Hristiyanlar, Kutsal Kitap’ı çok ciddiye alırlar. Ciddiye alırız, çünkü Hıristiyanlar olarak, Tanrı’ya olan imanımızda İsa Mesih’e üstün önem veririz. Ve İsa Mesih’in yaşamı, ölümü, dirilişi ve öğretişi konusunda bize ulaşan tek kayıt, ilk Hıristiyanların Yeni Antlaşma’da yazdıklarıdır. Yeni Antlaşma yazarları, İsa Mesih’in Rab olduğuna tanıklık ederler. Aynı zamanda Eski Antlaşma’ya da, Tanrı’nın halkıyla yaptığı anlaşmanın, Mesih’in gelişini çevreleyen olaylarla tarihi olarak tanıklık ederler. Yeni Antlaşma yazarları kendilerini, Tanrı’nın İsa Mesih aracılığıyla verdiği vahyin tanıkları ve nakledicileri olarak görürler.
Bundan dolayı Kutsal Kitap, hem Hıristiyan zihnini geliştirmek hem de Hıristiyan davranışına rehberlik etmek açısından daima yetkindir.
Sorunlar
Ancak ahlak konusunda kararlar vermek gerektiğinde, Kutsal Kitap nasıl kullanılmalıdır? Almamız gereken kararlar için uygunluğu nasıldır? Bu konuda, yüzleşilmesi gereken bir dizi sorun mevcuttur. Kutsal Kitap’ta, sendikalar ya da gebelikten korunma gibi konularla ilgili ayetler yoktur. Aynı şekilde, in vitro dölleme, uluslararası silah alış-verişi, barut, AİDS, nakil operasyonları gibi konular da yer almaz. Toplumsal davranışlarımız eski İsraillilerinkinden çok farklıdır. Bugünün pek çok toplumunda yapılan evliliklerde çeyiz hazırlanmamakta ve başlık parası ödenmemektedir. Bizim çekirdek aile olarak adlandırdığımız küçük toplumsal birim için Eski Antlaşma’da eş anlamlı bir sözcüğe rastlanmaz.
Kutsal Kitap’ın uygunluğa sahip olduğuna karar verirsek bile. Kutsal Kitap’ın yazın karakteri hakkında gerçek bir sorun vardır: şiir, tarih, peygamberlik bildirileri, bazı öykü ve rüyalar bulunmaktadır. Hıristiyanlar, bazen. Kutsal Kitap’a “itaat etmeye” buyrulur. Dağdaki Vaaz’a itaat etmenin anlamını bilebiliriz, ama İkinci Tarihler ya da Ağıtlar kitaplarına itaat etmenin anlamı nedir? Kutsal Kitap, sistemsiz ve seçicidir. Eski Antlaşma, genellikle Akdeniz’in diğer kenarındaki, Gal eyaleti kadar küçük bir ülkeden söz eder ve o zamana ait diğer büyük uygarlıklarla ilgili bir avuç ipucu da bulunur. Tanrı’nın vahyi, böyle çok özel bir ortamda, yazın çeşitliliğiyle, bizlerin çok farklı küresel köyüne ve değişik düşünce biçimlerine nasıl ilgili olabilir?
Ayrıca buna ek olarak yorum konusunda sorunlar da mevcuttur. Bu sorunların bazıları, şöyledir: metin ne söyler? Matta 19. bölümde yer alan ve İsa’nın, Ferisiler’in boşanma hakkındaki sorusuna verdiği yanıtta geçen “zina” sözcüğünün anlamı, çok iyi bilinen örneklerden biridir. Bu sözcükle ilgili olarak makalelerde çeşitli anlam olasılıkları bulunur – ama yine de eğer metni boşanma konusundaki kararlarımız için bir rehber olarak kullanacaksak, ne anlam ifade ettiğini bilmemiz gerekmiyor mu?
