Kapadokya Babaları, Birinci ve İkinci Ekümenik Konsillerinin arasındaki dönemde yaşamış olan babalardır. Bu Babalar özellikle Anadolu topraklarında Ariusçuluk ve Makedoniusçuluk diye bilinen inanç sapkınlıklarına karşı, gerek yazılı gerekse meydanlarda hitabet müsabakaları düzenleyerek mücadele etmişlerdir. Ariusçuluk İsa Mesih’in ilahi özünü reddedip, İsa’nın Tanrı’ya “benzer” ikincil bir varlık olduğunu iddia etmekteydi. Makedoniusçular ise İsa Mesih’in Tanrısal özünü kabul etmelerine rağmen, Kutsal Ruh’un Tanrısal özünü reddetmekteydi. Birçok düşünür tarafından, Kapadokyalı Babaların Teslis’i ve Kutsal Ruh’un ilahlığını kanıtlamaya yönelik çabalarının, ikinci Ekümenik Konsili olan Konstantinopolis konsilinin zemininin oluşumunda yardımcı olduğuna inanılır.
Büyük Basileios (M.S. 330-379)
Kayseri doğumlu Basileios, inançlı bir Hristiyan ailede yetişti. Anneannesi Makrina’nın Basileios’taki etkisi büyüktü. 20 yaşına vardığında Kayseri’de özel eğitim almaya başladı. Burada bir başka kilise babası olan Nazianzoslu Gregor ile tanıştı. İkili Konstantinopolis’te eğitimlerine devam ettiler; daha sonra Atina’da 6 sene boyunca okudular. Atina’da Romanın son pagan İmparatoru olacak olan Julian ile aynı okulda okudular. 356 yılında Atina’dan ayrılan Basileios, bir müddet hitabet sanatı öğretti ve hukuk dünyasında çalıştı. Fakat Basileios’un hayatı Anadolu’ya döndükten sonra değişti. Özellikle Sivaslı episkopos Esutathius’un hayatı ve ruhaniliği onu çok etkiledi. Ruhsal bir uyanışı tecrübe eden Basileios, bu tecrübeyi şöyle yazıya döktü: “Zamanımın büyük bir kısmını çılgınlıklara ayırıp gençliğimi boş uğraşlarla harcamıştım. Aniden, derin bir uykudan uyanır gibi uyandım. İncil’in gerçeklerini ve ilahi ışığını gördüm. Dünya’ya ait hükümdarların bilgeliğinin boş olduğunu fark ettim (…) İncil’i okuduğumda mükemmelliğe ancak mallarımı satarak, onları fakirlerle paylaşarak, bu hayattan umudumu keserek ve canımı dünyevi şeylerden esirgeyerek ulaşabileceğimi gördüm” (223. Mektup, 2).
357 yılında vaftiz olduktan sonra Basileios Filistin, Mısır ve Suriye’yi ziyaret ederek keşişliğe özendi ve çileci bir hayat sürdürmeye başladı. Çilecilerin dua hayatına hayran olmasına rağmen Basileios keşişlerin bir cemiyet olarak yaşamasının daha sağlıklı olduğunu düşünüyordu. Böylece Anadolu’ya döndüğünde, Karadeniz bölgesinde ailesine ait bir arazide Anadolu’nun ilk manastır cemiyetini kurmuş oldu. Burada daha sonraki tarihlerde birçok manastırın oluşmasında köşe taşı olacak olan manastır kuralları geliştirip, bunları kâğıda döktü. 358 senesinde arkadaşı Nazianzoslu Gregor’u manastırına davet etti ve burada ikili Origenes’in yazıtlarını derleyen ve Philocalia adını alan bir eser yayınladı.
