Özet
Bu makale Anadolu’daki Hristiyan kilisesinin kökenlerini inceliyor. 30’lu yıllarda Pentikost gününden sonra (Elç. 2:9-10) imanlıların Anadolu’ya girdikleri bilinmekle birlikte, Elçilerin İşleri ilk kilisenin 40’lı yıllarda organize olduğunu gösteriyor. Kaydedilen ilk Hristiyanlar Roma’nın Suriye ilinin merkezi Antakya’daydı (Elç. 11:20-26). Ama Elçilerin İşleri’ndeki pek net olmayan iki referans, daha önceki bir tarihte Kilikya’da organize olmuş kiliselerin varlığını işaret ediyor. Kilikya kiliseleri Yeruşalim konseyinin yazdığı mektubun alıcıları arasındaydı (Elç. 15:23). Daha sonra Pavlus ikinci hizmet yolculuğunun başlangıcında bu kiliseleri bizzat ziyaret etti (Elç. 15:41). Pavlus’un bu kiliselerle olan ilişkisinden, onları kuran elçi olduğunu anlıyoruz. Pavlus’un kendi memleketi de Kilikya bölgesindeki Tarsus’tu ve iman ettikten sonra oraya döndüğünde (Gal. 1:21; Elç. 9:30), görünüşe göre ‘sessiz yılları’ olarak bilinen dönemde kilise başlatmakla meşguldü. Bu kiliselerin bel kemiğini oluşturan grup tabii ki de o bölgede yaşayan, Pavlus’un ailesi gibi Diaspora Yahudileriydi. Kilikyalı Yahudiler, Yeruşalim’deyken Pavlus’un da bağlı olduğu Yeruşalim Azatlılar Havrası’nın üyeleriydi (Elç. 6:9). 4. Antiokhos (175-164 MÖ) hükümdarlığı sırasında Kilikya’yı helenleştirmiş ve şehirleştirmişti. MÖ 39 dolaylarında Romalılar Kilikya Pedias’ı Suriye iline bağlamışlardı. Tarsus ile birlikte dört şehir, Anadolu’dan geçen Hac Yolu boyunca ya da onun yakınlarındaydı; yani Kilikya kiliseleri de muhtemelen bu bölgedeydi. Destekleyici kanıtlar yeterli olmasa da, Anadolu’daki ilk Hristiyan kilisesinin kurulduğu yer olarak Kilikya’yı işaret ediyorlar.
Giriş
Elçilerin İşlerin iki Antakya’dan söz eder, Orontes Antakyası ve Pisidya Antakyası. Bunların ikisi de kilisenin gelişimi bakımından önemli merkezlerdi. Bununla birlikte, Elçilerin İşleri ve Galatyalılar’da Anadolu kilisesinin esas doğum yerinin Kilikya olabileceğini düşündüren ifadeler vardır. Anadolu’daki Yahudiler, Kutsal Ruh’un döküldüğü ve Hristiyan kilisesinin doğduğu Pentikost gününde Yeruşalim’deki Diaspora hacılar arasındaydılar.[1] Elçilerin İşleri 2:9-10’da beş Anadolu ilinden ve bölgesinden bahsedilir: Kapadokya, Pontus, Asya, Frikya ve Pamfilya. Yahudilerin bu yerlerdeki varlığı özellikle Cicero, Filon ve Josephus gibi birçok yazar tarafından açıkça kaydedilmiştir.[2] Hatta birinci yüzyılda yaşayan beş milyon Yahudiden yaklaşık bir milyonunun Anadolu’da yaşamış olduğu tahmin edilmektedir.[3] Anadolulu Yahudilerin Petrus’un o günkü mesajına cevap veren üç bin kişi arasında olmaları muhtemeldi (Elç. 2:41). Memleketlerine dönen ilk imanlılar yerel sinagoglarına aktif olarak katılmaya devam ettiler (karş. Elç. 9:2).
Pavlus’un İlk Yılları
Elçilerin İşleri 6:9, Kilikya ve Asya’dan Yeruşalim’e gelen bir başka Yahudi grubundan söz eder. Bunlar Yahudi başkentinde uzun zaman boyunca kalan Diaspora Yahudilerinden oluşan Azatlılar Havrası’nın bir parçasıydılar. “Kilikya’dan Tarsuslu bir Yahudi”[5] olan Pavlus (Elç. 21:39; karş. 22:2) da bu sinagoga bağlıydı. Şüphesiz bu havrada memleketinden arkadaşları ve akrabaları da vardı.[6] Bu, İstefanos’u yakalatan havraydı (Elç. 6:11-14). Pavlus’un İstefanos’un şehit edilişindeki rolü (Elç. 7:58; 8:1), kiliseye zulmettiği dönemi başlatmıştı (1Ko. 15:9) ama bu dönem Şam yolunda birden sona ermişti (Elç. 9:1-18). İman ettikten sonra Pavlus, artık bu genç Ferisi akrabalarını hain olarak gören Helenistik Yahudilerle tartışmaya başlamıştı (9:29).[7] Bu Anadolu Yahudileri Pavlus’u öldürmeyi istediğinde, Yeruşalim kilisesi hemen Pavlus’u Kayseri’den alıp Yahudiye’nin en büyük limanı olan Tarsus’a gönderdi (9:30). Bruce Pavlus’un “muhtemelen Kayseri ilinden Tarsus’a deniz yoluyla gittiğini” belirtir.[8] Pavlus bu dönemi anlattığı kendi kayıtlarında, Yeruşalim’de Petrus ve Yakup’u on beş günlüğüne ziyaret ettikten sonra “Sonra Suriye ve Kilikya bölgelerine[9] gittim” der (Gal. 1:21). Pavlus burada Helenistik Yahudilerden bir baskı gördüğünden bahsetmez ama yerel imanlıların, hakkında “önceleri yıkmaya çalıştığı imanı şimdi yayıyor” dendiğini duyduklarından bahseder (Gal. 1:23). Bu imanı yaydığı için şiddetli muhalefetle karşılaşmış ve şehirden atılmıştı. Roma dönemi Yahudiye ilinin merkezi Kayseri’den Suriye ilinin merkezi Antakya’nın Silifke limanına gemiyle gitmek, muhtemelen Tarsus’a karayoluyla gitmekten daha kolaydı. Silifke’den Kilikya bölgesine karadan yolculuk edebilir ya da yine su üzerinden Tarsus’a gidebilirdi çünkü Tarsus, Berdan nehri ve Rhegma gölü ile Akdeniz’e bağlıydı.[10] Riesner Pavlus’un Tarsus’a dönüşüyle ilgili daha peygambersel bir amaç gösterir: “Yeşaya 66:19’da bahsedilen kurtuluşla ilgili görevin ilk coğrafi hedefi Yeni Antlaşma döneminde Kilikya’da Tarşiş olarak bilinen Tarsus’tu… Pavlus’un kendi doğduğu yerle (Elç. 22:3) ilgili bu peygamberliğe özel bir önem vermesi ihtimalini gözardı edemeyiz.”[11] Bu yüzden Pavlus’a göre hizmetine Tarsus’tan başlamak, Yeşaya’nın peygamberliğini gerçekleştirmek olacaktı.