Yorumla ilgili başka sorunlar da söz konusudur. Örneğin, şu gerçekle ne yapmamız gerekir? Matta, boşanmaya karşı olan kural için bir istisnaya (cinsel günah) izin veriyor gibidir. Markos ve Luka bir istisna belirtmezler; Pavlus ise, boşanma konusunu tartışırken boşanma konusunda cinsel günahı göz önüne almaz, ama imansız bir eşten ayrılma konusunun üzerinde durur. Bu durumda, şu sözleri söylemeye itiliyoruz-zorlanıyoruz: Tanrı, bu konuyu bizim için neden bu kadar zorlaştırmıştır?
Eski Antlaşma’nın bazı bölümlerinde savaş konusunun tanrısal onay görmesiyle, İsa’nın Getsemani’de ve Matta 5. bölümdeki şu sözleriyle nasıl bağdaştırabiliriz? ” Kötüye direnmeyin”. İsa, aynı zamanda barışı sağlayanları da kutsamaktadır.
Tüm bunlar karşısında söylememiz gereken nedir?
Farklı Yaklaşımlar
Kutsal Kitap’ın, Hıristiyan ahlakındaki kullanımıyla ilgili birçok yaklaşım bulunmaktadır. Aşırı uçlardan birinde bulunan bir düşünceye örnek olarak, genelde ‘Kutsal Kitap’izm’ şeklinde adlandırılan düşünceyi verebiliriz. Bununla kastettiğimiz. Kutsal Kitap metnine aşırı derece birebir anlamda yaklaşılmasıdır. Bu yaklaşım. Kutsal Kitap’ı, bir ahlak kitabı olarak ve ‘kanıt metinleri’, tartışmayı bitirircesine kullanır. Böylece Levililer 18: 22, erkek eşcinselliğine karşı bir yargıdır ve bazı Hıristiyanlar, bu ayetin, eşcinsellikle ilgili “Kutsal Kitap görüşü” olduğuna karar vererek alıntı yaparlar. Ama bu metne neden itaat edilmesi gerektiğini göstermezler. Aynı şekilde Levililer 19:19’daki – ” Tarlana iki çeşit tohum ekme. Üzerine iki tür iplikle dokunmuş giysi giyme” – sözlerini, günümüzde hiç çekinmeden göz ardı edebileceğimizin nedeni göstermiyor.
‘Kutsal Kitap’izm gerekli olarak seçicidir. Uygun bir ayet bulmak için metne, “körü körüne ya da parmak basmak’ yaklaşımı, Kutsal Kitap’ın ne tür bir kitap olduğunu takdir etmekte yetersiz bir değerlendirmedir. Ancak, bu uygulanan seçicilik, Hıristiyan ahlakında gereğinden fazla kullanılmıştır. Güney Afrika’daki ırk ayırımı politikasının bazı yönlerini (bu politika artık geçerli olmadığı için minnettarız) ırk ayırımı konusundaki bazı Eski Antlaşma metinlerinin çok seçici bir görüşünü temel almamışlar mıydı?
Bu yaklaşım bir başka soruya neden olur: Kutsal Kitap’ın sessiz kaldığı konularda kendi düşüncelerimize göre karar verme özgürlüğüne sahip miyiz yoksa yalnızca Kutsal Kitap’ın öğrettiklerini mi (bu şekilde anlaşıldığında) yapabiliriz? Bazı Hıristiyanların, kiliselerinde bir orga sahip olmayı reddetmelerinin altında yatan konu budur: ” Yeni Antlaşma’da org yoktu”. (elektrik ışıkları, cam pencereler ve kahve de yoktu…)
Bu yanlış ikilemin nedeni, Kutsal Kitap’ın doğası hakkındaki yanlış algılamadır. ‘Kutsal Kitap’izm’, onun farklı geçmiş, huy ve ilgilere sahip birbirlerinden çok farklı insanlar tarafından yazılmış olduğunu fark etmemektedir. Aynı zamanda Kutsal Yazıların, Hıristiyan kilisesine ne amaçlarla verildiğini da anlayamaz. Bu noktaya geri döneceğiz.