362 yılında Antakya episkoposu Meletius tarafından diyakoz yapılan Basileios, Nazianzoslu Gregor ile beraber Kapadokya bölgesinde hızla yayılan Ariusçu sapkınlığa karşı Teslis inancını hararetle savundu. İkili Ariusçu teologlara karşı halka açık hita- bet yarışmaları düzenledi ve bunlar Kapadokya halkının Arius- çuluğu reddetmesinde büyük rol oynadı. 370 senesinde episkoposluğa yükseltilen Basileios, aile mirasını fakirlere dağıttı ve yörede birçok aşevi açtırdı. Kurdurduğu hayır kurumları fakirlere yönelik hastane, yetimhane, pansiyon ve aşevleri olarak işlev gördü. Bunlardan en önemlisi bir hastane ve yetimhane olan Basiliadas tesisleriydi.
Basileios’un çabaları sonucu, özellikle Anadolu manastırları önemli toplumsal bir boyut kazanmış oldular. Batı’daki manastır oluşumlarının aksine, Anadolu manastırları zamanla yerleşim alanlarına daha yakın ve hatta kentlerin sur içi kısmında bile oluşmaya başladılar. Bunun nedeni ise Anadolu’da yer alan manastırların, Basileios’un reformları neticesinde toplumsal sorunlara çare merkezleri haline gelmiş olmalarıdır.
Basileios, belki de çileci huylarının uzun vadede bedenini etkilemesinden ötürü, 379 yılında bir karaciğer hastalığından dolayı vefat etti. Basileios’un bazı vaazları günümüze kadar ulaşmıştır. Philocalia dışındaki en önemli eseri Kutsal Ruh’un Tanrısal kimliğini savunan “Kutsal Ruh Üzerine” isimli eseridir.
Nazianzoslu Gregor (M.S. 329-390)
Günümüzde Aksaray’ın yakınlarında bulunan Nenizi köyünde dünyaya gelen Gregor, toprak sahibi varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Gregor’un annesi Nonna bir Hristiyan’dı. Nonna’nın çabaları sonucu Gregor’un babası da Hristiyan inancını benimsemiş ve zamanla köyün episkoposu olmuştu. Gregor genç yaşlarda eğitimi için Kayseri’ye gönderildi ve burada bir başka Kilise Babası olan Basileios ile tanıştı. İkili Konstantinopolis ve Atina’da birlikte okudu. Bu süre içinde samimi bir arkadaşlık kurdular. Atina yolundayken Gregor’un bulunduğu gemi bir fırtınaya yakalandı. Dehşete düşmüş Gregor Mesih İsa’ya dua etti ve kendisini kurtarması şartıyla hayatını ona adamaya ant içti; nitekim öyle de oldu.
Eğitimini bitirdikten sonra Gregor bir müddet hitabet sanatı (retorik) öğretti. 361 senesinde Nenizi’ye dönerek babasının denetimi altında papaz oldu. Bu dönem içerisinde göreviyle tatmin olmayan Gregor, arkadaşı Basileios’un kurduğu manastır cemiyetine katıldı, fakat burada da uzun bir müddet kalmadı. Basileios’un teşvikiyle Kapadokya bölgesine döndü ve orada öğretip yazmaya başladı. İlk eserlerinden biri “İmparator Julian’a Karşı” eseriydi. Bu eserde Gregor, Julian’ın zulümlerini eleştirip Hristiyanların sabır ve sevgiyle dayanmalarını teşvik ediyordu. Elbette kendisi de bu eserden dolayı zulüm gördü. Fakat Gregor’un ün kazanmasına yardımcı olan en önemli etken, Basileios ile birlikte Ariuşçu ilahiyatçılara karşı hitabet müsabakaları olmuştur. Teslis inancını savunduğu bu müsabakalar, Ariusçuluğun Kapadokya bölgesinde fazla yayılamamasına ve İkinci Ekümenik konsilde verilecek olan kararların, teolojik altyapısının oluşmasına vesile oldu.