Galatyalılar’da Pavlus’un hizmetini anlatırken tarihleri, iman edişinden ‘üç yıl sonra’ ve ‘on dört yıl sonra’ yaptığı Yeruşalim yolculuklarını esas alarak sıralar (Gal. 1:18; 2:1). Yani bu ziyaretleri arasında on yıldan fazla zaman geçmiştir. İlk Yeruşalim ziyaretinin başlangıç tarihini Ramsay MS 32-33 olarak verirken, Jewett bunu MS 37 olarak belirtmiştir.[12] Pavlus bu ziyaretinden kısa bir süre sonra Kilikya’daki hizmetine başlayacaktır. Pavlus’un hizmetinin başlangıcında yazdıklarıyla, Luka’nın ve kendisinin Yeruşalim ziyaretleri hakkında yazdıklarını uzlaştırmak zordur çünkü el yazmaları çözümlenemeyecek derecede yıpranmıştır.[13] Önemli olmasına rağmen bu konu, bu makalenin kapsamı dışındadır. Ancak ikisinde de ortak olan coğrafi bir nokta vardır: Pavlus, bu zaman aralığında Luka’nın da söylediği gibi Kilikya’da olduğunu kaydetmiştir. Burada geçirdiği zaman, onu Yeruşalim’deki elçilerle tanıştıran (Elç. 9:27) ve Pavlus’u bulmak için Tarsus’a giden (Elç. 11:25) Barnaba ile sona erer. Hengel ve Schwemer Pavlus’un Kilikya’da en az üç, belki dört yıl geçirdiğini tahmin eder; ben orada en az beş yıl kaldığını düşünüyorum.[14] Görünüşe göre Barnaba bu yıllar boyunca iletişimi sürdürmüştü. Luka’nın burada nadiren kullandığı ve ‘aramak’ olarak çevrilen sözcüğün Grekçe aslı, Barnaba’nın Pavlus’u bulmakta zorlandığını ima eder.[15] Pavlus’un ‘sessiz yılları’ olarak bilinen zamanı oldukça yoğundu; Tarsus’ta geçirdiği hareketsiz bir ruhsal bir çekilme zamanı değildi.
Luka’nın Kullandığı Yöntem
Kilikya kiliselerinin kurulmasından Elçilerin İşleri’nin hiçbir yerinde özel olarak bahsedilmez. Bu tuhaf değildir çünkü Luka Şam kilisesinin başlangıcından da bahsetmemiştir (Elç. 9:2). Hengel ve Schwemer’ın sağlam argümanlarla destekledikleri düşüncesine göre, Pavlus’un Kilikya’ya müjdelemesi o kadar normaldi ki Luka “bundan bahsetme gereği duymamıştı.”[16] Ayrıca iman ettikten sonraki ilk ziyaretinde Pavlus’un tapınaktaki görümünde Rab’den duyduğu “Seni uzaktaki uluslara göndereceğim” şeklindeki sözlerin, Yeruşalim’deki kardeşler onu kısa bir süre sonra Yeruşalim’e getirdiklerinde ve “Oradan Tarsus’a” yolladıklarında (9:30) gerçekleştiğini belirtirler. “Bu görünürde çelişkili (fakat kendisi için özünde tutarlı) iki olayda da έξαποστέλλειν sözcüğünü kullanarak Luka, ‘uzaktaki uluslara’ gönderilmenin Tarsus’a olan yolculukla başladığını ima eder.”[17] Elçilerin İşleri’nde Pavlus’un Kilikya’daki hizmetinin Elç. 9:30 ile 11:25 arasındaki uzun ve belirsiz dönemde gerçekleştiği varsayılır. Luka Elçilerin İşleri’nde Kutsal Ruh’un döküldüğü zamanların her birini tüm detaylarıyla anlatmamış olsa bile, ‘okuyucuların bazen satır aralarını okuyabilmesini’ istemiştir.[18]
Luka’nın kullandığı bu sıralı yöntemin bir başka nedenini Elçilerin İşleri 1:8’de görebiliriz: Yeruşalim’den Yahudiye, Samiriye ve dünyanın dört bucağına, yani Yeruşalim’den uzaklara uzanan bir yol. Müjdenin Urfa’ya ve İskenderiye ya da Kirene gibi Kuzey Afrika şehirlerine ulaşmasından da bu yüzden bahsedilmemiştir. Luka’nın genişleyen spirali hem etnik merkezli (önce Yahudiler, sonra Yahudi olmayanlar) hem de jeopolitik merkezli ilerler (Yeruşalim’den kuzeydoğu Akdeniz’deki Roma merkezlerine). Bu yüzden Luka’nın dikkat çektiği bir sonraki yer Kilikya’daki şehirler değil, Orontes Antakyası olmuştur. Luka’ya göre Hristiyanlığın ilk dönemindeki merkezinin Antakya olarak belirtilmesi önemliydi çünkü Antakya Roma’nın Suriye ilinin merkeziydi ve Roma İmparatorluğu’nun üçüncü en büyük şehriydi. Pavlus Yahudiye’ye tutuklandığı son sefer haricinde tüm hizmet yolculuklarına ‘ana’ kilisesinden gönderilmiş ve geri oraya dönmüştür. Bununla birlikte, Antakya’ya dikkat çekilmesinin kişisel bir nedeni de olabilir: kilise geleneğinde bu şehrin Luka’nın memleketi olduğunu belirten kayıtlar vardır (Eusebius, Hist. Eccl. 3.4.6).[19]
Bir Kilikya Kilisesinden Bahsediliyor
Elçilerin İşleri 11:26, Barnaba’nın Pavlus’u Tarsus’tan nasıl Antakya’ya getirdiğini anlatır.[20] Bir yıldan uzun bir süre boyunca bu ikili orada bir grup öğrenciye öğretmenlik yapmış ve bu öğrencilere orada ilk kez Hristiyan (Mesih Takipçisi) denmiştir. Kıtlıktan dolayı Yeruşalim’e yardım ziyaretinde bulunmalarının ardından (Elç. 11:27-30; 12:25), Barnaba ve Saul Antakya kilisesi tarafından Kıbrıs’ta başlayıp daha sonra çoğunlukla Pisidya Antakyası ve diğer üç güney Galatya şehrine odaklanmış bir hizmet yolculuğuna gönderilirler (Elç. 13:1-14:28). Luka daha sonra, Yahudi olmayanların sünneti konusunun karara bağlandığı ve Yahudi imanlılarla Yahudi olmayan imanlılar arasındaki sofra paydaşlığını sağlayan talimatların verildiği önemli Yeruşalim konseyini anlatır (Elç. 15:1-21). Konseyin kararı Antakya, Suriye ve Kilikya’daki kiliselere bildirilir (Elç. 15:23).[21] Mektuptaki hitabet sırası, Yeruşalim’den çıkıp mektubu götürecek ulağın izleyeceği rotanın coğrafi konumuna göredir: önce Antakya, sonra Suriye ilinin ikinci büyük şehri İskenderun ve en son da Kilikya. Bu, Kilikya’daki kiliseden bahsedilen ilk yerdir.
Antakya’daki hizmetinin devam ettiği uzun bir dönemden sonra Pavlus, güney Galatya kiliselerini tekrar ziyaret etmeye karar verir. Ama Barnaba, Pamfilya’da onları yüzüstü bırakan kuzeni Yuhanna Markos’u da beraber götürmek isteyince aralarında keskin bir anlaşmazlık çıkar, yolları ayırırlar ve Pavlus onun yerine Silas’ı yanına alır (Elç. 15:36-40). İkinci yolculuk bu ikisinin Derbe ve Listra’ya doğru giderken Suriye ve Kilikya’dan geçmesiyle başlar (Elç. 15:41). Bu, kitabın Kilikya’dan bahseden ikinci yeridir.
