Athanasius, kısa boylu ve koyu tenli olmasından dolayı düşmanları onu ‘kara cüce’ olarak tanımlardı. İskenderiye piskoposu olarak görev yaptığı 45 yılın 17’sini sürgünde geçirdi. Dört Roma imparatoru tarafından beş kez sürgüne gönderildi.
Eserleri kilisenin geleceğini şekillendirdi. Ariusçuluğu sapkınlık olarak ilan etti. Athanasius’un İskenderiye Piskoposu Alexander’ın baş diyakoz yardımcısı olmasıyla tartışmalar başladı. Üçlü Birlik üzerine açıklama yapan Arius, ‘‘Eğer Baba, Oğul’un babası olduysa, o zaman doğmuş olanın varoluşu bir başlangıca sahipti ve bundan, Oğul’un olmadığı bir zaman olduğu sonucu çıkar’’ ifadelerinde bulundu.
Tartışmalar son bulmadı. Alexander ve Athanasius, Arius’un Teslis inancını reddettiğini söyledi. İsa ile Tanrı’nın aynı öze sahip olduğunu söyleyen Athanasius’a göre, yalnızca yüzde yüz insan olan biri insanlığın günahını üstlenebilir ve yalnızca yüzde yüz Tanrı olan biri insanlara kurtuluş sağlayabilir. Yeni Antlaşma’daki kurtuluş doktrininin İsa’nın insan-Tanrı doğasına dayandığını söyleyen Athanasius, ‘‘Oğul’un olmadığı bir zaman olduğunu iddia edenler, yağmacılar gibi Tanrı’nın Sözünü çalıyor’’ dedi.
Arius’a göre, ‘‘Oğul bir yaratıktır ve Baba’nın eseridir. Özü itibariyle Baba’ya benzemez; Baba’nın gerçek ve doğal Sözü değildir. Gerçek bilgeliği de değildir; yaratılmıştır, ancak terimlerin yanlış kullanılmasıyla Söz ve Bilgelik unvanına sahip olmuştur. Bu nedenle tüm yaratılanlar gibi doğası gereği değişime tabidir.’’
Tartışmalar yayıldı ve imparatorluğun birçok yerinde ‘‘Oğul’un olmadığı bir zaman vardı’’ sözü duyulmaya başlandı. Yaşananlar üzerine bir tarihçi şöyle yazdı: ‘‘Piskopos, piskoposla çekişiyor. İnsanlar ise sivrisinek sürüleri gibi birbiriyle savaşıyor.’’ Tartışmalar İmparator Konstantin’e ulaştı. ‘‘Kilisenin bölünmesi, savaştan bile daha kötüdür’’ diyen Konstantin, tartışmaları sona erdirmek için piskoposlardan oluşan bir konsey topladı. İznik’e davet edilen 1.800 piskopostan yaklaşık 300’ü geldi. Alexander’ın liderliğindeki konsey, Arius’u kafir olmakla suçladı ve onu sürgüne gönderdi. Konstantin kilisede yeniden barışın sağlanması nedeniyle mutluydu. Ancak birkaç ay içinde Arius’un destekçileri Konstantin’i sürgün cezasına son vermesi için ikna etti.
Arius, İznik İnanç Bildirgesi’ni imzaladı. İmparator, piskopos olarak Alexander’ın yerine geçen Athanasius’a sapkın kabul edilen kişilerin kardeş olarak kabul edilmesini buyurdu. Athanasius, buyruğa boyun eğmediği için asılsız suçlamalara maruz kaldı. Suçlamalar üzerine günümüz Lüksemburg yakınlarında yer alan Trier’e sürgün edildi. Konstantin iki yıl sonra hayatını kaybetti ve Athanasius İskenderiye’ye döndü. Ancak bu süreçte Arius yanlıları güç kazanmıştı.
Kilise liderlerinin de kendisine karşı olması nedeniyle yeniden sürgüne gönderildi. 346’da geri döndü, ancak 366’da yeniden sürgün edildi. 70 yaşlarındaydı. Athanasius sürgünde geçirdiği zamanı Ortodoksluk üzerine savunmalar yazarak geçirdi. En etkili eserlerinden biri, manastır hayatının şekillenmesinde rol oynayan ‘Aziz Antonius’un Hayatı’ adlı kitaptır.
Kitap, Antonius’un şeytanla karşılaşmasını anlatmaktadır. Piskopos, keşişi şahsen tanıyordu. Eser, tarihsel olarak en güvenilir kaynaklardan biridir. Kitap, birçok kişide derin izler bıraktı. Hatta bazı paganların tövbe etmesine vesile oldu. İskenderiye’ye kalıcı olarak geri dönen Athanasius, piskoposluğundaki kiliselere mektuplar gönderdi. Mektuplar Büyük Perhiz (Lent) ve Diriliş (Paskalya) Bayramı gibi özel günlerin tarihini belirlemek için kullanıldı.
Yeni Antlaşma’nın derlenmesi üzerine yazan Athanasius, ‘‘Sadece 27 kitap ile imanın öğretisi duyuruluyor. Onlara bir şey eklenemeyeceği gibi, bir şey de çıkarılamaz’’ ifadelerinde bulundu.
KAYNAKÇA: https://www.christianitytoday.com/history/people/theologians/athanasius.html