372 senesinde Gregor Sasima episkoposluğuna getirildi. Fakat kilise bürokrasisinden sıkılan Gregor, babasının ölümüyle birlikte 374 senesinde Nenizi’ye döndü. Mirasını fakirlere dağıttıktan sonra inzivaya çekildi. 379 senesinde Ariusçuların zulümlerine maruz kalan teslis yanlıları, Gregor’u Konstantinopolis’e davet etti ve böylece Gregor Konstantinopolis patriği oldu. Burada Gregor en meşhur vaazlarını verdi fakat başkentin entrikaları Gregor’u hazırlıksız yakaladı. 380 senesinde Gregor’un hastalı- ğını fırsat bilen Maximus, kendisini patrik ilan etti. Fakat Gregor’un hitabetine alışık olan halk, episkoposunu destekleyip Maximius’u şehirden kovdu. 381 senesinde Gregor, İkinci Ekü- menik Konsil olan Konstantinopolis konsilinde başkanlık yaptı. Fakat sürekli eleştirilere maruz kalan episkopos, yaşlanmanın getirdiği yorgunlukla birlikte görevinden istifa etti ve Kapadokya’ya döndü. Burada farklı sapkınlıklara karşı mücadele ettikten sonra inzivaya çekildi.
Nissalı Gregor (M.S. 330-395)
335 yılında doğan Gregor, Büyük Basileios’un küçük kardeşidir. Eğitimini evde sürdüren Gregor, bir müddet Kayseri’de okula gitmiş olabilir. Hitabet öğretmeni olarak çalışan Gregor, zaman zaman kilisede de okumalar yaparmış. 25 yaşlarında Gregor Theosebia adında bir kadınla evlendi. 371 yılında İmparator Valens Kapadokya’yı iki ayrı bölgeye ayırdı ve böylece yeni episkoposluk bölgeleri kurulmuş oldu. Bunlardan biri Nissa idi. 372 yılında Gregor, Nissa episkoposu olarak seçildi. Buradaki dönemi oldukça çalkantılı geçti. 375 senesinde hırsızlık ve yolsuzluk iddialarıyla tutuklandı, 376 yılındaki Nissa Sinodu onu makamından etti, fakat 378 senesinde Gregor tekrar Nissa episkoposluğuna getirildi. İkinci Ekümenik Konsil olan Konstantinopolis konsilinde yer alan episkoposlardan biriydi. 385 ve 386 senelerinde İmparator Theodosius’un karısı Flaccila ve kızı Pulcheria’nın cenaze törenlerinin yönettiğini biliyoruz. Daha sonrasında Gregor’un, Arabistan ve Kudüs’te cereyan eden Kilise sorunlarında arabuluculuk yapması için gönderildiğini biliyoruz. Bu görevlerin dışında hayatının son seneleri hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Yaklaşık 395’te öldüğü düşünülmektedir.
Nissalı Gregor’un geriye bıraktığı en önemli eseri Oratio Catechetica’dır. Kırk bölümden oluşan bu eser Yahudi, pagan ve sap- kın iddialara karşı Hristiyan inancının bir savunmasıdır. Ayrıca Gregor’un vaazları günümüze kadar ulaşabilmişlerdir. Teslisi savunmak dışında, Teolojik anlamda Gregor’un Kilise ilahiyatına en önemli katkısı Tanrı’nın ebediyeti hakkında yaptığı incelemelerdir. Gregor’a göre Tanrı sınırsızdır ve bundan dolayı yarattığı varlıkların sınırlı zihniyle tam kavranamaz. Tanrıyı tanımlamak, ancak olmadığı şeyleri sıralamakla mümkün olur. Buna Apofatik veya Negatif Teoloji denilir. Nissalı Gregor’un özellikle bu alanda yaptığı katkıları büyüktür.
Bu yazı Pastör Marc Madrigal tarafından yazılan ‘KİLİSE BABALARI’ adlı kitabından alınmıştır.
© 2015 Marc Madrigal ve Kitab-ı Mukaddes Şirketi. Bütün hakları saklıdır.