Tanzimat Döneminde Din Değiştirme Olayları
Trabzon, Gümüşhane ve çevredeki Tonya, Çaykanc, Maçka ve Torul kasabalarının dağlık kısmında 1650 yıllarında Türkçe konuşmayan ama Lazca, başka bir deyişle Rumca konuşan binlerce kişi vardı. Bunlar, “gizli din taşıyan” Hristiyanlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nda 200 yıl Hristiyan inancını hep gizli taşıdılar. Bu son derece tehlikeliydi.[1] Açığa çıkması durumunda ölümle sonuçlanırdı. Bunlar gizlice vaftiz oluyor, sadece birbirleriyle evleniyor, ölülerini Müslüman mezarlığına Hristiyan usulünce defnediyorlardı. Etrafa renk vermemek için kapalı yaşıyorlardı. Papazları imamlık da yapıyordu. Evlerinin altında gizli birer kilise vardı.
Protestanlığın Anadolu’ya Gelişi
Williams İlahiyat Okulu’ndan birkaç öğrenci Asya kıtasında yaşayan insanların ruhsal ihtiyaçları hakkında fikir alışverişinde bulunmak üzere bir tarlada toplandı. Toplantı sırasında birden gök gürlemeleri ve ardından sağanak yağmur yağmaya başladı. Öğrenciler bulundukları yerdeki saman yığınına sığındılar ve orada duaya devam ettiler. Bütün dünyada ruhsal uyanış için, Kutsal Ruh’un insanlar üzerine dökülmesi ve yenilenme için dua ettiler. Bu toplantı sonradan “saman yığını dua hareketi” olarak adlandırıldı. Bu hareket modern misyon hareketinin doğmasına neden oldu.[3]
“Saman yığını dua hareketi” kuşağından Pliny Fisk ve Levi Parsons adlı iki misyoneri ABCFM misyonu 1820 yılında Anadolu’ya gönderdi.[4] Amaçları buralarda yaşayan farklı inanışlara bağlı insan topluluklarını tanımak ve bu insanlara ulaşmanın, aralarında çalışmaya başlamanın yollarını tespit etmektir.
Pliny Fisk ve Levi Parsons yaptıkları araştırmayla Anadolu’da Müslümanlar arasında çalışmanın ne kadar zor olduğunu fark ettiler. Müslümanlar arasında İncil’i yaymanın hayatlarına mal olabileceğini gördüler. Bunun yerine var olan kadim kiliselerin cemaatlerine yöneldiler.[5] Anadolu’nun birçok kentinde kiliseler vardı. Bu kiliseler, kendi görenek ve gelenekleriyle boğulmuş, çevrelerine İncil’i müjdelemeyi bırakmış, Hristiyanlığın özünden uzaklaşmış, İncil’den habersiz ve âdeta bozulmuşlardı.[6] Bu kiliseler ruhsal bilgiden yoksun, ayrılıkçılık, batıl inançlar ve formalitelerle sarmalanmışlardı.[7] Bunun üzerine hedeflerini geçici olarak değiştirdiler. Kandilleri sönmeye bırakan, sözde Hristiyanların aydınlanmasına, uyanmasına odaklandılar. Çünkü sözde Hristiyanlar arasında uyanış olursa, Hristiyanlar uykudan uyanırsa ve Kutsal Ruh’la dolup taşarsa, o zaman İncil’i müjdeleme isteği olur. Bu şekilde de, Müslüman, Yahudi komşularına İncil’i yaymak kolaylaşır diye düşünüyorlardı.[8]