Pavlus’un Kilikya’daki Hizmeti
Doğal olarak iki soru belirir: Kilikya’daki bu kiliseleri kim kurdu ve neredeydiler? Tarsus Pavlus’un doğduğu yerdi; hatta İsa Pavlus’un iman etmesinin ardından Hananya’ya verdiği buyruğunda ondan ‘Tarsuslu biri’ olarak bahseder (Elç. 9:11). Pavlus’un Tarsus ile ilişkisiyle ilgili olarak yakın zamanda Wallace ve Williams alternatif bir görüş sundu: Antik dönemde vatandaşlık ikametle değil soyla geçtiğinden, ona göre Pavlus “bu şehirde yaşamamış, sadece ziyaret etmiştir”. Bu yüzden Pavlus’un ilk gençlik dönemlerini Tarsus’la ilişkilendiren bir bağlam “sağlam temeller üzerinde geliştirilemez.”[22] Seleukos hükümdarı 4. Antiokhos MÖ 171’de Yahudileri Kilikya’ya yerleştirdiğinden,[23] muhtemelen Pavlus’un ailesi bu dönemde Grek vatandaşlığı almıştı. Rapske Elçilerin İşleri 21:39’da πολίτης sözcüğünün sadece ikametle ilişkili olarak anlaşılmasına karşı çıkar ve “Bu metin gerçekten Pavlus’un yasal olarak Tarsuslu bir vatandaş olduğunun kaydıdır” der.[24] Yafa’da bulunan kitabe de Tarsuslu bir vatandaş olan Yusuf oğlu Yahuda’dan bahseder (Ταρσεύς).[25]
Yahudilerin Kilikya’daki varlığı 1. Agrippa tarafından Caligula’ya yazdığı mektubunda doğrulanır (Filon, Leg. 281). Yerleşim merkezlerinde kazılar yapmanın zorluğundan dolayı Tarsus ve Kilikya Pedias’taki Yahudilerle ilgili yazıtlarda bulunan kanıtlar azdır. Ama Kilikya Trakya’daki yazıtlarda Yahudi ya da Yahudi Hristiyanlarla ilgili önemli miktarda kanıt, Hengel ve Schwemer’e göre “Tarsus ve diğer Kilikya şehirlerinde yaşayan Yahudi nüfusunun büyük olduğunu” gösterir.[26] Antik dönemin sonlarına ait olduğu düşünülen ve Trakya bölgesindeki Ayaş’ta bulunan kurşun tabut, çeşitli büyüklüklerde dört menora (Yahudi şamdanı) ile süslenmiştir.[27] Misis’te bulunan ve MS beşinci yüzyıla ait olduğunu düşünülen, içinde Şimşon ve Nuh’un Gemisi mozaikleri bulunan bir binanın kalıntıları, Hachlili tarafından sinagog olarak tanımlanmıştır.[28] Bu kanıtlar Kutsal Kitap döneminden daha sonrasına ait olsa da, uzun süre orada yaşamış bir Yahudi topluluğunun varlığını işaret ediyor olabilir.[29]
Pavlus yine doğum yeri itibariyle Roma vatandaşıydı (Elç. 22:25, 28). Ailesinin Roma vatandaşlığıyla ilgili detaylar tam olarak bilinmese de, çeşitli birçok senaryo düşünüldü. Murphy-O’Connor şöyle der: “En basit ihtimal… Pavlus’un babasının Tarsuslu bir Roma vatandaşı tarafından azat edilmiş bir köle olabileceği ve böylece her kuşakta derecesi artan bir Roma vatandaşlığı edinmiş olabileceğidir.”[30] Ancak Pavlus’un ailesi Tarsus’a 4. Antiokhos tarafından yerleştirildi ve özgür vatandaşlar olarak yaşadıysa, köle olabileceklerini düşünmek çelişkili olur. Daha iyi bir çözüm vatandaşlığın MÖ birinci yüzyıl ortalarında onlara Romalılar tarafından verilmiş olabileceğidir. MÖ 49’dan sonra halktan destek almak için birbiriyle yarışan Pompeius, Sezar ve Antonius’un hepsinin Tarsus’la kişisel bağlantıları vardı ve çeşitli gruplara cömert tekliflerde bulunmuş olabilirlerdi. Cicero Kilikya genel valisiyken (MÖ 51-50) Kilikya’daki vatandaşların nüfusu o kadar fazlaydı ki oradan asker toplayabilirdi (Att. 5:18). Augustus döneminde Mallus’ta yaşayan Roma vatandaşları vardı.[31] Yani vatandaşlık bu Romalı liderlerden biri tarafından kendisine hizmet eden kişilere verilmiş olabilirdi.[32]
Hanchen’e göre Luka bu dönemde Pavlus’un “bir süreliğine memleketi Tarsus’a çekildi” varsayar.[33] ‘Çekildi’ ifadesi biraz belirsizdir çünkü Pavlus çok geçmeden oldukça yoğun bir hareketliliğe başlamıştı. Geçimini sağlamak için çadır yaptığını biliyoruz (σκηνοποιός; Elç. 18:3). Belki bu gençliğinde öğrendiği aile mesleğiydi ya da daha sonra Yeruşalim’de rabbilik eğitimi görürken öğrenmişti. Bir şekilde kesinlikle aşina olduğunu bildiğimiz keçi kılından yapılan ve adını üretildiği bölgeden alan bu sert kumaşa Kilikyum denirdi.[34] Yeruşalim’de bir Ferisi olarak yetiştirildiği resmi eğitimi sırasında, çalıştığı başlıca Kutsal Yazılar İbranice dilindeydi (Elç. 22:3). Oradaki Helenist Yahudilerle ilişkilerini sürdürmüş olsa da, Riesner Pavlus’un Tarsus’ta “şüphesiz Grekçe çeviri ve onun düzeltmeleriyle ilgili bilgisinde derinleştiğini” belirtir.[35] Muhtemelen Grek edebiyatı ve düşüncesiyle ilgili bilgisinde de derinleşmişti; büyüdüğü Yeruşalim’de bu bilgilerle pek teması olamazdı.[36] Yahudi olmayanlara yönelik gelecek misyonunu bildiğinden (Elç. 9:15; Gal. 2:7), Tarsus’ta yaygın olan felsefi öğretileri de öğrenmişti.[37] Ama böyle bir öğrenme ortamında yaşamasına rağmen Pavlus daha sonra resmi bir hitabet eğitimi almayı reddetmişti (2Ko. 11:6).[38] Ruhsal açıdan bu dönem düşüncesinin ve anlayışının derinleştiği bir dönem olmuş olmalıydı. Ardından ani bir şekilde iman etmiş ve ilk müjdelemesini Arabistan ile Yahudiye’de yapmıştı. Yasa eğitiminin aksine Kutsal Ruh’un lütuf yoluyla gelmesi gerçekten olgunlaşmasını sağlamıştı. Romalılar 7’in otobiyografik bölümü, tam da bu dönemde yaşanmış olabilir. Dunn’un isabetli gözleminde belirttiği gibi: “Bu bölümün tamamında (a. 7-25) varoluşçu bir karakter görürüz ve Pavlus’un burada kendi deneyiminin en azından bir kısmından bahsettiğine inanmamak zordur.”[39] Cennetin üçüncü katına alınma deneyimi (2Ko. 12:1-6), 56 yılı civarında Makedonya’dan 2. Korintliler mektubunu yazmasından on dört yıl önce, yani bariz bir şekilde Kilikya’da bulunduğu sırada yaşanmıştır.