Diğer aşırı uçta, kültürel uçurum görüşü olarak adlandırabileceğimiz görüş yer almaktadır. Bize, bu görüşe sahip olan kişiler tarafından, Kutsal Kitap’ın tarihi bir kitap olduğu söylenir. Kutsal Kitap yazarları, kendi çağlarının çocuklarıydılar. Aziz Pavlus, ilk yüzyılda yaşayan bir Yahudi’ydi (ve elbette, tüm bunlar doğrudur.) Ancak bu durumdan şu sonuç çıkarılmaktadır: bu nedenle Kutsal Kitap yazarlarının bize kendilerininkinden çok farklı dünyamız için yararlı herhangi bir bilgi vermelerini bekleyemeyiz.
Umutsuzluğa kapılmış olan böyle bir görüş aynı zamanda Kutsal Kitap’ı yeterince ciddiye almaz. Kutsal Kitap’ın bize Tanrı’nın vahyi olarak geldiğini fark etmez. Pek çok eski metnin, Tanrı’nın, dünyanın ve insanın doğası – kültürel açıdan koşullu bir biçimde ifade edilmese de -hakkında doğru bilgelik aktardığını anlamaz. İnsan yazarların bu sözlerindeki Tanrı’nın sözünü işitemez.
Elbette bizler de kendi çağımızın çocuklarıyız- kültürel olarak yirminci yüzyıl. Aydınlanma sonrası ve teknolojik Batı uygarlığı tarafından koşullandırılmış durumdayız. Ancak bu. Kutsal Kitap’ın bizimle ilgili olmadığı anlamına gelmez. Aksine, özenli bir yorum yapılması gerektiğini gösterir. Yorumun görevi, yazarların ufukları ile kendi ufuklarımızı bir araya getirmeli ki Tanrı’nın o dönemde o şekilde söylediği söz, bugün bize de konuşmaya devam etsin. Bu genellikle zor bir görev, ama kaçınılmazdır. Tanrı’ya şükürler olsun ki, kilisesinin bazı üyelerine, tüm kiliseye bu görevde yardımcı olmaları için ustalık bağışlamıştır.
Daha iyi bir yol
O zaman, ‘Kutsal Kitap’izm’ ve kültürel uçurum gibi bu aşırı uçlar arasındaki orta yol nedir? Hıristiyanlar, ahlak konusunda kararlar alırken. Kutsal Kitap’ı nasıl kullanmalıdırlar?
Daha önce söylenilenlerden anlaşıldığı gibi, öncelikle Kutsal Kitap’ın ne tür bir kitap olduğunu anlamamız gerekir. Sonra, Kutsal Kitap geniş kapsamlı öğretişinin ve edebiyatının ışığında, ahlak konularımızı anlamaya çalışmak için. Kutsal Kitap’sal tanrıbilimsel bir çerçeve oluşturarak bir Hıristiyan zihniyeti geliştirmek için Kutsal Kitap’ı nasıl kullanacağımızı öğrenmemiz gerekir.
Çünkü Kutsal Kitap öncelikle bizi Tanrı’yı tanıma konusunda bilgilendirmek için verilmiştir. Kutsal Kitap’ın teolojisinin – ve bundan dolayı bizim teolojimizin- ardında bir Tanrı deneyimi bulunur. Ve ahlakımızın ardında da bir teoloji mevcuttur. Hıristiyan ahlakı, Hıristiyan teolojisinin içinde olur. Teoloji Mesih için yaşamak, Mesih’i sevmek ve Mesih’i taklit etmek gibi konuların ne anlama geldiğini anlatan sistematik bir yoldur.