1837 yılının başında, Ermeni Ortodoks kilisesi misyonerlere karşı tutumlarını değiştirdi. Hem kilise önderleri hem de sıradan halk misyonerlere karşı güvenlerini yitirdiler. Onlara engel olmak için yollar aradılar. Önce misyonerlerin açtıkları okulları boykot ettiler. Anne babaların çocuklarını bu okullara göndermemelerini ve bu okullarda okuyan çocuklarını okullardan almalarını buyurdular.[13] Bu sırada Ermeni kilisesini bırakıp müjdeci toplantılara katılanların sayısı gün geçtikçe artıyordu. Öyle ki, 1838 yılında müjdecilerin sayısı 800 kişiyi buluyordu.[14]
Ermeni tarihçi, sonradan Patrikhane ruhani sınıfına giren Avedis Berberian, Ermeni cemaatini Protestan inancına çevirdikleri ve saptırdıkları için misyonerleri eleştirdi.[15] Ermeni kilisesinden ayrılan bu reformculara karşı baskılar arttırıldı. Halk onlardan “kiliseyi yıkan” kişiler olarak söz etmeye başladı. Kilise halka, bu reformcularla konuşmamasını, onlarla alışveriş yapmamasını buyurdu. Patrik Hagopos 1839 yılında, kilisede reform yapmaya çalışan üç papazı tutuklatıp sürgüne gönderdi.[16]
Padişah Abdulmecid’in yayınladığı bu fermandan güç alan Protestanlar, zulüm korkusu olmadan çalışmalarını yaygınlaştırmaya başladılar. 1854 yılında Anadolu’daki on beş Protestan kilisesinin kayıtlı 2300 üyesi vardı.[24] 1859’da Protestan kiliselerinin sayısı neredeyse iki katına çıkmış, Diyarbakır ve Maraş’ta kilise bölgeleri oluşturulmuştu.25 1839-1859 yılları arasında Osmanlı topraklarında kullanılan dillerde yüz elliyi aşkın dini eğitim kitabı basıldı.[25]
Doğu Anadolu’daki müjdeleme çalışmaları esas olarak 1850’li yıllarda başlamıştı. Doğu’daki ilk önemli idari şubeler Harput ve Sivas da o dönemde kurulmuştu. Harput’taki misyon, anlam ve önem bakımından ilk sırayı alıyordu.[26] Hatta Hümayun’un ilanından sonraki on yıl zarfında, Amerikan misyon öncüleri Van ve Bitlis gibi diğer Doğu vilayetlerine örnek olacak özel bir keşif ve inşa dinamizmine sahiptiler. Tanzimat’ın ikinci yarısında genç Harput misyonunun başarılı yöntemini oluşturan başlıca unsurlar, kadın eğitimi, köy ziyaretleri, yerel kilise ve eğitim kurumlarına yardım, merkezde misyon kontrolü altında yüksek öğrenim ve tıbbi hizmetlerdi. 1860’ların sonundan 1880’li yıllara kadar yaşayan misyonerlik patlaması, milletlerinkine benzer biçimde eğitimsel bir niteliğe sahipti, ancak bu patlama 1856 Fermanı’yla gelişme fırsatı bulabildi.[27]
Yıllardır Anadolu’da çalışan misyonerler ilk saldırıya Bitlis’te uğradılar. Misyonler geldikleri Anadolu halkının kültürüne yabancıydılar. Geldikleri topraklarda medrese dışında öğrenim kurumu yoktu. Onlar okul açtılar. Açtıkları okullardan bazıları kız çocukları içindi. Müslümanlar bu gavur okullarına çocuklarını göndermiyorlardı. Başlı başına okul düşüncesi bile tepki alıyordu. Yaptıkları binaların tarzı sevilmiyordu. Hristiyan kadınların giysileri, şapka takmaları ve ata binmeleri hayretle karşılanıyordu. Misyonerlerin yerel insanlarla diyaloglarında, geleneksel davranış kalıplarına uymamaları da sorun çıkarıyordu. Herkese eşit davranmaları da insanları rahatsız ediyordu.