Son olarak, Pavlus şimdi Tarsus ve onun yanındaki Kilikya bölgesinde müjdelemeye başlamıştı. Bu hizmetiyle ilgili dolaylı kanıtlar 2. Korintliler 11:23-29’da bulunur. Pavlus burada bir dizi denenmesini art arda anlatır ve Luka Elçilerin İşleri’nde bunlardan bazılarından ya hiç bahsetmemiş ya da sadece kısmen bahsetmiştir. Özellikle 24. Ayetten ekstra anlamlar çıkarabiliriz: “Beş kez Yahudiler’den otuz dokuzar kırbaç yedim.” Otuz dokuz kırbaç yemesinden bahsetmesi bunun Pavlus’un hala havra disiplinine bağlı olduğu erken dönemlerde yaşandığını gösterir. Havra hala Pavlus’un Diaspora’daki dini eviydi ve her şehirdeki hizmetinin başlangıç noktasıydı. Havradan ayrılıncaya kadar Yahudiliğini reddetmiş olmamak için oranın disiplinine bağlı kalmıştı.
Bruce şöyle yazar: “Otuz dokuz kırbaç yeme deneyimlerinden bazılarının hayatının Kilikya’daki dönemine ait olması oldukça muhtemeldir.”[40] Riesner de benzer şekilde 2. Korintliler 11’de sıralanan diğer zulümlerin ve sıkıntıların “Pavlus’un misyonlarına Tarsus’taki merkezden gittiği döneme ait” olduğunu varsayar.[41] Hizmetinin bu döneminde gözle görülür şekilde başarılı olmuş olmalıydı ki Silas’la birlikte başlattığı kiliselere döndüğünde amacı sadece güçlendirmek (έπιστηρίζων) olmuştu (Elç. 15:41). Pavlus Galatya kiliselerinde olduğu gibi, sadece önceden müjdelediği ve öğrettiği yerlerdeki öğrencilerini ‘güçlendirmek’ için geri dönerdi (Elç. 14:22; 18:23).
Osborne Kilikya hizmetini desteklemeye yönelik iki kanıt sunar. İlk olarak “Pavlus’un Antakya’daki topluluk tarafından derhal kabul edilmesi, özgeçmişinin oradakilerce iyi bilindiğini gösterir”. İkinci olarak, “Gal. 22’de Pavlus ‘öteki uluslar arasında yaydığım Müjde’ ifadesini kullanır… yani Luka’nın kaydetmeye başladığı misyonerlik döneminin öncesinde duyurduğu müjdeden bahseder.” Osborne Pavlus’un geniş zamanlı κηρύσσω sözcüğünü olarak kullanmasının müjdesinin değişmediğini ifade ettiğini, diğer türlü geçmiş zamanlı έκήρυξα sözcüğünü kullanacağını söyler. Pavlus’un misyonunun niteliğini sadece zaman kipine göre anlamak tehlikeli olsa da, kanıtlar bir arada değerlendirildiğinde Osborne’un vardığı sonucu işaret eder. “Bu yüzden güvenle söyleyebiliriz ki Pavlus Suriye ve Kilikya’da, sekiz yıl önce Antakya’ya geldiğinde başladığı diğer uluslara yönelik misyonuna devam ediyordu.”[42]
Kilikya’nın Coğrafyası ve Yol Yapısı
Grekçe Κιλικία sözcüğünün kökeni bilinmemektedir. MÖ dokuzuncu yüzyılda Asurlular Tarsus’un dağ eteklerine ‘Kilakku’, daha alçaktaki düzlüklere ise ‘Ke’ derlerdi. Kilikya ve Kilikyalılar’la (Kilikler) ilgili Grekçe referanslar da yaklaşık olarak aynı dönemde başlar (ör. Iliad 6.397). Akdeniz’in kuzeydoğu köşesinde yer alan Kilikya iki bölgeye ayrılırdı: Engebeli (Gk. Tracheia; Lat. Aspera) ve Düz (Gk. Pedias; Lat. Campestris). Bu bölgelerden sadece ikincisi çalışmamızla alakalı olduğundan sadece ona odaklanacağız. Pedias da kendi içinde üç farklı bölgeye ayrılırdı: antik Aleyan Ovası (Çukurova), kuzeydoğuda Yukarı Ova ve Amanos (Nur) Dağları boyunca uzanan kıyı bölgesi. Çukurova’dan üç önemli nehir geçer: Toros Dağları’ndan akan Tarsus Çayı ile Kapadokya’nın dağlarının kuzeyine uzanan Seyhan ve Ceyhan Nehirleri. Kuzeydoğudaki ova, Toroslar’ın Amanos’la birleşen kalker bayırıyla Çukurova’dan ayrılır. Bu iki ova arasından sadece Yakapınar’daki dar Ceyhan geçidinden geçilebilir.[43]
Kilikya’ya kuzeyden girmek için, Anadolu’yu kuzeybatı ve güneydoğu olarak ayıran Hac yolu boyunca uzanan Toros Dağları’ndaki Kilikya Geçitlerinden geçilir. Tarsus’taki önemli bir kavşak Hac Yolu ile batıda Soli ve Engebeli Kilikya’ya doğru uzanan kıyı şerididir. Yolcular Misis’te bir başka kavşakla karşılaşırdı. Doğuya yolculuk edenler Toprakkale’yi geçtikten sonra kuzeye sapardı (burada kuzeydeki Kastabala’ya giden kısa bir yol da vardı). Daha sonra Roma’nın Fırat’taki sınır karakolu olan Zeugma’ya doğru devam ederlerdi.[44] Suriye’ye gidenler ise İsos’un yukarısındaki kıyıya uzanan Epifanya’yı geçtikten sonra güneye doğru daha kısa bir rotayı izlerdi.[45] Doğudan gelen yolcular için Toprakkale’yi kıyıya bağlayan kısa bir yol vardı. İsos ve Baiae’nin ardından güneye doğru kıyıyla paralel uzanan ana yol, Kilikya-Suriye Geçitlerinden geçerdi. Amanos Dağları’ndaki bu çıkıntı Kilikya ile Suriye arasında doğal bir sınır oluşturuyordu (Cicero, Fam. 2.10.2; 15.4.4; Att. 5.20.3; Strabo Geogr. 14.5.19 [676]). Kıyının daha güneyinde, oradan güneydoğuya doğru Belen Geçidi’nden Antakya’ya çıkan yoldan önce, İskenderun vardı.[46]
Kilikya’nın Roma Tarihi[47]