İkincisi, Kutsal Kitap’ın çeşitli konular çevresinden düzenlenmiş- yaratılış, antlaşma, günah ve kefaret, kutsal yolculuk, umut ve yücelik- bir öykü olduğunu hatırlamamız gerektiğidir.
Üçüncüsü, Kutsal Kitap’ın bir sürecin kaydı olduğudur- Tanrı halkının giderek derinleşen kendi halkı olarak sorumluluklarını ve Tanrı’yı tanımalarını fark etmeleri. Bu nedenle. Kutsal Kitap’ın tek bölümleri, tüm öykü içinde aldıkları yere göre yorumlanmalıdırlar.
Dördüncüsü, Kutsal Kitap’ın kilisenin kitabı olduğudur. Kutsal Ruh, çağlar boyunca, sıradan Hıristiyan imanlılara olduğu kadar Hıristiyan önder ve düşünürlere de Tanrı’yı tanıma konusunda rehberlik etmektedir. Biz, bir kutsallar topluluğuna aitiz. Augustine ve Aquinas, Luther ve Calvin sorunlarıyla Kutsal Kitap metinlerini anlamaları arasında ilişki kurma konusunda mücadelelerinden öğrenmeliyiz. Hıristiyan anlayışının gelenekleri kilise içinde büyümüştür. Çok iyi bir neden bulunmadıkça, kabul edilmiş Hıristiyan geleneklerini yıkmamız doğru olmaz, (bazen elbette iyi nedenler olacaktır. Son yüzyılda, kölelik geleneğinin yıkılması için iyi nedenler mevcuttu; bugün pek çok kişi, kadınların önder olarak atanmasıyla ilgili geleneğin değişmesi için iyi nedenler bulunduğunu düşünürler.) Kilisenin bedeni olarak, bir Hıristiyan zihniyeti netleştirme ve Hıristiyan davranışı için ölçü belirleme gibi görevlerimizde birbirimize ihtiyacımız olduğunu kendimize hatırlatırız. Tanrı’nın sevgisini tanımamız ” tüm kutsallarla” ( Ef.3:8) birlikte olur.
Aslında, teoloji ve ruhsallıktan ayrı olan “Kutsal Kitap” ahlakı yoktur. Kutsal Kitap’taki Tanrı halkı için ahlak ve ruhsallık, bir madalyonun iki yüzüdür. ” Kutsal Kitap” ahlakı, öncelikle, Tanrı’ya bağlılığın ahlakıdır. Eski Antlaşma terimlerinde, bu durum en iyi şekilde antlaşma yapan Tanrı’ya itaat olarak ifade edilir. Yeni Antlaşma dilinde, “Mesih’i izleme” ya da “Tanrı egemenliğinin bir üyesi olarak yaşama” şeklinde tanımlanabilir. Hıristiyan ahlakı isteğine gönülden itaatiyle ve Ruhu’nun gücüyle Mesih’te Tanrı’nın Rabliği’ne, teslim olmayı içerir.
Bu durumda Kutsal Kitap’ın kullanımıyla ilgili şu soru sorulmalıdır: Kutsal Kitap, Tanrı’ya olan bağlılığımız konusunda bize yardım etmek için hangi rolü üstlenmektedir? Kutsal Kitap’ı ahlak alanında kullanmamız, öğretiş ve ruhsallık ile ilgili kullanımıyla yakından ilişkilidir. Kutsal Kitap, “Duyularımızı, iyi ile kötüyü ayırt etmek üzere alıştırma ile eğitmiş kişiler” (İbr.5:14) olmamız için ihtiyaç duyduğumuz kaynağın bir parçasıdır.
Eğer Kutsal Kitap’ı yalnızca bir ahlak kitabı olarak kullanmaya kalkar,ve kanıt metinleri arayıp bulursak. Kitap’ı yanlış kullanır ve bazı şeyleri yanlış anlarız (“Öldürmeyeceksin” buyruğu, sanki yaşam ve ölümün tüm ahlak sorunlarını çözümlermiş gibi).