Urfa’daki yerel kiliseye katılan kadınlar, kızlara verilen bu eğitimin ne kadar önemli olduğunu bilerek Amerikan Board’un başkanına bir mektup yazıp Corinna Shattuck adında bir bayan misyonerin kendilerine kalıcı olarak gönderilmesini istiyorlardı. Urfa kilisesine katılan kadınlar 1877’de şöyle bir mektup yazdılar: “Aramızdaki misyoner kadınların mukaddes faaliyetlerinin verdiği semereleri görüyoruz. Gelip bizimle dört ay çalışan bayan Shattuck’a çok minnettarız ve şükranlarımızı sunmak istiyoruz. Kızlarımızın bilgi ve nezaket bakımından gelişmesinde ulaşılan düzeyi görüyoruz.”[32]
Gaziantep Amerikan Hastanesi, 1848 yılında Gaziantep’e yerleşmeye gelen ve burada birçok değerli hizmette bulunduktan sonra tifodan ölen Dr. Azariah Smith’in anısına 1879-1880 yılında Yale Üniversitesi’nden sınıf arkadaşlarının yaptıkları bağışlar ve topladıkları yardımlar ile inşa edilmiştir. Bu hastaneye Dr. Azariah Smith Memorial Hospital adı verilmiştir. 1882 yılında üç kuşak hizmet verecek olan Shepard ailesi Gaziantep’e gelmiş, Dr. Fred Shepard ve eşi hastanede birlikte göreve başlamışlardır. 1996-2001 yıllarında üçüncü kuşak Barclay M. Shepard da hastane başhekimi olarak görev yapmıştır.[33] Gaziantep’teki hastane Cumhuriyet yıllarında da açık kalmıştır.[34]
Dr. Fred Shepard, bütün hayatını bölgede yaşayan Türklere, Kürtlere, Araplara adamıştı. Amerikan Board misyonunda doktor olarak çalışan bu adam, her gün geç saatlere kadar her tür hastayı güler yüzle kabul edip yardım ediyordu.[35] Dr. Shepard ile çalışan bir işçi şöyle bir olay anlatmıştır: Dr. Shepard’ın orada olduğu haberi duyulur, hastalar ona getirilirdi. O evde kendisine bir oda verildi. Her gün saat 21:00’e kadar çalışıyordu. Antep’teki ilahiyat okulundan mezun olan bir kız orada, o köyde yaşıyordu. Pencereden Dr. Shepard’a gelen genç yaşlı hastaları, sağır ve dilsizleri seyredince ve Dr. Shepard’ın onlara olan sevecen davranışlarını görünce bu kız şöyle bağırdı: “Bu doktor İsa’ya benziyor, değil mi?” Hepimiz, “Evet” diye yanıtladık.[36]
Shepard, hastanedeki çalışmalarının yanı sıra, kolejin tıp bölümünde de öğrenciler yetiştirmiştir. Antep, Halep ve Maraş’ı da içeren en az on dört şehrin baş hekimi Shepard’ın öğrencisiydi. Dr. Shepard insanlar arasında ayrım yapmadan çalışmıştı. İncil’in öğretileri doğrultusunda yaşam sürmüştü. Hastane ve hemşirelik okulu bütün Gazianteplilere hizmet etti. Bu hizmet yabancılara ve müjdeledikleri Hristiyanlığa karşı nefreti ve önyargıları hafifletti.
Dr. Shepard, bütün bölge insanları içinde saygıyla karşılanırdı. Yaşamı, davranışları, konuşmaları çalışma arkadaşlarını etkilemişti. Onun yetiştirdiği birçok doktor, ölümünden sonra onu örnek alarak “İsevi” adında bir din, bir yol kurdular. Sonra bu grup bir varlık gösteremeden dağıldı. Ankara’da üniversite yıllarımda (1973-1977) bu grupla tanışmış ve birkaç kez toplantılarına katılmıştım.
-
[1] Yorgo Andreadis, Gizli Din Taşıyanlar (İstanbul: Belge Yayınları, 1997), s.12-13
-
[2] A.g.e., s.10-12
-
[3] “The History of Urbana Student Missions”, Urbana, < http://www.urbana.org > (2 Ocak 2014 tarihinde erişilmiştir).
-
[4] Abdul Latif Tibawi, American Interests in Syria, 1800-1901: A study of Educational Literary and Religious Work (Oxford: Clarendon Press, 1966), s. 55.
-
[5] William E. Strong, The Story of the American Board (Boston: Pilgrim Press, 1910), s. 3.
-
[6] N.G. Clark, The Gospel in the Ottoman Empire (Cambridge: Riverside Press, 1878), s. 4.
-
[7] Aziz S. Atiya, Doğu Hıristiyanlığı Tarihi (Adana: Doz Basım Yayın, 2005), s. 366.
-
[8] Missionary Herald, 1828, s.396; N. G. Clark, The Gospel in the Ottoman Empire, s. 4.
-
[9] ABCFM Yıllık Rapor, 1827, s. 61.
