Bu gerçekten de pek harika ve yararlı bir kitap. Sıradan okuyucu için yazılmış ve çok iyi şekilde düzenlenmiş ve birçok renkli fotoğraf içeriyor. Kilisenin kuruluş tarihinden (İ.S. 30) Osmanlılar’ın 1453’te İstanbul’u fethedişine kadarki zaman dahilinde geniş konu başlıklarını kapsıyor. Yazar Andrew Jackson gerçek bir Türk aşığı. Türkiye’de 25 yıldan fazla ders vermiş ve seyahat etmiştir. İnanç turizmi kapsamında Türkiye’deki tarihi yerler turlarına ev sahipliği yapmaktadır.
Kitabın en güçlü yanı düzenidir. Üç yüz insan, yer, olay, konu ve hatta metin, tarihsel durumlarına göre, her biri kendine ait numaralı başlıkla düzenlenmiş. Bir başlık kitapta başka bir konu başlığına göndermede bulunduğunda, o konunun numarası referans veriliyor, okuyucunun ilişkili konu başlıklarına kolayca ulaşması sağlanıyor. Kitap, içindekiler, sözlük ve kaynakça, kronolojik ve coğrafi tablolar içeriyor. Bu araçlar okuyucunun konu başlığıyla, kişiyle ya da olayla ilgili kısa bir sürede genel bir fikir kazanmasına yardımcı oluyor.
Kilise tarihini ve Türkiye’nin coğrafyasını birazcık bilen bir kişi, kitaptaki konularının bazılarını kolaylıkla tahmin edebilir. Kutsal Kitap’ta geçip de Türkiye’de bulunan coğrafi yerlerin dizininin 10 sayfa olması yine de şaşırtıcı. Kapadokya, Antakya ve diğer tahmin edilen yerlerin yanı sıra, Niksar, Sivas ve Sinop başlıkları da mevcuttur. Çok az bilinen olaylar ve kişiler hakkında da bilgilendirme yapılmıştır. Pavlus ve ünlü ilk gözetmenler veya piskoposlar hakkında başlıklar olmasının yanı sıra, Jackson daha az bilinen gözetmenler ile kendi kahramanlıkları ve çok az bilinen güçlü iman kadınları hakkında bilgilere de yer vermektedir. Türkiye’nin “Hristiyan tarihi” birçoğumuzun düşünebileceğinden çok daha geniş ve derindir.
En merak uyandıran ilavelerden bir kısmı, eski kilise gözetmenleri tarafından yazılmış mektuplardır. Didache gibi metinler ve gözetmenlerin mektupları, birçok nedenden ötürü ilginçtir. Öncelikle, kilisenin “ahlak” vurgusuna nasıl hızlı geçtiğini gösterirler. Mektuplar, teolojik gerçeğin tanımlayıcısı olmaktan çok teşvik niteliğindeydi. Buna ek olarak, hem Eski hem de Yeni Antlaşma’ya bir hayli gönderme ve bunlardan alıntı yapılmış olması ilk kiliselerin Tanrı’nın sözünü ne kadar derinden özümsemiş olduğuna işaret etmektedir.
Jackson İgnatius’la, Antakya piskoposuyla ilgili oldukça fazla bilgiye yer verir. İgnatius İ.S. 83’te piskopos, yani bulunduğu şehirdeki ve civar bölgedeki kiliseleri yöneten ihtiyar oldu. Jackson, İgnatius’un Roma’da şehitlik yolunda ilerlerken yazmış olduğu yedi mektubu alıntılamış. Bu mektuplarda, İ.S. 83-110 yıllarında çeşitli gelişmeler olduğunu görüyoruz: İgnatius, kiliseden söz ederken katolik (“evrensel” anlamına gelmektedir) terimini kullanan ilk kişiydi. İgnatius ayrıca ilk defa bir grup kilisenin “tek piskoposu” olabileceğinden bahsetti, o bölgedeki herkesin o piskoposa bağlı olmasını istedi.
