisi onaylandı. Muratorian belgesi bazı kitaplar hakkında tartışmalar yaşandığını ortaya koyuyor ki bu aslında şaşırtıcı olmamalı; konu oldukça mühimdi ve layığıyla çözülmeliydi. Ancak temel inançlar kitaplardan yirmi ikisini seçecek kadar yerleşik hale gelmişti, bu kitapların her biri de İncillerimizde bulunmaktadır. Belgelerde sıralanan başka hiçbir kitap Kutsal Yazılar arasında görülmemiştir.
6- Hermas’ın Çobanı gibi kanona ait olmayan kitapların kilise önderleri tarafından kullanılmış ve ruhsal gelişim için yararlı görülmüş olmasına rağmen, hiçbiri Kutsal Yazılar olarak kilise babaları tarafından alıntılanmamıştır. Bu tarihsel gerçek değerlendirme yaparken ağır basmalıdır. Ayrıca burada sessizlik argümanı da söz konusu değildir, çünkü bu kitaplar biliniyordu, tartışılıyordu ve övülüyordu. Bu kitaplar asla Yeni Antlaşma belgeleri kadar yetkili olarak sayılmamıştır.
7- Bildiğimiz bir konu, yine de tekrar etmekte yarar var: İznik Konseyi Yeni Antlaşma kanonunu belirlemedi. Bu konsey başka önemli konular üzerine eğilmişti, Mesih’in doğası gibi. Kanona hiçbir kilise konseyi karar vermedi. Kanonsal kitaplar hakkındaki kararlar bir anlaşmazlığı çözümlemek için yazılmadı; aksine, konseyde alınan bazı kararlar yıllardır neler bilindiğini bildiriyordu sadece. Geniş kapsamlı ve eski usul bir fikir birliği söz konusuydu. Aynısı Eski Antlaşma için de söylenebilir. İsa’nın yetkisi, Eski Antlaşma’yı üç katlı boyutuyla ‘kabul edilir ve yetkili Kutsal Yazılar’ arasında kabul etmemize yardım etmektedir. Bu, İsa’nın bir tartışmaya ya da karara çözüm getirmek için alıntı yapabilme yetkisidir.
8- Tanrı’nın gerçek ve sadık olduğunu bilmek (Say. 23:19), Kutsal Kitaplarımızda olanın Tanrı’nın sözü ve dışında kalanın olmadığı şeklinde meşru bir sonuca vardırır.
9- Kanona ait kitaplar kendilerine dair tanıklık etmektedirler. Yaşam değiştiren ruhsal bir niteliğe sahiptirler. Bu değişim, kitabı yazdıran Ruh’un eylemi olmadan bilinmez. Kabul edelim ki bu noktada bir öznellik derecesi vardır ve çeşitli dini altyapılardan gelen birçokları benzer iddiada bulunabilir. Basitçe eklemek isterim ki, müjdeyi duymak veya okumakla görülen değişim, kolay olduğu kadar zorlu durumlarda da, tarih boyunca çeşitli kültürlerde oldukça yaygındır. Değişim, toplumun kendisi de dahil, “dini görev ve sorumlulukları” yerine getirmenin ötesine geçip her anlamda yaşamların değişmesi haline gelmiştir.
Kutsal Kitap kanonunu oluşturma süreci, diğer antik metinler ve yetkileri için kullanılmış kriteri de barındırıyordu. Yetkinin doğal kriteri, temel öğreti üzerindeki yaygın ve ilk kullanım ve fikir birliği, herhangi bir metnin yetkisini belirlemede tarihçiler tarafından kullanılan sıradan bir kriterdir. Benzer adımlar ve kriter, kanon belirlemede de kullanılmış görülmektedir.
Kutsal Kitap’ın Tanrı’nın sözü olduğuna güvenebiliriz. Tanrı’dan gelmiş, gözden kaçırdığımız başka hiçbir söz ve bildiri yoktur.