Barbarlar, imparatorluğa akın ederek Roma’nın yaşam tarzını tehdit ediyordu. Kilise, aynı zamanda sapkın öğretilerle mücadele ediyordu. Kültüre, medeniyete ve kiliseye yönelik tehditlere Augustine hikmetli yaklaştı.
Kuzey Afrika’da dünyaya gelen Augustine, Roma İmparatorluğu’nu tehdit eden sapkınlıkların farkındaydı. Babası bir pagandı, annesi ise Rab’be sadık bir Hristiyandı. Augustine, ergenlik çağında şehvet ve lüks yaşam arzusuna tutsaktı. 17 yaşındayken Kartaca’da eğitimine başladı. Orada çalışmalarıyla adını duyurmaya başladı. Maniheizm ve Cicero’nun öğretilerinden etkilenen Augustine, memleketi Thagaste’ye döndü. Mani adında bir Pers’in öğretilerine dayanan Maniheizm, ışık dünyası ile karanlık dünyasının sürekli birbiriyle savaştığını ve insanlığın bu mücadeleye kapıldığını öğretiyordu. Augustine, dini görüşlerini annesi Monica’dan saklamaya çalışıyordu. Ancak annesinin fark etmesi üzerine Augustine, evden uzaklaştırıldı. Oğlunun İsa Mesih’i kabul edeceği günü hayal eden Monica, Augustine’nin Hristiyan olması için dua etmeye devam etti.
Annesi, Roma’ya çağrılan oğluna gitmemesi için yalvardı. Augustine, annesine Kartaca’da kalacağını söyleyerek gitmesini istedi. Ancak annesi ayrıldıktan sonra Roma’ya giden bir gemiye bindi. Roma’da yaklaşık 1 yıl geçiren Augustine, piskopos Ambrose’un etkileyici vaazlarını dinlemek için katedrale gitmeye başladı. Kısa süre içinde Maniheizm’i terk ederek Neoplatonizm’i (Yeni Platonculuk) benimsedi.
Annesi, evlenmesi için oğluna uygun bir eş bulmaya karar verdi. Augustine’in çok sevdiği ve aynı zamanda oğlunun annesi olan bir cariyesi vardı. Ancak onunla siyasi ve sosyal nedenlerden dolayı evlenmek istemiyordu. Augustine, duygularıyla ve bedensel arzularla mücadele ediyordu. Gençliğinde armut çalan Augustine, ‘‘Asıl zevkim, yasak olan şeyleri yapmaktı. İçimdeki kötülük iğrençti, ancak onu seviyordum’’ dedi. Bir öğleden sonra endişelerle boğuşurken, ‘Al ve oku’ diyen bir ses işitti. Masanın üzerinde duran Kutsal Kitap’ı açarak ilk gördüğü ayeti okumaya başladı. Romalılar 13:13-14’te yer alan, ‘‘Kendimizi çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, ahlaksızlığa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kaptırmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin’’ sözünü okudu. Deneyimi hakkında yazan Augustine, ‘‘Daha fazla okumama gerek yoktu. Çünkü okumayı bitirdikten sonra yüreğim esenlikle doldu ve şüphenin tüm karanlığı yok oldu’’ dedi.
Hristiyan olduktan sonra Ambrose’a durumu hakkında bir not gönderdi. Ardından arkadaşları ve annesiyle birlikte Cassiciacum’daki evine çekildi. Felsefe üzerine çalışan Augustine, Neo-Platoncu tarzda kitaplar yayınlamaya devam etti. Altı ay sonra Ambrose tarafından vaftiz edilmek üzere Milano’ya döndü. Ardından yazar ve düşünür olarak yaşamak üzere Thagaste’ye yerleşti. Memleketine varan Augustine, annesini, oğlunu ve en yakın arkadaşlarından birini kaybettiğini öğrendi. Kayıplar, onu daha güçlü hale getirdi.
