Ortodoks Kilisesi’ni ziyaret ettiğimizde tütsü yakıldığını, Bizans ilahileri söylendiğini ve ayin boyunca ayakta beklendiğini görürüz. En kafa karıştırıcı eylem ise, ikonaların önünde eğilip onları öpmek olabilir. Bu hareket, putperest bir eylem olarak değerlendirilebilir mi?
Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda Hristiyan dünyasında tartışılan konulardan biri ikonaların varlığı oldu. Uygulamanın en güçlü savunucularından biri ise Şamlı Yuhanna idi.
Yuhanna, zengin bir Hristiyan Arap ailede dünyaya geldi. Babası gibi o da yüksek bir mevkiye sahipti. 725 yıllarında görevini bırakarak Beytüllahim yakınlarındaki Mar Saba Manastırı’nda keşiş olmaya karar verdi.
İmparator III. Leo, 726 yılında ikonaları yasakladı. İmparatora göre, ikonaların önünde eğilip onları öpmek söz konusu bile olamazdı. Konu zamanla daha da derinleşti: Kutsal Kitap, İsa’nın ya da başka karakterlerin resmedilmesine izin veriyor mu? Küçük Asya’da (Türkiye’de) bazı piskoposlar Mısır’dan Çıkış 20:4-5’te yer alan şu buyruğa dayandı: ‘‘Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önünde eğilmeyecek, onlara tapmayacaksın.’’
726’da Ege Denizi’nin ortasında bir yanardağ patladı ve patlamanın şiddeti Konstantinopolis’i dehşete düşürdü. Ardından gerçekleşen gelgit dalgaları kıyılara şiddetle vurdu ve volkanik kül gökyüzünü karanlığa çevirdi. Leo, Tanrı’nın ikonaların varlığından dolayı öfkelendiğini düşündü. Ardından ikonaların yasaklanmasını buyurdu. 730’da Leo, ikona, mozaik veya heykel dahil olmak üzere tüm dini simgelerin yok edilmesini emretti. İkona kırıcılar, İmparatorluktaki tüm ikonaları parçaladı.
Şamlı Yuhanna ise, ikonalara tapınılmaması, ancak saygı duyulması gerektiğini belirtti. Yuhanna, ‘‘Rab’bin çilesini unuttuğumuzda Mesih’in çarmıha gerilişinin resmedilmesini gördüğümüzde O’nun kurtarıcı sevgisini yeniden hatırlarız ve yere kapanarak ikonaya değil, ancak Rab’be tapınırız. Eşyalara ya da haçın malzemesine değil, bunların simgelediği ruhsal değerlere tapınıyoruz’’ dedi.
Yuhanna, ‘‘İkonaya sunulan onur, onun aslına atfedilir’’ ifadesinde bulunan Büyük Basil gibi kilise babalarının sözlerinden teşvik aldı. Yani ikona, ifade edilen bağlılığın sadece başlangıç noktasıdır. Gerçek alıcı ise görünmeyen dünyadadır. İsa’nın beden alışına (Enkarnasyon) değinen Yuhanna’ya göre, gözle görünmeyen Tanrı görünür hale geldiği için, İsa’nın veya diğer dini karakterlerin resmedilmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
Yuhanna şöyle dedi: ‘‘Ben maddeye tapmıyorum ama maddenin Yaratıcısına tapıyorum, O ki benim uğruma maddeleşti ve maddede hayat sürmeye tenezzül etti, O ki madde aracılığıyla benim kurtuluşumu sağladı. O’na hürmet etmekten vazgeçmeyeceğim.’’
Konu üzerine tartışmalar devam ederken Yuhanna, zamanını Yeruşalim’in yaklaşık 29 kilometre güneydoğusunda yer alan Mar Saba Manastırı’nda geçirdi. Orada teolojik çalışmalarda bulundu ve ilahiler yazdı. Şamlı Yuhanna, Doğu Ortodoksluğunun başlıca ilahi yazarlarından biri olarak bilinmektedir. Yuhanna’nın en önemli eserlerinden biri Bilginin Kaynağı’dır.
Keşiş arkadaşları yazılarındaki zarafetin gurura neden olabileceğini düşündü. Bundan dolayı Yuhanna’yı Şam sokaklarında alçakgönüllü bir şekilde sepet satmaya gönderdiler.
Anlaşmazlıkların yaşanmasına ve birçok kişinin hayatını kaybetmesine neden olan sorun çözüldü ve ikonalar Ortodoks ibadetinin ayrılmaz bir parçası oldu. Yuhanna, Thomas Aquinas gibi Batılı ilahiyatçılar üzerinde büyük etki yarattı. 1890’da Vatikan tarafından ‘kilise doktoru’[1] olarak ilan edildi. Yazıları özellikle Doğu’daki ilahiyatçılar için teolojik iç görünün yeni bir kaynağı haline geldi.
Dipnot:
[1] Kilise Doktoru onursal bir unvandır. İster kadın ister erkek olsun, Katolik Kilisesi tarafından ilahiyat alanındaki üstün yetkisi tanınan, vaftiz olmuş kimsedir.
KAYNAKÇA: https://www.christianitytoday.com/history/people/theologians/john-of-damascus.html