Daha zor, ama gerekli olan görev, herhangi bir Kutsal Kitap bölümü hakkında şu soruyu sormaktır: “bu bölümün bana. Tanrı ve isteği hakkında o dönemde o şekilde ifade ettiği nedir ki, şimdiki yaşamım ve kararlarım ile ilgili bilmem gerekiyor? Böylece, kanıt metinleri yerine, teolojik yönerge aramış oluruz. Kutsal Kitap’ta tüm ahlak sorunlarımıza hazır cevap yoktur, ama Tanrı ve isteği hakkındaki bilgimizi derinleştirmemiz için bir araç olabilir. Kutsal Kitap, bize, yasa, benzetme, şiir, tarih ve özellikle Mesih’in yaşamı, öğretisi, ölümü ve dirilişi aracılığıyla daha olgun Hıristiyan öğrenciler olabilmemiz için ne bilmemiz gerektiğini gösterir. Kutsal Kitap’a özgü zihniyet ve tutumları bu şekilde geliştirdikten sonra tanımakta olduğumuz Tanrı’ya bağlılığa göre ahlaksak kararlar veririz
Sevgi ve Yasa
Kutsal Kitap metnini okudukça anladığımız bazı teolojik ilkeler (her kuşakta sistematik teologların çalışması aracılığıyla saflaştırılarak değişik şekilde ifade edilen), Tanrı’ya bağlılığın ifade etmenin ne demek olduğu bilmek için esas yönergeler olarak hizmet ederler. Bağlılığımızın temel doğası, sevgidir. Tanrı, sevgidir ve bizler sevmeye çağrıldık. İlk buyruk, Tanrı’yı, ikincisi ise komşularımızı sevmektir. Tüm sorumluluğumuz-yükümlüğümüz, bu iki buyrukla özetlenebilir. Ancak bu günaha düşmüş dünyada sevgi konusunda rehberliğe ihtiyaç duyarız. Tanrı’nın sevgi dolu isteğinin taleplerini, kendi akılsız ya da günahlı ve bencil isteklerimizden ayırt edebilmemiz gerekir. Kutsal Kitap öğretişinde sevgiye bu nedenle bir ahlak biçimi verilmiştir. “Tanrı’yı sevmek, O’nun buyruklarını yerine getirmek demektir” (1Yu.5:3).
Bu noktada, Tanrı’nın sevgisi ve yasasının ilişkisini netleştirmek önemlidir. En yararlı yaklaşımlardan biri, Eski Antlaşma’nın antlaşma düşüncesine geri gitmektir. Tanrı, sevgisi ve lütfuyla, insanları, kendisiyle bir antlaşma ilişkisine çağırır. Onları Mısır’daki Firavun’un tutsaklığından kurtarır ve kendi halkı olmaları için özgür kılar. Sonra, kurtardığı insanlara uygun bir yaşam modeli olarak Musa’ya yasayı verdiği Sina Dağı’na götürür. Lütuf antlaşması içinde, yasa – ya da daha iyisi “Tevrat” (Tanrı’nın bir baba olarak öğrettiği) – bir lütuf armağanı olarak verilmiştir. Yasa, bu durumda yargılayan talebine sahip değildir; Grek düşüncesindeki yasa kodu, daha yargılayıcı bir talebe sahiptir. Eski Antlaşma’da yasa öncelikle Tanrı’nın karakterinin bir tanımıdır ve bu karakterin Tanrı’nın halkında görülmesi gerekir. Musa’nın ilk beş kitabındaki yasaların çoğu, özelikle Yasa’nın Tekrarı, “Rabbi sev” (Yas.6:4) ve “komşunu sev” (Lev.19:18) ayetlerinin belirli durumlarda ne anlama geldiğini ayrıntılı olarak belirtmek şeklinde yorumlanabilir.