Arkadaşlarıyla birlikte dua ederek ve Kutsal Yazıları inceleyerek Thagaste’de bir topluluk kurdu. 391’de manastır kurma düşüncesiyle Hippo’ya gitti. Piskopos Valerius bir Pazar günü vaazında Augustine’i görünce Hippo’da rahiplere acil ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Kalabalık Augustine’i ön sıralara doğru gönderdi. Augustine, isteği dışında rahip olarak atandı. Yerel Pön dilini konuşamayan Valerius, öğretme ve vaaz etme görevini yeni rahibe devretti. Valerius’un ölümünden sonraki beş yıl içinde Augustine, Hippo’nun piskoposu oldu.
Kiliseyi iç ve dış tehditlere karşı korumak için çalıştı. Kuzey Afrika’daki kilise kargaşa içindeydi. Maniheizm takipçilerinin sayısı hızla artmıştı. Maniheizmin güçlü ve zayıf yönlerini bilen Augustine, sapkın öğretiyle mücadele etmeye başladı. Öncelikle okul arkadaşı ve önde gelen bir Maniheist olan Fortunatus ile tartıştı. Augustine zafer kazandı ve Fortunatus sapkın öğretileriyle kenti terk etmek zorunda kaldı.
Bölücü ve ayrılıkçı bir grup olan Donatistlerle mücadele etmek daha zordu. Grup, Katolik kilisesinin ele geçirildiğine ve Katolik liderlerin kiliseye ihanet ettiğine inanıyordu. Hristiyanlığı savunan Augustine, sert bir dille yazarak, ‘‘Rab’bin evinin tüm dünyada inşa edileceğini söyleyen bulutlar gök gürültüsüyle hareket ederken, bataklıktaki bu kurbağalar sadece kendilerinin Hristiyan olduğunu iddia ediyor’’ dedi.
Anlaşmazlığın çözülmesi için 411 yılında Kartaca’da bir araya gelindi. Augustine’in açıklamaları, Donatistleri yenilgiye uğrattı. Ancak kilise için sevinmenin zamanı değildi. Toplantıdan bir yıl önce komutan Alaric ve birlikleri Roma’yı yağmaladı. Varlıklı Romalılar, Kuzey Afrika’ya kaçmak zorunda kaldı. Augustine yeni bir mücadeleyle karşı karşıyaydı. Roma tanrılarını reddedip Hristiyanlığı benimsemenin imparatorluğun sonunu getirdiğini iddia edenler vardı. Augustine, tüm bu iddiaları 12 yıl boyunca yazdığı ‘Tanrı Şehri’ (The City of God) adlı eserinde yanıtladı.
İlk günah üzerine çalışmalarına devam eden Augustinus’un araştırmaları, Ortaçağ düşüncesinin temelini oluşturdu. Augustinus, ‘‘İnsanlar ikiye ayrılır. İnsana göre yaşayanlar ve Tanrı’ya göre yaşayanlar. Bunları iki şehir diye adlandırabiliriz. Göksel Şehir, Roma’yı gölgede bırakıyor. Orada zafer yerine gerçek var’’ dedi. Augustinus’un mücadele ettiği diğer bir görüş ise Pelagianizm’di. İngiliz bir keşiş olan Pelagius, Donatist tartışmaların sona ermesinden sonra ün kazandı. Pelagius, Augustinus’un ilk günah teorisini yalanladı. Bunun yerine günah işleme eğiliminin insanın kendi özgür seçimi olduğunu iddia etti. Bu iddiaya göre Tanrı’nın lütfuna ihtiyacımız yoktu. İnsanlar sadece Tanrı’nın isteğini yerine getirmeye karar vermeliydi.
417’de Pelagius, aforoz edildi. Ancak Eclanumlu Julianus’un, Pelagius’un öğretisini devam ettirdi. Augustine, on yıl boyunca bu öğretilerle mücadele etti. 429’da Vandallar Kuzey Afrika’yı işgal ettiğinde hiçbir direnişle karşılaşmadı. Hippo kentine akın ettiler. Kuşatmanın üçüncü ayında 76 yaşındaki Augustine yaşama gözlerini yumdu. Mucizevi bir şekilde, yazıları Vandallar tarafından ele geçirilmedi. Öğretileri gelecek 1000 yıl boyunca kilisenin temel direği olarak kalacaktı.
KAYNAKÇA: https://www.christianitytoday.com/history/people/theologians/augustine-of-hippo.html