İgnatius’un mektuplarının lütuf konusunda daha az vurgusu ama güçlü bir ahlaki tınısı vardır. Tanrı’nın “yapmış olduklarından” az ve imanlının “yapması gerekenlerden” çok söz eder. Bu bir şekilde yaklaşmakta olan ölümünün farkında oluşuna atfedilebilir, bu mektuplar aracılığıyla son defa imanlılara yaşam hakkında teşvik vermiştir. Yine de müjdenin lütuf vurgusuna bu denli erken yönelmesi ilginçtir.
Efes’teki imanlılara yazdığı mektubun şu kısmı, ilk kilise döneminin önemli sütunlarından biri olan İgnatius’un umutları hakkında bir fikir verir:
Tanrı’nın sevdiceği, Kurtarıcımız İsa Mesih’e iman ve sevginiz doğrultusunda doğruluğu alışkanlık edinerek edindiğiniz namınızı iyi biliyorum. Tanrı’nın ardından gidenler olarak ve Tanrı’nın kanıyla harekete geçerek, size yakışan işi eksiksizce tamamladınız. Roma’da vahşi hayvanlarla savaşmamı sağlayacak dualarınız sayesinde şehit olarak ölmekle kendisini bizim için Tanrı’ya bir sunu ve kurban olarak sunmuş olanın kesinlikle bir öğrencisi olabileceğime güvenerek ortak ad ve umut uğruna Suriye’den (Antakya’dan) zincire vurulmuş halde geldiğimi duyunca çabucak beni görmeye geldiniz.[1]
Kitaptaki ilave mektuplarda, hem İgnatius’un (vahşi hayvanlar tarafından parçalandı) ve Polykarpos’un şehitlikleri detaylı anlatılıyor.
Türk okuyucusunun ilgisini çekebilecek bazı detayları şöyle sıralayabilirim:
- Öncelikle tarihe atfedilmiş bu kitapta, Üçlü Birliği, özellikle de Mesih’in doğasını tanımlamada ilk kiliselerin gayretlerinin bir kısmı kısa ama etkili bir özetle anlatılmış (s. 32-34).
- İran, Orta Asya, Çin ve Hindistan bölgelerine yönelen müjdelemenin Doğu “merkezi” Edessa’ydı (Şanlıurfa).
- Timoteos Efes’te gözetmen olarak hizmet etti ve Artemis’in onuruna topluca yapılan bir ayini durdurmaya çalıştığı için seksen yaşında taşlanarak öldürüldü.
- Karaman, İ.S. 200-700 yıllarında “Bin Bir Kilise” olarak bilinen bölgenin vatanıydı.
- Osmanlılar tarafından İstanbul’un fethedilmesinden sonra Andreas, Luka, Timoteos, Konstanstinus ve İoannes Khrysostomos’un gömüldüğü Kutsal Elçiler Kilisesi, Fatih Sultan Mehmet tarafından Fatih Camii’ne dönüştürüldü.
Kitabın tek kötü tarafı, Anadolu’nun kilise tarihinde ne kadar büyük bir rol oynadığını gösteren böyle bir kaynağın Türkçe olmamasıdır.
Biliyor muydunuz?
Onisimos, Filimon’un kaçan kölesi, muhtemelen Timoteos’tan sonra Efes’in gözetmeniydi.
Luka, Müjde’nin yazarı, büyük ihtimalle Efes’te vefat etti. Daha sonraki dönemlerde kalıntıları İstanbul’a getirildi ve Kutsal Elçiler Kilisesi’ne konuldu.
Dipnot
-
[1] İgnatius’un Efes Kilisesi’ne Mektubu 1. Bölüm’den alıntılanmıştır.
KAYNAKÇA: https://www.e-manetdergi.org/tr/dergi/makale/turkiyenin-hristiyan-kutsallari