“Tevrat” olarak anlaşılan Tanrı yasasının sevgi müjdesindeki yerini doğru biçimde anlamak, bizi, bir yandan hem yasacılıktan (Hıristiyan bağlılığını, bir kurallar kodunun izlenmesine indirger) hem ahlak kurallarına karşı gelmekten ve hem de öte yandan onun akraba düşüncesi olarak nitelendirebileceğimiz ‘görev haline getirme’ den (uygulamada hemen hemen her şey geçerlidir, çünkü tek kural, yanlış bir sevgi tanımı fikrine dayalıdır) kurtarır.
Kutsal Kitap’taki sevgi öğretişine dikkat etmek, insan ilişkilerindeki düzenin adalet taleplerini yerine getirirken sevgi motivasyonundan ayırmamıza yardımcı olacaktır. Her ikisi de önemlidir.
Bazı rehber ilkeler
Şimdi ahlak düşüncemiz için bir çerçeve oluşturan, birkaç Kutsal Kitap’sal teolojik rehber ilkeyi özetleyebiliriz.
Tanrı Yaratıcımız’dır
Bu, bize evrenimizin belirli bir düzen içinde gösterildiğini ima eder. Bilimsel girişimin, anlamayı ve açıklamayı istediği fiziksel düzendir. Bu düzene saygı duymalıyız. Bu düzen, Yaratıcının karakterinin bir yansıması olan ahlak düzenini ve bu düzene uygun olarak yaşamanın insanın refahı için en iyisi olduğunu ima eder.
Biz insanlar yaratıldık ve günaha düştük
Bu gerçek, bizi, insan özerkliğinin taleplerine karşı uyarır; aynı zamanda deneysel olarak gerçekleşeni ahlak kuralına dönüştürmeye karşı ikaz eder. Düşmüş dünyanın yoluna ilişkin bir anormallik mevcuttur; bu durum bizi ahlak değerlerini yalnızca orada bulunanlara göre anlamaya karşı tedbirli kılmalıdır.
İnsanlar kâhyalardır
Tanrı’nın, yarattığı dünya ile ilgili amaçlarını anlamamız için uygulamamız gereken zorunluluklar bulunmaktadır. Kutsal Kitap, bize, yaratılışın tamamı ve insan olarak bu konudaki sorumluluklarımız ile ilgili belirli şeyler söyler. Birbirimiz ve Tanrı’nın bizim için amaçladığı toplum türü hakkında bilgiler verir ve bu durum bize şu konularda belirli sorumluluklar yükler: kendimiz ve birbirimizdeki Hıristiyan karakterinin gelişmesi ve toplumda bu gelişmeyi kolaylaştıran çevreyi ve adalet tarzını bina etme gibi zorunluluklar taşırız.
Tanrı bu dünyada İsa Mesih ‘in ölümü ve dirilişi ile kesin olarak eyleme geçmiştir
Tanrı, yaratılışını ve düzenini fiilen korumak, yıkım ve ölüm güçlerini devirmek, ‘içinde doğruluğun konut kurduğu”, iyiliğinin görülebileceği yeni bir çağ başlatmak için kötünün güçlerine karşı çıkmıştır. Egemenliğin armağanının ve gücünün merkezi İsa Mesih’tedir ve O’nun yaşamıyla özdeşleşen bizlere bu armağanı ve gücü sunmuştur.