Levick’in belirttiği gibi, bu iki Kilikya “yaklaşık kırk yıl boyunca… ona adını verecekleri Roma iline dahil değillerdi”.[48] İlk Kilikya, MÖ 102 yılında Anadolu’daki ikinci Roma ili olarak kuruldu. MÖ 67 yılında Pompey korsanları yendikten sonra Pedias da Kilikya’ya dahil edildi. Dio Chrysostom (Or. 34.7-8) Tarsus’un bu dönemde (yaklaşık MÖ 64) ilin merkezi olduğunu söyler. Ama Cicero’dan sonra konsül seviyesinde bir valisi olmamasından anlaşıldığı gibi, ilin statüsü düşmekteydi. MÖ 39 kadar erken bir dönemde Pedias Suriye iline dahil edildi ve Roma’nın principatus döneminin başlarında bu durum devam ediyor gibi görünüyordu.[49] Örneğin Tibullus, MÖ 31 dolaylarında Suriye genel valisi olarak hizmet eden hamisi M. Valerius Messalla Corinus’a yazdığı ağıtta Kilikyalıları, Berdan Çayı’nı ve Torosları bir arada anar.[50] Yani Pavlus’un ömrü boyunca Pedias Suriye ilinin bir parçası olmuştu. Bu durum Vespasian sonunda Pedias’ı Tracheia ile birlikte ayrı bir il yapana kadar devam etti. Broughton bu yeni ilin büyüklüğünü 36.300 kilometre kare, nüfusunu ise çoğunluğu Pedias’ta yaşayan 900.000 kişi olarak tahmin etmiştir.[51]
Kilikya Şehirleri
İskender MÖ 333’te Kilikya Geçitlerini ele geçirdikten ve İsos’ta 3. Darius’u yendikten sonra, Kilikya hızla helenleşti. İskender’in ölümünün ardından, Soli ve Zefiryum’u ele geçirdiği dönemin haricinde, Pedias’ın kontrolü Seleukoslularda kaldı. Seleukos Nicator (MÖ 312-281) ve özellikle 4. Antiokhos’un (MÖ 175-164) hükümdarlığı sırasında Seleukoslular şu şehirlerin tümünde şehirleştirme ve helenleştirme politikası izlediler: Tarsus (Antiochia ad Cydnus), Misis (Seleucia ad Pyramus), Ege, Adana (Antiochia ad Sarus), Mallus/Magarsa (Antiochia ad Pyramus), Oeniandus (Epiphania) ve Kastabala (Hieropolis), Soli, Mallus, Epifanya ve Adana.[52] MÖ birinci yüzyılda Romalılar Pedias’ın kontrolünü ele geçirdiklerinde, buradaki şehirlerden birçoğu korsanların yağmalamaları ve Ermeni kral Tigranes’in (MÖ 83) fethinden ötürü zarar görmüştü. Jones’a göre “Pompey esir düşen korsanların arasından güvenilir olanları seçip göndererek bu şehirlerin nüfusunu çoğalttı”.[53] Bu yüzden bu şehirlerden birçoğunun MÖ 67 ile 65 yılları arasında yeniden kuruldukları kaydedilir. Judge, bu yeniden yapılanma döneminde Pedias için “tamamı görünüşe göre on yedi Cumhuriyetçi şehre ayrılmıştı ve bu, ne kadar geliştiğinin bir işaretiydi” diye yazar.[54] Pavlus’un yüz yıl sonra müjdeyle döndüğü şehirler bunlardı.[55]
Pavlus’un Müjdelediği Şehirler
Pavlus bu Kilikya şehirlerinin on yedisine de müjdelemeye çalışmış olabilir ve öyleyse, muhtemelen bunun imkansız olduğunu da görmüş olacaktır. Bu deneyimi de daha sonraki müjdeleme stratejisini etkilemiş olabilir. Pavlus’un kiliselerinin bulunduğu muhtemel yerler olarak altı şehir öne çıkar.[56] Bununla ilgili aşağıda daha sonraki Hristiyan tarihinden özel referanslarla kısa bir taslak sunulmuştur. Kesin olarak bilinen şehirler hepsi Hac Yolu’nda bulunan Tarsus, Adana ve Misis’ti.
Pavlus’un memleketi Tarsus, ilin merkeziydi. Pavlus’un çocukluğunun geçtiği dönemde yazan Strabo (Geogr. 14.5.13), şehirle ilgili olarak “sadece nüfusu artmıyor, aynı zamanda en güçlü şehir; o yüzden ana şehir unvanını koruyor” demiştir. Dio Chrysostom ise (Or. 33.17, 28; 34.7-8, 37) Tarsus için “Kilikya’nın en iyi şehri” der. MS 250 civarında İskenderiyeli Dionysius Tarsuslu Helenus’u Doğunun en ileri gelen piskoposları arasında sayana dek (Eusebius, Hist. Eccl. 7.5.4; 7.28.1; karş. 6.46.3), Tarsus’tan kilise tarihinde pek bahsedilmez. Helenus’un MS 268’de Antakya’da toplanan ve Samsatlı Pavlus’un öğretisini reddeden ruhani meclisin bir araya gelmesinde oynadığı rol, Tarsuslu piskoposun uzun süredir devam eden bir yetkisinin var olduğunu işaret eder. Hengel ve Schwemer bundan şu mantıklı sonucu çıkarır: “Pavlus’un topluluğu kurmasında sonra bu ünlü ve yoğun şehirde her zaman Hristiyanlar olmuştu.”[57] Bugün Tarsus’taki Aziz Pavlus Kilisesi’nin kalıntıları (yakın zamanda restore edildi), ortaçağdan daha önce bir tarihe ait değildir.[58]
Seyhan’ın batı kıyısındaki Adana önemli bir nehir kavşağıydı. Dördüncü yüzyılın sonlarında Hadrianus tarafından yaptırıldığı düşünülen bir köprünün on dört kemeri bugüne kadar ulaştı.[59] Cassius Dio (47.31.2) Adana ve Tarsus arasında uzun soluklu bir rekabet olduğunu kaydeder. Kilikya’dan kalma birçok antik eser Adana’daki arkeolojik müzede sergilenmektedir.
Misis de Ceyhan Nehri’nin doğu kıyısındaki önemli bir kavşaktır. Misis’in ana yol üzerinde bulunması onu zenginleştirmişti. Daha önce de bahsedildiği gibi, burada bulunan muhtemel havra kalıntıları, bölgede yaşamış bir Yahudi nüfusunun varlığını işaret ediyor olabilir. Burada doğmuş olan ünlü kilise babası Teodor (MS 342-408) ile şehrin Hristiyan mirası bilinirlik kazanmıştır.
Hieropolis Kastabala muhtemelen bir kilise sahasıydı. Kuzeyden ve doğudan trafik alan Roma yolları boyunca uzanan konumu, Hieropolis’i önemli bir merkez haline getirdi. Kastabala uydu kral Tarkondimotos ve MS 17 yılında ölünceye kadar torunu 2. Filopator tarafından yönetildi. Bu sırada Romalılar bölgeyi Suriye iline kattılar. Şehir bir Hristiyan piskoposluğu haline geldi ve bunun işaretleri iki beşinci yüzyıl kilisesinin kalıntılarında bulundu.
Soli (Soloi)/Pompeiopolis de muhtemel bir kilise sahasıydı. Limonlu Çayı’nın birkaç kilometre doğusundaki bu yer Pedias’ın batı sınırını oluşturuyordu. Soli, The Phainomena’nın yazarı (Strabo, Geogr. 14.5.8) şair Aratus’un memleketiydi (yaklaşık MÖ 301). Pavlus Atina’daki Ares Tepesi kurulunun önünde hemşerisi olan bu Kilikyalı şairden alıntı yapmıştı (Elç. 17:28).