-
[10] ABCFM Yıllık Rapor, 1830, s. 81.
-
[11] Misionary Herald, 1836, s. 16.
-
[12] Vahan H. Tootikian, The Armenian Evangelical Church (Glendale, California: The Armenian Heritage Committee, 1982, 1996), s. 34.
-
[13] Cyrus Hamlin, My Life and Times (Congregational Sunday-School and Publishing Society, 1893), s. 66.
-
[14] Vahan H. Tootikian, The Armenian Evangelical Church, s. 34.
-
[15] Avedis Berberian, Badmoutiun Hayots (İstanbul, 1871), s. 294-295.
-
[16] “Millet” sistemine göre, patrikler kendi cemaatleri üzerinde mutlak yetkiye sahipti. Bu yetki Osmanlı padişahı tarafından kendisine verilmişti.
-
[17] Vahan H. Tootikan, The Armenian Evangelical Church, s. 37.
-
[18] Pinelopi Stathis, 19. Yüzyıl İstanbul’unda Gayrimüslimler (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003), s.75; Cyrus Hamlin, My Life and Times, s. 30.
-
[19] Missionary Herald, 1893, s. 180-186.
-
[20] A.A. Bedikian, The Rise of the Armenian Evangelical movement Among Armenians (New York: Armenian Missionary Association of America, 1970), s. 1-5; Garabeol Adanalian, Hooshartzan (Fresno, California: Crown Printing Co., 1952), s. 106-108.
-
[21] A.g.e., s. 55; Leon Arpee, A History of Armenian Christianity (New York: Armenian Missionary Association of America, 1946), s. 269.
-
[22] Vartan Artinian, Osmanlı Devleti’nde Ermeni Anayasası’nın Doğuşu (İstanbul: Aras Yayıncılık, 2004), s. 55; Pars Tuğlacı, Tarih Boyunca Batı Ermenileri (İstanbul: Pars Yayınları, 2004), s. 371-372; Vahan H. Tootikan, The Armenian Evangelical Church, s. 350-353.
-
[23] A.g.e, s.56, Pars Tuğlacı, İstanbul Ermeni Kiliseleri (İstanbul: 1991), belge 110, s. 371-372.
-
[24] Asadur, İstanbul Ermenileri ve Patrikleri, s. 173-179.
-
[25] ABCFM, Ermeni Misyonu, Sayı 15, 1859.
-
[26] ABCFM, Ermeni Misyonu, Sayı 203, 21 Haziran, 1859.
-
[27] A.g.e., s. 127.
-
[28] Soner Yalçın, “Misyonerler 200 yıldır Anadolu’da,” Hürriyet, 21.04.2007; Frank A. Stone, Academies for Anatolia : a study of the rationale, program, and impact of the educational institutions sponsored by the American Board in Turkey, 1830-1980 (Lanham, Maryland: University Press of America, 1984), s. 122; Annual Report of the ABCFM 1883, Boston s. 53.
-
[29] Hans-Lukas Kieser, Iskalanmış Barış (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), s. 80.
-
[30] 1889 ve 1890 ABCFM yıllık raporları; Hans-Lukas Kieser, Iskalanmış Barış, s. 305.
-
[31] Mission Herald, 1849, s. 233-237; Kieser, Iskalanmış Barış, s. 142.
-
[32] Hans Lukus Keiser, Iskalanmış Barış, s.144
-
[33] Brian Johnson, Şifahane (İstanbul: SEV Amerikan Hastanesi, 2008), s. 516-19, 24-28; Numan Malkoç, Türkiye’de Protestanlık ve Protestan Kiliseleri (İstanbul: Yalın Yayıncılık, 2011), s. 76.
-
[34] Mehmet Can, Ortadoğuda Amerikan Politikası (İstanbul: Bayrak Yayınları, 1993), s. 163.
-
[35] Robert Blincoe, Ethnic Realities and the Church: Lessons from Kurdistan, a History of Mission Work, 1668-1990 (Pasadena, California: Presbyterian Center for Mission Studies, 1998), s. 63-64.
-
[36] Alice Shepard Riggs, Shepard of Aintab (New York: Interchurch Press, 1920), s. 5.