Tanrı’nın kurtaran lütfu bize Mesih’te verilir
Bu ifade, biz Mesih’te olanların Ruh’u aracılığıyla kurtaran ve şifa veren işini paylaşmaya çağrıldığımızı ima eder. Ruh’un şifa veren işinin bir bölümü, eski teologların “genel lütuf olarak adlandırdıkları gerçekleşir: Tanrı gerçeğinin gösterilebilmesi için dünyada hüküm süren düzensizlik güçlerine engel olmak. Bu anlamda düzensizlikle yüzleşip düzeni ilerleten-teşvik eden bilim adamı, “şifa veren” bir işleve sahiptir. Aynı şekilde politikacı da adaletin kurulup haklı görünmesi ve insanlar arasında komşuluk sevgisinin gerçekleşmesi gibi toplum düzeni ile ilgili konularda sorumluluk taşımaktadır. Diğerleri arasında hem bilim adamı hem de politikacı, Mesih’in hizmetkârları ve “genel lütfunun” aracıları olabilirler.
Tanrı’nın antlaşmaya dayalı sevgisi bize vermiş olduğu Kutsal Ruh aracılığıyla yüreklerimize dökülmüştür (Rom. 5: 5)
Biz, “Mesih’te yaşadıkça” Kutsal Ruh, zihinlerimizi Mesih’in zihnine göre yeniler, isteklerimizi Tanrı’nın isteği ile ayarlar ve bizi, kilise ailesi içinde Mesih’e hizmet etmek için güçlendirir. Armağanlarının kilise içindeki karşılıklı kullanım hizmeti aracılığıyla Kutsal Ruh’un işi (Ef.4:11), bireyler Mesih’te olgunlukta büyüyebilir ve Tanrı’nın karakterinin birazını yaşam ve ilişkilerinde ifade etmeyi öğrenebilirler – sadakat ve sevgi antlaşma yapan Tanrı’nın karakteri.
Tanrı bizden talep ettiğini bize yine kendisi vermektedir
Bu ifade. Tanrı antlaşmasının bağlam içinde yaşamanın ne anlama geldiğini özetler. Böylece ahlakla ilgili soru ortaya çıkar: birbirimizle yaptığımız anlaşmalarda -karı – koca, işçi – işveren, doktor – hasta, politikacı – seçmen vb. – Tanrı’nın antlaşmasını nasıl ifade edeceğiz? Bu karşılıklı insan ilişkilerinin bağlamlarda “antlaşmaya bağlı sadakat ve pes etmeyen sevgi” neyi ima eder?
Hıristiyan kilisesi Mesih ‘in bedeni ve Kutsal Ruh’ un paydaşlığıdır
Bu ifade bize, karşılıklı hizmet ve anlayış konularındaki birbirimize bağlı olmamızı hatırlatır. Aynı zamanda karşılıklı ahlak sorumluluklarımızı da aklımıza getirir. Karşılıklı büyümek için birbirimize ihtiyacımız vardır (Ef.4:11- 16).
Mesih ‘in gelişi
Bu ifade bize, her şeyi kadere bırakan bir tutum içinde tutuklanmadığımızı garantiler. Tarihin bir istikameti vardır; yaşam ve seçimlerimiz sonsuz öneme sahiplerdir. Ahlakımız gelecekteki bir hedefe yönlenmiştir. Ahlak yaşamımız -tüm başarısızlıklara rağmen- umudun bağlamı içinde yerleşmiştir (örneğin. Rom. 13:11- 14).
Özel ahlak ilkeleri
Her ne kadar kısaca tarif edilmişse de böyle bir çerçeve içinde, Tanrı’nın, isteğini daha belirgin biçimlerde netleştirdiği Kutsal Kitap kısımları mevcuttur. Kutsal Kitap kısımları, Tanrı’ya bağlılık ile ilgili genel talepleri daha belirgin kılar. Örneğin, On buyruk, Tanrı’ya ve komşuya duyulan sevginin anlamını, belirgin bağlamda belirli ifade sunan özel ahlak öğretişinin çoğunu özetlemektedir. Bu buyruklar, peygamberlerin öğretişlerinde üstü kapalı bir biçimde bulunur, Dağ’daki Vaaz’ın ve Yeni Antlaşma mektuplarının çoğunun ahlak öğretişinin temelini oluşturmaktadırlar. Kutsal Kitap’ın diğer bölümleri, öykü, anlatı, örnek, peygamberlik bildiri ve görüm aracılığıyla ahlak ilkelerinde ifade edilebilen Hıristiyan yaşamı ve sevgisiyle ilgili buyrukları içerirler. Buyruklar, ifadelerden ortaya çıkarlar; siz, Tanrı’nın halkısınız; o zaman buna göre yaşamalısınız.