Anavarza da muhtemel bir başka sahadır. Ramsay’in belirttiğine göre Tarsus ile olan rekabetine rağmen “Mesih’ten sonraki ikinci ve sonraki yüzyıllardaki ileri Roma döneminin önemli bir merkezi olmuş, ama Tarsuslu Pavlus’un karakterini şekillendirmede dikkate değer bir etkisi olmamıştır.”[60] Ancak 1950lerin başında Kilikya’da kocası Michael ile öncü bir arkeolojik araştırma yürüten Mary Gough’un söyledikleri, bu konuda daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulduğunu göstermiştir. Gough, Romalıların Anavarza’daki kayalıkların arasına açtığı bir savaş arabası yolundan bahseder:
Gerçekten bu savaş arabası yolu ana yolun bir parçasıydı ve doğuya, Tarsus ve Adana’dan Misis ve Amanos Geçitlerine, oradan da Suriye’ye kadar uzanıyordu. Aziz Pavlus’un bu yoldan geçtiğini kimse kanıtlayamaz ama diğer ihtimal güneye saparak Çukurova’nın bataklıklarını tercih etmiş olmasıdır. Bu yüzden buradan geçmemiş olduğuna inanmak zordur… Aziz Pavlus Anavarza’ya geldiğinde buradaki hamamlarda yıkanmış ve ardından serin bir kemeraltında oturmuş olabilir.[61]
Görmüş olduğumuz gibi, ana yol Anavarza’dan geçmiyordu ve gerçekten de etrafından dolanmak çok uzun sürerdi. Bu savla ilgili olarak David French “Gough muhtemelen biraz spekülasyon yaptı. Pavlus’un bu yoldan ya da başka bir yoldan geçtiğine dair bir kanıt yok” der.[62]
Sonuç
Pavlus’un ‘sessiz yılları’ sırasında Kilikya kiliselerini kurmuş olmasının erken dönem Hristiyan tarihi açısından birçok önemli sonucu vardır. Öncelikle bu kiliseler Luka’nın Elçilerin İşleri’nde özellikle vurguladığı Orontes Antakyası’ndaki kilisenin kurulmasından bile daha önceki bir tarihe karşılık gelir. Yani ilk hizmet yolculuğunda güney Galatya’daki kiliseleri, özellikle de Pisidya Antakyası kilisesini kurmasından öncedir. Bu yüzden Kilikya’daki kiliseler Anadolu’daki ilk Hristiyan kiliseleridir.
İkinci olarak, bu kiliselerin varlığı Pavlus’un ilk yolculuğunun rotasını şekillendirmişti. Çünkü Güney Akdeniz kıyısına zaten müjdelenmişti (Elç. 11:19). Roma İmparatorluğu’nun sınırı Antakya’nın birkaç kilometre doğusunda bittiği için, o yönde müjdeleme seçeneği yoktu. Kilikya kiliselerinin mevcut varlığından dolayı Pavlus kuzeyi de tercih etmedi. Açık tek yön Batıydı ve bu yüzden Barnaba’nın da memleketi olan Kıbrıs en iyi seçenek oldu (Elç. 4:36). Roma genel valisi Sergius Paulus’un Baf’ta iman etmesinin ardından, Pavlus elçiler grubuyla birlikte kuzeye, Anadolu’ya yöneldi (Elç. 13:6). Mitchell, Luka’yı misyonun kıyıdan iç kısma doğru yönelmesinin esas nedenini belirtmediği için iğneler: “Pavlus’un müjdelemesiyle iman eden en son ve en ileri gelen kişi olan Sergius Paullus’un memleketi Pisidya Antakyası’ydı.”[63] Bölgenin haritasına bakıldığında anlaşılır ki, eğer güney Galatya şehirleri Pavlus’un ilk hedefi olsaydı, kesinlikle uzun yoldan gitmesi gerekirdi. Pavlus bu anlamlı değişikliğin ve yönlendirişin Kutsal Ruh’tan olduğunu görürdü. Zira Luka Pavlus’un hizmet yolculuklarının her aşamasında Kutsal Ruh’u etkin bir rolde tasvir etmiştir (Elç. 13:2; 16:6-10; 20:23).
Son olarak, Pavlus’un ilk üç hizmet yolculuğunda kilise başlatmaya olan yaklaşımını, Kilikya’daki tecrübesinde kazanmıştı. Büyük Yahudi ve Roma nüfuslarının olduğu önemli yolların etrafında yer alan kilit şehirlerde müjdeledi. Bu şehirlerde ilk önce havralara gitti, reddedildi ve zulüm gördü. Sonra Yahudi olmayanlara gitti. Yahudi ve Yahudi olmayan imanlılardan çekirdek bir kitle topladıktan sonra Pavlus kiliseyi kurar, yerel liderleri görevlendirir, ardından da kişisel ziyaretler ve mektuplaşmalar yoluyla iletişimi sürdürürdü. Bu yöntemi izleyerek Pavlus yirmi yıl boyunca Anadolu ve Yunanistan’da başarıyla birçok kilise kurdu. Öyle ki Korint’e şunları yazabilmişti: “bu yörelerde artık yapacağım bir şey kalmadı” (Rom. 15:23).[64]
Kaynakça:https://tyndalebulletin.org/article/30220-cilicia-the-first-christian-churches-in-anatolia
- Temmuz 2000’de Türkiye’de düzenlenen ve bu makalenin ilk taslağının sunulduğu İkinci Uluslararası Pisidya Antakyası Sempozyumu’nu açan, Yalvaç Müzesi’nin eski müdürü Dr. Mehmet Taşlıalan’a teşekkürler.
- [2] Paul Trebilco, Jewish Communities in Asia Minor (Cambridge: CUP, 1991) 25’te bunların muhtemelen hacı olmadıklarını çünkü Yeruşalim’e [daha önceden] gelmiş dindar Yahudiler olarak tarif edildiklerini söyler (Elç. 2:5). Azatlılar Havrası’nın varlığıyla ima edildiği gibi, bazı hacıların Yeruşalim’de uzun süre kaldıkları doğrudur (Elç. 6:9). Ancak aynı sözcüğün 6:9’da ‘x şehrinden’ anlamında kullanılması, daha sonra sıralanan yerlerin dinleyicilerin esas memleketleri olduğunu ima eder. Muhtemelen iki gruptan da insanlar Petrus’un mesajını dinlediler (karş. Elç. 2:14). Bu listede bulunmayan yerler Suriye ve Kilikya’dır.
- [3] İlgili metinlerin harika bir değerlendirmesi için bkz. Trebilco, Jewish Communities, pp. 5–20.
- [4] P.W. van der Horst, alıntı: Trebilco, Jewish Communities, p. 193 n. 11.
- [5] Tüm Kutsal Kitap alıntıları aksi belirtilmediği sürece Yeni Çeviri’dendir (YC2009).
- [6] W.M. Ramsay, The Cities of St. Paul (New York: Doran, 1907), 177–78 eserinde, Romalılar 16:7, 11, 21’de bahsedilen soydaşların sadece Yahudiler değil, Tarsuslu Yahudilerin oymağından Roma vatandaşları olduğunu zayıf argümanlarla iddia eder. Ramsay’e göre bu “Tarsus’ta bir grup Yahudi vatandaşının olduğunun” açık kanıtı sayılır (s. 177). Ancak Peter Lampe, ‘The Roman Christians of Romans 16’, The Romans Debate (ed. Karl P. Donfried; rev. ed.; Peabody, MA: Hendrickson 1991), 224-25’te bu sözcüğün mektuplarında sadece dört kez (karş. 9:3) geçmesinin nedenini anlamıştır. Bu soydaşlar Tanrı’nın İsrail’e yönelik lütfunun kalıntılarıdır. Yani Pavlus “Hristiyanların Yahudi köklerini” ve “Roma’daki Hristiyanların Yahudi soydaşlarını” özellikle vurguluyordu.