Ahlak seçiminin özel bir durumunda, ilkeler çatışmasıyla sorunlar elbette çıkacaktır. Kutsal Kitap’ın kendisi bazen bir ahlak değerleri hiyerarşisi ile işler. Bazı koşullarda, daha yüksek bir ilke (örneğin, insan ihtiyaçlarının talepleri ve Şabat gününün insan için yaratılmış olması) yerine getirmek için daha düşük bir ilke doğru olabilir (Şabat gününde çalışmak konusundaki yasa gibi).
İlkeler çatışmasının varlığı (en etkili biçimde göründüğünde, örneğin, savaş sırasındaki direniş hareketlerinde “yaşam” ve “gerçek” arasındaki çatışmalar ya da bazı kürtaj vakalarında “yaşam” ve “ölüm” arasında kalındığında), bu dünyanın günaha düşmüş ve anormal durumuna işaret etmektedir.
Karşılaştığımız ahlak ikilemlerinin çoğu için kolay ve net bir “yanıt” yoktur. Seçimlerimizi genellikle Kutsal Ruh’un rehberliğini isteyerek, merhamet ve bağışlama konusundaki vaade güvenerek yaparız. Ama eğer Kutsal Kitaplarımızı doğru kullanmayı öğrenirsek, seçimimizle, Mesih’in zihin ve karakterine doğru eğitilmiş olan bir zihin ve karakter katacağız. Kutsal Kitap bize bu eğitim için bir kaynak olarak verilmiştir -ve ahlakımızda, karmaşık ahlak görevimizin tüm düzeylerinde ciddi önem taşıyan bir yere sahiptir. Bu yer, ‘Kutsal Kitap’izmin verdiği şu yerden farklıdır: kolay yanıtları arayıp bulmak için açıp başvurabileceğimiz bir ahlak kitabı. Kültürel görecelik yanlısının bunu daha önceki bir çağın ilginç yorumu olarak görmesi de yanlıştır.
Hayır, Kutsal Kitap, o zaman da şimdi de imanlıların kutsal yolculuklarındaki antlaşma topluluğu aracılığıyla Tanrı’nın kendisini açıklamasının öyküsüdür. Temelli birlik içinde çeşitlilik ve gelişme vardır. Ölçü belirleyen ahlaki ve teolojik ilkeler, ayırmaya çalışmamız ve sonra ahlak yargılarımıza mal etmemiz gereken, belirgin tarihsel bağlam içinde yerleştirilmişlerdir.
Bu nedenle Hıristiyan ahlakı, bir yandan Kutsal Kitap’a dayanan bir teoloji ve Kutsal Kitap’a göre biçimlendirilmiş bir ruhsallık, öte yandan modem dünyadaki yaşamın talepleri arasındaki diyalogda yer alır.
Kutsal Kitap’ı bu süreç içinde önemsememekle Tanrı’yı onurlandırmayız; aynı şekilde, uygunsuz bir kullanım da Kutsal Kitap’ı onurlandırmaz.
Sonraki bölümlerde. Kutsal Kitap’ın bir Hıristiyan’ın yaşamındaki yerinin, anlayışın ve ahlak konusunda verdiği kararların, önderin ilgisinin çeşitli alanlarında, kişisel ilişkilerde, toplumda ve özellikle yaşam ve ölümle ilgili karşısına çıkan belirli sorulara nasıl ışık tuttuğunu anlamaya çalışacağız.
Kaynakça: David Atkinson, Pastoral Ethics, Bölüm-1