- [7] ‘Çekişme/tartışma’ anlamına gelen Grekçe sözcük Elçilerin İşleri’nde sadece iki kez ve aynı grup için kullanılıyor (Elç. 6:9; 9:29).
- [8] F.F. Bruce, The Acts of the Apostles (3rd ed.; Grand Rapids: Eerdmans, 1990), 224.
- [9] W.M. Ramsay, Historical Commentary on Galatians (London: Hodder & Stoughton, 1899; Grand Rapids: Kregel, 1997), 46’ta söylenenin aksine burada mecburen gitme anlamı yoktur. Bkz. F.F. Bruce, Commentary on Galatians (Grand Rapids: Eerdmans, 1982), 102–103.
- [10] Strabo, Geogr. 14.5.10. MÖ 41’de Kleopatra, Antonius ile olan meşhur buluşması için Berdan’dan Tarsus’a kraliyet kayığıyla gitmişti (Plutarch, Ant. 26; Appian, Bell. Civ. 5.8, 11; Cassius Dio 48.24.2).
- [11] Rainer Riesner, Paul’s Early Period (Grand Rapids: Eerdmans, 1950), 265.
- [12] W.M. Ramsay, St. Paul The Traveler and Roman Citizen (15th ed., London: Hodder & Stoughton, 1925; Grand Rapids: Kregel, 2001), p. 48; Robert Jewett, Dating Paul’s Life (London: SCM, 1970), 100. Ramsay İsa’nın çarmıha geriliş tarihini MS 30 olarak verirken, Jewett MS 33 olarak belirtir.
- [13] Bu sorunla ilgili daha güncel bir değerlendirme için bkz. L.C.A. Alexander, ‘Chronology of Paul’, DPL, pp. 115–23. Ben Pavlus’un Yeruşalim’e yaptığı ikinci ziyaretin Elçilerin İşleri 11:27-29’da bahsi geçen yardım ziyaretleri olduğunu, Elçilerin İşleri 15’te kaydedilen ziyaret olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden Galatyalılar, Yeruşalim’deki konseyden daha önce yazılmış olmalıdır.
- [14] Hengel and Schwemer, Paul, p. 174; Ramsay, St. Paul Traveler, p. 53’te Barnaba’nın Tarsus’a olan yolculuğu MS 43 yılının ilk aylarında gösterilir; buna göre Pavlus yaklaşık on yıldır Kilikya’dadır.
- [15] Luka άvαζητέω sözcüğünü sadece üç kez kullanıyor (karş. Lu. 2:44, 45) ancak ζητέω sözcüğü otuz altı kez kullanılıyor. Moulton and Milligan, The Vocabulary of the Greek New Testament (Grand Rapids:Eerdrnans, 1963), 32’ye göre yerel dildeki yazmalarda άvαζητέω “[Bu] Yeni Antlaşma ayetlerinde olduğu gibi, özellikle insanları ararken kullanılır ve bulmakta zorlanma anlamı ima edilir.
- [16] Martin Hengel and Anna Maria Schwemer, Paul Between Damascus and Antioch: The Unknown Years (Louisville: Westminster John Knox, 1997), 155.
- [17] Hengel and Schwerner, Paul Between Damascus and Antioch, pp. 155-56.
- [18] Hengel and Schwerner, Paul Between Damascus and Antioch, pp. 156.
- [19] Ancak Ramsay, St. Paul Traveler, pp. 162-63; 302, 304’te Luka’nın Makedonyalı olduğunu ve Eusebius’un Λουκάς δέ τό μέv γένος ώv των άπ’ Άvτιοχείας sözlerinin “Luka Antakya’yla bağlantılı bir aileden geliyordu” olduğunu söyler.
- [20] The Western metni (D) και ευρών ηγαγεv εiς Άvτιόχειαv sözünü daha kibar και ώς συvτυχώv παρεκάλεσεv έλθείv εiς Άvτιόχειαv ifadesiyle değiştirir. Hengel and Schwerner, Paul, p. 179’a göre “Barnaba Pavlus’u Antakya’ya götürmemiş, ondan kendisiyle Antakya’ya gelmesini istemişti”.
- [21] Burada ve 15:41’in orijinal yazmalarında cümlede bir tamlayanın bulunmaması Suriye ve Kilikya’nın tek bir siyasi bölge olabileceği ihtimalini işaret etse de (karş. 1:8; bkz. Riesner, Paul’s Early Period, 266), 15:41’de (karş. 8:5) ve Galatyalılar 1:21’de kesinlikle coğrafi konumlar söz konusudur.
- [22] Richard Wallace and Wynne Williarns, The Three Worlds of Ρaul of Τarsus (New York: Routledge, 1998), 180.
- [23] Ramsay, Cities, pp. 169-86 bu konunun klasik bir değerlendirmesini sunar.
- [24] Brian Rapske, Paul in Rornan Custody (vol. 3 of The Book of Acts in lts First Century Setting; ed. Bruce W. Winter; Grand Rapids: Eerdrnans, 1994), 76.
- [25] CIJ II, nο. 925; karş. Hengel and Schwerner, Paul, pp. 160, 415-16 n. 821.
- [26] Hengel and Schwerner, Paul, p. 161. Kanıtlarla ilgili değerlendirmeler için bkz. pp. 161-67.
- [27] Rachel Hachlili, Ancient Jewish Art and Archaeology in the Diaspora (Leiden: Brill: 1998), 291.
- [28] Hachlili, Ancient Jewish Art, pp. 213-16; ABD, 6:261. Ancak diğer uzmanlar bunu bir Hristiyan kilisesi olarak tanımladılar karş. S. Hill, The Early Byzantine Churches of Cilicia and lsauria (Brookfield, VT: Variorurn, 1996), 236.
- [29] Benzer şekilde Sart şehrindeki üçüncü yüzyıla ait sinagog da, birinci yüzyıldan beri orada yaşamış bir Yahudi topluluğunun varlığının işaretidir (Obad. 20; Josephus, Ant. 12:149).
- [30] Jerorne Murphy-O’Connor, Paul: Α Critical Life (Oxford: OUP, 1997), 41. Bu fikri paylaşan bir başkası için bkz. Wallace and Williams, The Three Worlds of Paul of Tarsus, pp. 140-42.
- [31] T.R.S. Broughton, ‘Roman Asia Minor’, An Economic Survey of Ancient Rome (ed. Tenney Frank; Baltimore: Johns Hopkins, 1933), 4:547.
- [32] Augustus’un Arsuzlu Seleukos’tan bahsettiği mektupları Octavian Letters’da (IGLS III 1:718) da bir paralellik görülür. MÖ 42 ve 30 yılları arasında Arsuz şehrine yazılan bu mektupların kopyaları Tarsus ve Antakya arşivlerinde saklandı. Augustus, Seleukos ve ailesine Roma’ya sağladıkları cesur donanma yardımından ötürü Roma vatandaşlığı vermişti. Bkz. Robert Sherk, Roman Documents in the Greek East (Baltimore: Johns Hopkins University Press, 1969), 299-301.
- [33] Ε. Haenchen, The Acts of the Apostles (Philadelphia: Westrninster, 1971), 333.
- [34] P.W. Barnett, ‘Tentmaking’, DPL, pp. 925-27; karş. David Magie, Roman Rule in Asia Minor (Princeton: Princeton University Press, 1950), 1:272.
- [35] Riesner, Paul’s Early Period, 268.
- [36] Ancak Murphy-O’Connor, Paul, 48’de, Yeruşalim’deki Ferisiler arasında bile Homer ve diğer Grekçe edebiyat eserlerinin okunduğunu belirtir.
- [37] Strabo, Geogr., 14.5.13’te şöyle yazar: “Tarsus halkı kendisini sadece felsefeye değil, aynı zamanda genel olarak tüm eğitim içeriklerine o kadar tutkuyla adamışlardı ki, Atina, İskenderiye ve felsefe okulları ya da dersleriyle ünlü diğer tüm yerleri geçmişlerdi… Ayrıca Tarsus şehrinde her türlü hitabet okulunu bulmak mümkündü.”
- [38] Hengel and Schwemer, Paul, 171, oldukça faydalı bir uyarıda bulunur: “Hitabet okullarının Pavlus üzerindeki etkisi bugün oldukça abartılmaktadır ve adeta bir trend haline gelmiştir.”
- [39] James D.G. Dunn, Romans 1–8 (Dallas: Word, 1988), 382.
- [40] Bruce, Paul, 128.
- [41] Riesner, Paul’s Early Period, 267. Burada Kapadokya misyonunun da bu dönemde gerçekleşip gerçekleşmediğini sorguluyor ama bu ihtimali desteklemiyor (s. 267-68).
- [42] Robert Ε. Osborne, ‘St. Paul’s Silent Years ‘, JBL 84 (1965) 60.
- [43] Bu paragrafın büyük kısmı şuradan uyarlandı: Μ. V. Seton-Williams, ‘Cilician Survey’, AS 4 (1954) 121-24 ve Magie, Roman Rule, 1:271-72.
- [44] Apokrif Yaratılış’ta (lQGenAp ΧΧΙ:16-17) İbrahim’in Yakın Doğu’ya gittiği dolambaçlı yolculuğunda bu rotayı izlediği görülür.
- [45] Bu rota David French tarafından şurada çizilmiştir: Roman Roads and Milestones of Asia Minor: The Pilgrim ‘s Road (Ankara: British Institute of Archaeology / Oxford: B.A.R. International, 1981), Harita 7.
- [46] Kilikya’nın güney sınırıyla ilgili çeşitli kaynaklardaki tarifler çok kafa karıştırıcıdır. Cicero Suriye’yi Kilikya’dan ayıran çizgiyi Amanos ve onun su havzası olarak gösterir (Att. 20). Strabo bir yerde (Geogr. 14.5.1) Pedias’ın sınırını İsos olarak gösterirken, bir başka yerde (14.5.19-20) buna Kilikya’daki Arsuz, Mirandos ve İskenderun’u dahil etmiş, kıyı şeridindeki ilk Suriye şehrinin Seleucia Pieria olduğunu belirtmiştir. Α.Η.Μ. Jones, Cities of the Eastern Roman Provinces (2nd ed.; Oxford: Clarendon, 1971), 200, Arsuz ile İskenderun’u Pedias bölgesine dahil ederken Magie, Roman Rule, 2.288 n. 31 Arsuz’u Suriye ilinin kuzeyinde gösterir. Luka bu sınırın Vespasianus MS 72’de Kilikya’yı Suriye’den ayırdığında çizdiği yerde, yani İskenderun’un kuzeyinde olduğunu ima eder gibi görünmektedir.
- [47] Kilikya’nın Hristiyanlık öncesi tarihinin takdire değer bir değerlendirmesi için bkz. M.V. SetonWilliarns, ‘Cilician Survey’, AS 4 (1954) 125-45. Özellikle Tarsus’unki için ise bkz. Ramsay, Cities, 85-235.
- [48] Barbara Levick, Roman Colonies in Southern Asia Minor (Oxford: Clarendon, 1967), 21.
- [49] Bu bilgiler şuradan uyarlandı: Ronald Syme, Όbservations οη the Province of Cilicia’, Anatolian Studies Presented to William Hepburn Buckler (ed. W.M. Calder and Josef Keil; Manchester: Manchester University Press, 1939), 299-300, 304-305, 326-27.
- [50] “Berdan’ın şarkısını da söylerim, dalgaları gök rengidir/ Uzun saçlı Kilikyalıların yaşadığı tepeden/ Yavaşça, sessizce akar göle doğru/ Yıldızları ve ayı gizler doruğu” (1.7.13-16).
- [51] T.R.S. Broughton, ‘Roman Asia Minor’, 4.815.
- [52] Jones, Cities, 197; J. Daniel Bing, ‘Cilicia’,ABD, 1: 1023-24.
- [53] Jones, Cities, 202.
- [54] E.A. Judge, ‘Cilicia’, ISBE 1:699.
- [55] Bu şehirlerle ilgili kapsamlı bir değerlendirme şu kaynaklarda bulunabilir: Jones, Cities, 202-207; Magie, Roman Rule, 1.272-76; 2.1146-52; Michael Grant, Α Guide to the Ancient World (New York: Wilson, 1986; repr., New York: Barnes & Noble, 1997).
- [56] Hengel and Schwerner, Paul, 426 n. 892’de bu listeye Mallus ve Magarsa da ekleniyor çünkü bu ‘daha büyük’ şehirlerde havralar bulunduğu tahmin ediliyordu.
- [57] Hengel and Schwerner, Paul, 157.
- [58] Levent Zoroğlu, Α Guide to Tarsus (Ankara: Dönmez Offset, 1995), 42.
- [59] Ekrern Akurgal, Ancient Civilizations and Ruins of Turkey (8th ed.; Istanbul:Net, 1993), 345. Justinian ve Türkler tarafından restore edilen bu köprü (Taşköprü) hala nehrin üzerinde trafiğin akmasını sağlamaktadır.
- [60] Ramsay, Cities, 99.
- [61] Mary Gough, Travel into Yesterday (Garden City, ΝΥ: Doubleday, 1954), 45.
- [62] 28 Mart 2000’de yazara gönderdiği e-posta mesajında French şöyle devam eder: “Bana sorulursa, Suriye geçitlerine ya da Amanos Geçidine giden yol Misis ve İsos’tan geçiyordu; yani Ceyhan’ın güneyindeki ‘bataklık’ ovadan. Bunu araştırdım ve Avusturyalıların TIB yayınında belirtilenden hem önce hem de sonrasına ait Roma yollarının izleri var.”
- [63] Stephen Mitchell, Anatolia (Oxford: Clarendon, 1993), 2:6.
- [64] Kutsal Kitap uzmanlarının Kilikya ile ilgili tarihsel ve coğrafi bilgiye ulaşmalarıyla ilgili ciddi bir zorluk vardır. Hengel ve Schwemer’ın çağrısını yineliyorum: “Antik Kilikya ve şehirleriyle ilgili kapsamlı bir tekkonu incelemesine ciddi bir ihtiyaç söz konusu” (Paul, 415 n. 814).